GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:53
Tarih:09.01.2017

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önce, bugün Meclisin önünde yaşanan bir olayı kınadığımı ifade ederek sözlerime başlayacağım. Ankara Baro Başkanı, 50'ye yakın sivil toplum kuruluşuyla birlikte, Meclisin önünde, bugün "tarihî" dediğimiz bu görüşmelerle ilgili, Anayasa değişikliğiyle ilgili bir açıklama yapacaktı ama Meclis ablukaya alındı, bütün yollar kesildi ve yurttaşın vekiline söz söylemesi engellendi. Gerçekten, niye böyle yapılıyor, neyin korkusu, milletten ne saklıyorsunuz, bunu anlamak zor.

Değerli milletvekilleri, HDP grup önerisindeki olay, 9 Ocak 2013'te Paris'te işlenen cinayet, 3 kadının öldürülmesi ve arkasındaki, devam eden süreç, aslında Türkiye Cumhuriyeti devletinin saygınlığını da zedeleyen bir süreç. Bu konuyla ilgili dışarıda ve içeride dünya kadar araştırma yapılmış, kitaplar yazılmış, makaleler yazılmış ve bu cinayetin perde arkasıyla ilgili onlarca soru işareti var. Belli ki bir faili meçhul.

Biraz evvel Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımız kendi dönemlerinde faili meçhullerin üzerine gidildiğini söyledi. Doğru, ilk dönemde, gerçekten -AKP'nin bir dönemi var, ilk dönem- o muhafazakâr demokrat olduğu dönemde bunlar var ama daha sonra, maalesef, Hrant Dink olayından başlayarak çok sayıda faili meçhul bu Hükûmetin karnesinde duruyor değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlar, terör, gerçekten evrensel bir bela, bir sıkıntı, bir sorun. Özellikle 11 Eylülden sonra bizim demokrasilerimizi de tehdit eden en önemli risk, tehdit olarak duruyor. 11 Eylülden sonra bütün demokratik ülkelerde şu meşhur "güvenlik-özgürlük" dengesi güvenliğe doğru kaymaya başlamış ve demokratik devletler yavaş yavaş olağanüstü hâllere, hatta olağanüstü hâl devletlerine doğru evrilmeye başlamışlardır. Bu vesileyle, Türkiye'de de böyle bir süreç yaşamakta olduğumuzu paylaşmak isterim sizinle değerli arkadaşlarım.

Türkiye'nin içine girmiş olduğu bir terör dalgası var. Bu dalganın failleri, nedenleri üzerinde ne kadar konuşuyoruz, bunlar tartışılabilir. Hükûmet sürekli olarak, olayın üzerine gitmek yerine bir "üst akıl" söylemi tutturmuş, sürekli bir şekilde "Biz çok önemli işler yaptık, medeniyetimizi ayağa kaldırıyoruz, yollar yaptık, havaalanları, tüneller yaptık. Dolayısıyla bütün bunları çekemeyenler, üst akıl bizim işimizi karıştırıyor, bunların sebebi üst akıl." diye takdim ediyor.

Değerli arkadaşlarım, üst aklın olduğunu... Yani "üst akıl"dan kastettiğiniz nedir? Dünyada uluslararası, devletler arası mücadeleyi mi kastediyorsunuz? Evet, uluslararası mücadelede, uluslararası ilişkilerde terör maalesef bir araç olarak kullanılıyor, bunu biliyoruz. Üst akıl; Amerikası, Rusyası, Fransası, Avrupa Birliği, İsrail'i, her şey var, var da "Biz neredeyiz, bizim aklımız nerede?" diye bir soru var. Seçilmiş çoğunluk, üst akla karşı kendi aklını kullanarak bu oyunları açığa düşürmekle görevlidir. Değerli arkadaşlarım, üst aklı bilmem ama bizde bir ortak, kolektif, iç akılla ilgili bir sorun var. Gerçekten, bir süreden beri bu Hükûmet, seçilmiş çoğunluk maalesef ülkeyi yönetemiyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, bir etnik ve dinî motivasyonu olan terör ve terör örgütleriyle karşı karşıya. Bütün bunların üzerine cesaretle gidilmesi gerekirken, son zamanlarda yaşadığımız terör olaylarına bakıyoruz, dünya kadar istihbarat ve güvenlik zaafıyla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bunlardan çok daha önemli olan bir şey var: Türkiye'nin içine girmiş olduğu iklim. Yani iyi yönetilemiyor Türkiye ve Türkiye'de özellikle 7 Haziran sonrasında ortaya çıkan iklim bütün bu sorunların bir vasatını oluşturmaya başladı.

Değerli arkadaşlar, 7 Haziranda ne olmuştu hatırlayın: Adalet ve Kalkınma Partisinin, işte, Genel Başkanları diyeceğim, Sayın Erdoğan'ın, başkanlık vurgusuyla, motifiyle sürdürmüş olduğu bir seçim vardı, bu seçimde Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına iktidar olma şansını kaybetti, tek başına iktidar olamadı. Sonunda -Erdoğan diyelim, Sayın Cumhurbaşkanı diyelim, Adalet ve Kalkınma Partisi diyelim- iktidarı paylaşmayı reddetti, kabul etmedi, koalisyonları istemedi. O dönemde yaşanan dünya kadar olaylar var. Bu olayların birçoğu da faili meçhul değerli arkadaşlarım. Hele o 7 Hazirandan sonra esasen Türkiye neredeyse 1990'lı yıllarda olduğu gibi yeni bir faili meçhuller zincirinin içine girmiş durumdadır değerli arkadaşlarım. Dünya kadar cinayet oldu. Ceylânpınar'da ne oldu, Suruç'ta neydi, Ankara'da neler yaşandı, Ankara katliamında; bütün bunları bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var, Hükûmet ya da Sayın Cumhurbaşkanı diyelim, terör ve ekonomik istikrarsızlık tehdidiyle korku oluşturarak halktan, 1 Kasımda tekrar, 7 Haziranda kaybetmiş olduğu tek başına Hükûmet olma şansını elde etti.

