Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 54 |
Tarih: | 10.01.2017 |
MİZGİN IRGAT (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün akşam burada bir oylama yapıldı, tutuklu bulunan eş genel başkanlarımız ve milletvekillerimizin isimleri de okundu mecburen. Onların isimleri bu listede olduğuna göre kendilerinin de burada olması gerekiyor. Bu vurguyla söz konusu konuşmama başlayacağım. Çünkü, kendilerinin bu Anayasa çalışmaları sırasında yani Türkiye'nin gazetecilerini, kadınlarını, hepimizi ilgilendiren bu önemli gündemde hapishanede olmaları kabul edilemez bir durumdur. Mutlak surette Türkiye'nin, şu anda yapmış olduğu bu uygulamadan dolayı hukuk âleminde mahkûm olacağı bir kararla karşılaşacağına eminim.
Değerli milletvekilleri, bugün, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Dünyanın her yerinde ve Türkiye'de konuşan, yazan, çizen gazetecilerden iktidarlar mutlak surette rahatsız olmuşlardır ama ne hikmetse, her ülkede söz konusu gazeteciler de yaptıkları çalışmalarla insanlığın gönlünde yer tutmuş ve çeşitli ödüllerle taçlandırılmışlardır.
Değerli milletvekilleri, bugün, Meclisimizde de Türkiye Gazeteciler Sendikasının üyeleri bir açıklama yaptılar. Bugünün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü olduğunu ama kutlamak istemediklerini dile getirdiler. Evet, kendi sözlerinden aktarıyorum: "Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Kutlayamıyoruz çünkü basın ve ifade özgürlüğü tutsak, gazeteciler tutsak. Artık haber yapmaktan çok, ifade vermek için adliyelere gidiyoruz. Gün geçmiyor ki bir gazeteye, bir gazeteciye dava açılmasın. Geçtiğimiz yıl, en az 839 gazeteci yaptıkları haberler nedeniyle mahkemelerde ifade verdi, sayısız soruşturma da davaya dönmek üzere adliye raflarında bekliyor. 143 meslektaşımız yeni yıla cezaevinde girdi. Diyorlar ki: 'Gazetecilik nedeniyle tutuklu değiller.' Ancak haklarındaki tüm suçlamalar, yaptıkları haberlere, çalıştıkları, yönettikleri gazetelerin yayın çizgilerine, yazdıkları makalelere, yaptıkları sosyal medya paylaşımlarına ilişkindi. Uluslararası basın meslek örgütleri dünyada hapiste 348 gazeteci bulunduğunu belirtiyorlar; hesaplamalarına göre, Türkiye, en çok gazetecinin tutuklu olduğu ülke.
Çalışan Gazeteciler Günü'nü kutlayamıyoruz, çünkü darbe girişiminin faturası da basın emekçilerine kesildi. 10 Ocağı kutlayamıyoruz çünkü meslektaşlarımız işsiz. Evet, Çalışan Gazeteciler Günü'nü kutlayamıyoruz, çünkü çalışan gazeteciler örgütsüz ve güçsüz bırakılmış durumda. 10 Ocağı kutlayamıyoruz, çünkü kimin çalışan gazeteci olduğuna biz karar veremiyoruz..." Devam ediyor, 10 Ocağın Çalışan Gazeteciler Günü değil, 10 Ocağın çalışmayan gazeteciler günü olduğunu vurguluyorlar.
Değerli milletvekilleri, OHAL ilanından bu yana 178 medya kuruluşu kapatıldı. 2016 yılının üçüncü çeyreğinde yayınlanan bir rapora göre, en az 2.500 gazeteci bu yüzden işini kaybetti. İşsiz kalan gazetecilerin KHK'lerle kapatılan kuruluşlardan tazminatlarını almaları da yine başka bir KHK'yle engellendi. Yani sadece gazetecilerin değil, tüm çalışanların en temel hakkı olan tazminatları da engellendi. Yani emekleriyle oynandı, yani intikam alındı gazetecilerden ve onların çocuklarından, ailelerinden. Basın alanında Hükûmetin propagandasını yapmayan hiçbir kuruluş bırakılmadı. İşsiz kalan gazetecilerin istihdam edilebileceği hiçbir alana müsaade edilmiyor artık. Böyle bir ortamda, çalışan gazetecilerden ziyade çalışamayan gazetecilerden söz etmek daha doğru olacaktır.
Son olarak Ahmet Şık'la tekrar gündeme gelen tutuklu gazeteci sayısı her gün daha da artıyor. Şu an 146 gazeteci tutuklu olarak yargılanıyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün dünya basın özgürlüğü sıralamasında Türkiye 151'inci sırada.
