Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 51 |
Tarih: | 05.01.2017 |
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii ki konuşulacak, söylenilecek o kadar çok şey var ki, çok ağır zamanlardan geçtiğimiz, çok sıkıntılı zamanlardan geçtiğimiz hepimiz açısından hemfikir olduğumuz bir konu. Dolayısıyla, bu ağır zamanların nasıl atlatılacağına dair yaklaşımlarda da çok ciddi derin düşünce ve görüş farklılıklarına sahip olduğumuz da bir gerçekliktir.
Toplum alabildiğine kutuplaştırılıyor, toplum alabildiğine karşıtlaştırılarak şoklama yöntemiyle Türkiye'deki mevcut sosyal ve toplumsal yaşam idame ettirilmeye, sürdürülmeye çalışılıyor. Hep söyledik, yine de tekrar etmekte fayda var: 15 Temmuz darbe girişimi eğer gerçekleşmiş olsaydı Türkiye'deki toplumun başına ne gelecek idiyse şu anda, 15 Temmuzdan günümüze kadar hemen hemen aynısını yaşıyor durumdayız. Demokrasi, özgürlük ve hukuk tamamen askıya alınmış ve dondurulmuş durumdadır. Deyim yerindeyse, bir darbe sürecini adım adım, ağır çekimli bir film izlercesine yaşamak durumundayız ve bunu da yaşıyoruz aslında. Bu ne bize ne Türkiye'deki 79 milyon insana reva görülen bir şey değildir. Biz, demokrasiyi, özgürlükleri, barışı ve kardeşliği bir hoşgörü kültürüyle bir arada yaşamanın gayreti ve çabası içerisinde olmalıyız. Yapılması gereken de, bunun önündeki engelleri kaldırmaktır. Yoksa bu, tüm değerleri altüst eden, tüm değerleri ortadan kaldıran uygulamalara başvurmak değildir.
Tarihten bir anekdotu sizinle paylaşmak istiyorum, tam da bu yaşadığımız şeylere benzer olduğu için paylaşmak istiyorum. Atatürk İstanbul günlerinde yani Dolmabahçe günlerinde her hafta Dolmabahçe'de film gösterimi yaptırırmış. O dönem, İstanbul'da sinema sayısı çok az, özellikle yabancı filmlere ulaşmak da çok güçmüş. Onun için bayağı ilgiyle bu sinema gösterileri gerçekleşiyormuş, bu seanslara katılımlar da İstanbul'un önde gelen insanları tarafından gerçekleştiriliyormuş. Tam da böyle bir günde Atatürk Neyzen Tevfik'i de bir film gösterimine davet ediyor. Neyzen Tevfik de diğer katılımcılar gibi filmin gösterileceği sinema salonuna gidiyor. O gün gösterilen film de bir korsan filmi. O dönemlerde işte haydutlarla ilgili, kovboylarla ilgili, maceralarla ilgili yabancı filmler varmış. O gün de korsan filmi gösteriliyor. Bu korsan filminde başaktör film boyunca tüm korsanlarla savaşıyor ve korsanları teker teker öldürüyor. Filmin sonuna doğru başaktör konumunda olan esas kız, kadın dediğimiz şahıs korsanlar tarafından kaçırılıyor ve başaktör dediğimiz esas oğlan filmin sonuna doğru bu korsanlarla savaşıyor ve kızı korsanların elinden kurtarıyor. Sonunda da bir kumsala iniyor, kızla baş başa bir sevgi fotoğrafı veriyor ve film sona eriyor. Film sona erer ermez salonda büyük bir alkış tufanı kopuyor, ışıklar açılıyor, Neyzen Tevfik hüngür hüngür ağlıyormuş. Atatürk'ün, Paşa'nın dikkatini çekiyor, yanına gidiyor "Hayırdır Neyzen, herkes sevinirken sen niye ağlıyorsun?" diyor. "Paşam, acaba o başaktörün elinden o kızı kim kurtaracak? Ben ona ağlıyorum." diyor.
Şimdi, şu anda biz FETÖ'den kurtulduk, bu siyasal iktidarın zulmünden, darbesinden, yapmış olduğu hukuksuzluklardan nasıl kurtulacağız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Filmden sahne anlatacaksanız bir dakika daha vereceğim Sayın Ayhan.
Buyurunuz, bir dakika daha süre veriyorum size.
İBRAHİM AYHAN (Devamla) - Yani karşı karşıya kaldığımız şey toplumun bir kesimi -ki ağırlıklı kesimi- ağlıyor ve belli bir kesimi de aslında niye sevindiğinin, niye mutlu olduğunun farkında değil. İşte, tam da toplumun şoklandığı, şoka tabi tutulduğu travmatik durum bu ve bunun aşılması gerekiyor, hepimizin de buna ihtiyacı vardır.
Ben bunu dile getirmek ve buna dikkat çekmek amacıyla filmden böyle bir anekdotu sizinle paylaşmak istedim.
Teşekkürler.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)