1 Kasımdan bu yana tek başına Hükûmetsiniz, tekrar tek başına Hükûmetsiniz değerli arkadaşlarım, koalisyonsuz ama ondan sonra neler yaşandı? Şimdi, oturup konuşalım, iç barış nedir, terörün durumu nedir, karnelere bakalım. O günden bugüne ne kadar insanımız -binlerle ifade ediyoruz değerli arkadaşlarım- ne kadar güvenlik görevlisi, polis, jandarma, korucu, ne kadar sivil halk öldü, bunların sayısını bilemiyoruz neredeyse.

Değerli arkadaşlarım, 1 Kasımdan sonra, sadece o değil, dış politikada yaşadıklarımız neler? Şu anda Türkiye neredeyse -neredeyse değil- savaşın içinde. Suriye'deki savaştan bugüne kadar 47 şehit geldi değerli arkadaşlarım. Şimdi, Anayasa görüşmeleri yapacağımız bugünlerde önemli bir rakam bu. Ekonomi nerede, dolar nerede, bakıyor musunuz arkadaşlar? 1 Kasımdan sonra tek başına Hükûmetsiniz, koalisyon yok değerli arkadaşlarım, on beş seneden beri yok ama 1 Kasımdan sonra önemli bir şey daha yaşandı ve siz Türkiye'de olağanüstü hâl ilan ettiniz. 15 Temmuzda demokrasimize kastedildi değerli arkadaşlar, hep beraber karşı çıktık. Ondan sonra olağanüstü hâli çıkardınız. Şu anda Türkiye'yi olağanüstü hâlle yönetiyorsunuz, tek başınıza yönetiyorsunuz, koalisyonsuz ve olağanüstü hâlle yönetiyorsunuz. Ondan sonra olanlar da ortada değerli arkadaşlarım. Olağanüstü hâlle yönetiyorsunuz derken Anayasa'ya uyarak yönetmiyorsunuz. Anayasa, olağanüstü hâlle ilgili çıkacak kanun hükmündeki kararnameleri olağanüstü hâlin nedeniyle sınırlar ama siz, rektör atamalarından, trafik tescillerinin noter tarafından yapılmasından Millî Piyangonun, at yarışlarının Varlık Fonu'na bağlanmasına kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapması gerekli her şeyi kanun hükmündeki kararnamelerle yapıyorsunuz. Yani tek başınıza yönetiyorsunuz, koalisyonsuz ve tek adam yönetiyor değerli arkadaşlarım. Hükûmetin, bakanlıkların ve Meclisin durumunun ne olduğunu hep beraber burada görüyoruz.

Şimdi, böylesine bir ortamda "Biz yeni bir anayasayla bu OHAL ve tek adam yönetimini kalıcılaştıracağız, fiilî olan bu durumu resmîleştireceğiz." diyorsunuz değerli arkadaşlarım, dediğiniz şey budur. Peki, niçin? Size soruyoruz: Bu ülkede on beş seneden beri neyi yapmaya çalıştınız? Hadi ilk dönemde vesayet kurumları şunlar bunlar vardı, bu kurumların tamamını ele geçirdiniz. Sizin aslında vesayet kurumlarıyla ilgili hiçbir dönem, hiçbir probleminiz olmadı. Esastan, kategorik olarak onlardan şikâyetçi olmadınız; o kurumların içindekilerden şikâyetçi oldunuz. Siz ele geçirdiniz bu vesayet kurumlarını ve tepe tepe kullanmaya başladınız.

Değerli arkadaşlarım, 12 Eylül darbe anayasasında Cumhurbaşkanlığı da bir vesayet kurumu olarak kurgulanmıştı, Evren'e göre. Siz o Cumhurbaşkanlığını aldınız, OHAL yetkilerini verdiniz, şimdi bu tek adam yönetimini, fiilî yönetimi, maalesef, kalıcı olarak resmîleştirmeye çalışıyorsunuz.

Bakın, ekonomi yanıyor, dolar fırladı; 3,70'i filan geçti. Burada ekonomideki yangını bir miktar azaltmak için sırayla çıkardığınız torba yasalardan bir tanesini görüşüyorduk, görüşecektik ama maalesef, çoğunluğu sağlayamadınız, sahte oy kullandınız ve şu anda o yasayı görüşemiyoruz. Niye dolar yükseliyor, bilemiyorum çünkü bakanlar ve Sayın Başbakan bu paketi çok önemli olarak görüyordu.

Değerli arkadaşlarım, yapılmaya çalışılan: Gerçekten, mevcut fiilî durum, OHAL'le yönetilen Türkiye; bu fiilî durumu resmîleştiriyorsunuz.

Sayın arkadaşlarım, bir şey daha söyleyeceğim: Müthiş bir mağduriyet edebiyatı yapıyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanı da yapıyor. Gerçekten mağdur oldunuz, Sayın Cumhurbaşkanının mağdur edildiğinin şahidiyim ben, "Muhtar bile olamaz." diye manşetler atılmıştı. Sayın Cumhurbaşkanı her şey oldu değerli arkadaşlarım, bu millet yaptı; Sayın Cumhurbaşkanı milletvekili oldu, Başbakan oldu, Cumhurbaşkanı oldu, her şey oldu. Şimdi soruyorum: Bu Sayın Cumhurbaşkanı bu milletten ne istiyor değerli arkadaşlarım?

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bekaroğlu.