GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:51
Tarih:05.01.2017

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu öneri lehinde grubum adına söz almış bulunuyorum.

Her şeyden önce önerinin gerekçesine ve önerinin içeriğine baktığımızda, Türkiye ekonomisi AKP'nin on dört yıldır bilerek ve isteyerek yarattığı ekonomik düzenin çöküşüne işaret eden kritik bir ekonomik döneme girmiştir. "Ekonomide de olağanüstü günler yaşayan Türkiye'de üretim daralmakta, gelirlerin büyüme hızı yavaşlamakta, hatta eksi düzeylere gerilemekte, kapanan şirket sayısı artmakta, yeni açılan şirket sayısı azalmakta, işsizlik çift hanelerde, üretimdeki daralmaya rağmen cari açık ise artmaya devam etmektedir." diye bir girişi içermektedir söz konusu öneri.

Doğrusunu ifade etmek gerekirse bu girişe ve önerinin içerisindeki pek çok veriye katıldığımı, katıldığımızı ifade etmek istiyorum. Bu vesileyle de şunu ifade etmek isterim ki Sayın Başkan, HDP Grubu olarak, hangi siyasi partiden gelirse gelsin ve hangi siyasetçiden gelirse gelsin, doğru bir önermenin paydaşı olma çabamızı, gayretimizi bundan sonra da yükselterek devam ettireceğiz. Peki, bu gerçeklerin ışığında buradan nasıl çıkılır? Sayın hatip "çatlayan testi" dedi. Kırılmak üzere olan bu testinin kırılmaması için ne yapılması gerekir? Ben, bunu önerebilmek, bunu okuyabilmek ve bugünkü ekonomik krizi anlamak istiyorsak geçtiğimiz on dört yıl boyunca AKP tarafından inşa edilen hastalıklı ekonomik modeli sorgulamakla işe başlamamız gerektiğine inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yatırımın yatırım olabilmesi için ve bir ekonomik modelin kalkınmaya hizmet edebilmesi için 3 temel sacayağının olmazsa olmaz olduğunu bir kez daha burada vurgulamak istiyorum: İnsan odaklı olmak durumunda, doğa odaklı olmak durumunda ve tarihî mirası, kültürel mirası koruma odaklı olmak durumundadır. Peki, bu on dört yıl boyunca bu ülkede uygulanan ekonomik modelin özü neye dayalıdır? Nedir bu ekonominin temeli? Bir ülke neyle ayakta durur ve bir ülke neyle gelişir? Öncelikle sanayi üretimi ve tarımıyla gelişir. Örneğin, bir makine üretirseniz hem o yıl kazanırsınız hem de bir sonraki yıl o makinenin ürettikleriyle kazanırsınız. Gelişkin bir tarımda da kelimenin en basit anlamıyla yurttaşların karnının doyması garanti altına alınmış olur. Bu yüzden de bu iki sektör en temel sektörlerdir. Diğerleri ise bu iki sektör üzerinden ancak gelişebilir, ancak büyüyebilir.

Maalesef, üzülerek ifade etmeliyiz ki, geçtiğimiz on dört yılda sanayi ve tarım üretiminde büyük bir küçülme yaşanmıştır. 1990'ların sonunda ülkece üretmiş olduğumuz millî gelirin üçte 1'i sanayi ve tarımdan gelirken bu pay, şimdi, dörtte 1'inin bile altına düşmüştür. Yani, toplumsal yaşamın en temel iki faaliyetinde devamlı bir geri gidiş yaşanmıştır. Peki, madem doğru düzgün bir sanayi ve tarım üretimi yoksa bu ülkede, nasıl büyümüştür on dört senede? Söyleyelim: Dışarıdan alınan döviz borcu, sıcak parayla yapılan inşaat yatırımları ve özel tüketimle.

Değerli milletvekilleri, AKP bu ekonomik modeli kendi rızasıyla kabul edip uygulamıştır. Zira, sanayi üretimi uzun süreli yatırımları, bilimsel eğitimi, kültürü ve halkçı bir bakışı gerektirmektir. