Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 51 |
Tarih: | 05.01.2017 |
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli vekil arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Plan Bütçede sıkıntılı maddelerden bir tanesi de buydu. Tartışılırken karşılıklı olarak hiç de ikna edici bir sonuç elde edilememişti çünkü benim gibi ekonomiye yabancı olan birisi için de çok da böyle ikna edici olmamıştı. Biraz uzaktan, bayrakla ilgili... Yani, bir avantaj gibi görülse de aslında işin temelinde hiç de karşılığı olan, faydası olan bir madde gibi görülmemişti. Sayın Bakan da sanıyorum oradaki cevabında, kendisi de buna şahit olmuştu.
Eskiden bize ticaretle ilgili örnekler verirlerdi. Kurnaz, böyle, hileli ticareti sevenler dükkânlarına besmeleyişerifi asarlardı ve o şekilde, o ticaretlerini onun üzerinden yaparlardı. Umarım ki burada bayrakla ilgili bu şekilde bir suistimal olmaz.
Değerli arkadaşlar, her kelam aslında damıtılarak, süzülerek gelenekten, tarihten, geçmişten gelip belli bir kıvama geldikten sonra toplumun hayatına geçer ve orada yer bulur. Mesela, sıklıkla kullandığımız ve hepimizin de canıgönülden katıldığı ama onun gereğini yerine getirememenin ızdırabını yaşadığımız bir söz var, diyoruz ki: Tüyü bitmemiş yetim hakkı. Söz mükemmel, kelam mükemmel ama buna riayet etme noktasında vicdanlar eğer tahaccür etmemişse, taşlaşmamışsa bu konuda sanıyorum bizi yargılayacak. Bu sözün sahibi kimdir bilmem ama bu duruşun sahibi İslam tarihinde Ebu Zer el-Gıfarî'dir. Ebu Zer, Şam'da, bildiğiniz gibi, hilafetten saltana geçiş olunca Emevi hanedanı kendi saltanatı için bir ideolojiye ihtiyaç duydu çünkü daha önceki dönemler nebevi dönemdi. Tartışılıyor Medine dönemi devlet miydi, değil miydi; onun devlet dönemi olduğu iddiasında olanlar var. Naçizane benim kanaatim Peygamber (SAV) döneminde asla ve asla bir devlet düzeni, bir devlet nizamı, bir devlet şekli yoktu; tamamen, nübüvvetti, risaletti. Daha sonra, halifeler döneminde bunu tartışabiliriz ama saltanat döneminde o gücü kaybedince Emevi saltanatı, sarayı, iktidarı bir ideolojiye ihtiyaç duydu, bu ideolojinin adı da "cebir ideolojisi"dir. Bu cebriye fırkasının, eğer sonradan -tarihte köklerini araştırabilirsek- nasıl da onun siyasi olarak Emevi hanedanına dayandığını görebiliriz. İşte, Ebu Zer, burada o cebriye ideolojisine meydan okudu, dedi ki sultana: "Sen kendini sultan ilan ediyorsun ve bu sultanlığını da bir kader olarak topluma dayatıyorsun; zulüm, kader olamaz, bu kabul edilemez." Çünkü kendini bu şekilde dayatan sultan beytülmalle ilgili de, bütçeyle ilgili de onun gerçek sahibi ve kullanıcısı olarak kendisini tayin eder, dolayısıyla da "Bu, Allah'ın malıdır." dedi bütçeye. Muaviye bin Ebu Süfyan dönemindeki o günkü ideoloji buydu, "Allah'ın malıdır, ben de dilediğim gibi sarf ederim." demişti. Ebu Zer: "Hayır, bu, Allah'ın malı değil; bu, beytülmaldir, bu, bütçedir, bu, halkın malıdır -bugünkü ifadeyle- tüyü bitmemiş yetimin malıdır; asla ve asla sen şahsi olarak, münferit olarak kendin bunun hakkında tasarrufta bulanamazsın." Sonuç itibarıyla da Ebu Zer Rebeze'ye sürgün edildi, gözetim altında tutuldu ve ömrünü o sürgünde tamamlayarak hayata gözlerini yumdu.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdoğmuş