GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:52
Tarih:06.01.2017

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cemal Süreya'nın çok güzel bir sözü var, bir dizede der ki: "Zehirlenmiş zamanlardan geçiyoruz." Gerçekten, şu anda içinden geçtiğimiz zaman alabildiğine zehirlenmiş bir zaman. Tabii, bu zehirlenmiş zamanları kimler yapar? Şüphesiz, yönetilenler bu zehirlenmiş zamanların yaratıcıları değildir, zehirlenmiş zamanları yaratanlar yönetenlerdir ve bu yönetenler de uygulamalarıyla, politikalarıyla yaşamı çekilmez bir noktaya getirerek halkı zehirlemeye çalışırlar. Çok popüler bir deyimle; işte bu neye tekabül ediyor? "İktidar zehirlenmesi" denilen bir kavrama tekabül ediyor. İktidar, şu anda içinden geçtiğimiz süreç içerisinde, on beş yıllık deneyimi üzerinden müthiş bir zehirlenme süreci yaşıyor ve bu yaşattığı zehirlenme süreciyle toplum ciddi oranda demoralize oluyor, toplum ciddi oranda olumsuz bir şekilde etkileniyor ve yaşam katlanılmaz kılınıyor.

Tabii, iktidar üzerine çok şey söylenebilir. İktidar üzerine görüşlerine tamamen katılmasam da Foucault çok güçlü, çok geniş analizler de yapan bir kişi. Foucault iktidar analizlerini yaparken iktidarın yanında bir başka olgudan da söz eder, der ki: "İktidarın olduğu her yerde direniş de vardır. Direniş de özgürlükten bağımsız değildir. İktidar ile direniş arasında ontolojik bir birliktelik var." Dolayısıyla, iktidarın aşırılığı, iktidarın bir yerde toplanması ciddi anlamda iktidar zehirlenmesi dediğimiz egemenlikçi, tahakkümcü bir zihniyetin ve yapının oluşmasına neden olur.

Bu, aslında, geçmişte, topluluklarda ve yönetimlerde o kadar çok yaşanmış ki bununla ilgili özellikle doğadan da örneklere rastlamaktayız. Örneğin, Arabistan çöllerinde özellikle çöl dikeni türünü seven develer varmış yani çöl dikeni türü develer tarafından çok seviliyormuş. Bu develer, çöl dikenini bulduğu zaman çöl dikenini büyük bir iştahla yerlermiş, öyle bir yerlermiş ki dikenin tadı çok hoşlarına gittiği için. Zaman zaman dikenler damaklarını ve dillerini kanattığı için, bu gelen kanın da dikenin tadı olduğunu düşünürlermiş ve ha bire iştahla yemeğe devam ederlermiş ve bunu yiyen deve nihayet kendi kanıyla boğuluyormuş. Araplarda bu eyleme, bu fiile "harese" denirmiş, "harese" de hırs, ihtiras ve iktidar demektir. Dolayısıyla, bizim iktidar zehirlenmesi dediğimiz şey, doğada da özellikle, kimi hayvanlar içerisinde de diken üzerine kurulan bir iktidar, dikeni yeme üzerine kurulan bir iktidar, sonuçta, kendi ölümüne de neden oluyor. Onun için, iktidar zehirlenmesinin panzehri, demokrasiyi yatay bir şekilde, eşitlikçi bir şekilde topluma yaymaktır. Foucault da bunu söylüyor; işte, çölde yaşayan deve örneğinde de bu var. Yani, iktidarın bu aşırılığını ortadan kaldırabilecek yegâne şey, direniş hakkının önüne geçmemektir.

Direniş hakkı, şu anda, içinden geçtiğimiz günler içerisinde alabildiğine bastırılıyor, alabildiğine ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Nedir direniş hakkı? Sözümün başında da ifade ettim, insanın doğasal haklarıdır, demokratik haklarıdır, özgürlüklerden gelen haklarıdır. Dolayısıyla, tüm bunların verilmesi gerekiyor. Tüm bunlar yapılmadığı takdirde, inanın, bu iktidar zehirlenmesinden kurtulmak da mümkün değildir. Bu, sadece Türkiye'ye özgü, şu anda yaşadığımız, mevcut siyasal iktidarın karşı karşıya kaldığı patolojik bir durum değildir. Dediğim gibi, geçmişte de birçok yerde yaşanmıştır ve bunun yegâne formülü, yegâne panzehri de demokrasidir, özgürlüktür.

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)