Değerli milletvekilleri, evet, bugün basın üzerindeki baskılardan bahsediyoruz. Buna ilişkin bir Meclis araştırması komisyonu kurulması talep ediliyor, biz de bunun lehinde görüş bildiriyoruz ve umuyoruz, diliyoruz ki bu komisyon kurulur. Neden kurulur? Çünkü bu ülkede bir "Kürt gazeteciliği tarihi" sorunu var aynı zamanda. Kürt gazeteciliği tarihi aynı zamanda bir sürgünler tarihidir. 22 Nisan 1898'de, yaklaşık yüz on sekiz yıl önce topraklarından uzakta, ta Kahire'de ilk Kürtçe gazete yani "Kürdistan" yayın hayatına başladı.
MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) - Nere ora ya?
MİZGİN IRGAT (Devamla) - Mısır'a sürgün edilen Bedirhan ailesinden Mithat ve Abdurrahman Bedirhan kardeşlerin yayına başlattığı gazete o gün nasıl baskı altında yayın hayatına başladıysa maalesef bugün aynı baskılar devam etmekte. Osmanlı yönetiminden izin alamamaları nedeniyle topraklarından çok uzaklarda yayın hayatına başlayan bu gazetenin bugünkü devamı niteliğindeki basın-yayın kuruluşları aynı baskılarla karşı karşıyadır. Bu tarih, aynı zamanda Kürt halkının yaşadığı trajedinin de tarihidir. O gün sürgünde başlayan Kürt gazeteciliği bugün hâlâ zor koşullarda, baskı altında hayatına devam etmektedir oysaki tarihsel toplumsal aydınlanma mücadelesinin, direnişin de tarihidir aynı zamanda.
Uzun yıllar sonra, 1990'lı yıllarda Türkiye'de aynı çabayı sürdürmeye çalışan çok sayıda gazeteci katledilmiş, gözaltından sonra akıbetleri dahi bilinememiştir. Kürt gazeteciliği, yüz on sekiz yıl önceki, gazete kapatma, tutuklama, sürgünde yayıncılık baskısı altındadır. Bu gelenek 1898'den bugüne haftalık, aylık, günlük 50'den fazla gazeteyi çıkarmış durumda. 1992'de "Özgür Gündem" yayın hayatına başladı, kapatıldıktan sonra sürekli farklı isimlerle yeniden yayın hayatına başladı, yönetici ve çalışanları hakkında sayısız dava açıldı ve para cezaları verildi. Adı "Özgür Ülke" olan bu gazetenin bürosu 4 Aralık 1994 tarihinde bombalandı. Yeni Ülke gazetesi, Özgür Gündem, Özgür Ülke, Yeni Özgür Politika gazetelerinin onlarca yazarı, muhabiri ve dağıtımcısı katledildi. Azadiya Welat gazetesi, bu ülkenin, Türkiye'nin tek Kürtçe gazetesi, tam o günlerde yani 1990'larda -ilk Kürtçe gazete- yayın hayatına başladı. Bu ilkti ve çok önemliydi ama bugün basın özgürlüğünü, demokrasiyi ağzından düşürmeyen, OHAL'i kaldırdığını, yüz yıllık yanlışları bitirdiğini iddia eden AKP Hükûmeti ve iktidar maalesef 15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek bu ülkenin tek Kürtçe gazetesini, Azadiya Welat gazetesini kapatmıştır; Zarok TV'yi kapatmıştır; Kürt Enstitüsünü yani bu ülkenin 1990'lı yıllarındaki OHAL'de açılan Kürt Enstitüsünü kendi ilan ettiği OHAL döneminde kendi eliyle kapatmıştır. Ape Musaların -Musa Anterlerin- büyük bedellerle ve emeklerle kurduğu, toplumsal ve entelektüel anlamda büyük bir kaynak olan Kürt Enstitüsü -ki bu ülkenin Cumhurbaşkanı bunun adını da lafzıyla ağzına alarak dile getirmiştir- o kurum şu anda kapatılmış durumda.
Kadri Hoca dile getirdi. Bunun emeğini veren yüzlerce akademisyen şu an işten çıkarılmış, ihraç edilmiş durumda. Hakeza, bu ülkenin muhalefetini, bu ülkede başka sesleri, bu ülkenin iktidarının yaygınlaştırdığı politika dışında var olan bir gerçekliği dile getiren herkes bir bütünel büyük bir baskı altında ve şu anda önümüze anayasa çalışması gibi getirmiş oldukları taslak ise bu baskıların en üst seviyesi, zirvesi olacaktır. Bu anayasa taslağı yasalaşır ise şu an konuştuğumuz şeylerin çok daha tehlikelisini, daha vahim durumları bir dahaki konuşmalarda dile getirmiş olacağız.
Bu temelde ben de bugün gazetecilerin Çalışan Gazeteciler Günü'nü tekrardan kutluyorum. Özgürce, hiçbir baskı altında olmadan, hiçbir dava tehdidi olmadan, basın-yayın kuruluşlarında ve kendi gazetelerinde, sokakta, meydanda, her yerde faaliyetlerini yapacakları günlerin gelmesini ve tutuklu oldukları hapishanelerden çıkmalarını diliyorum.
Saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)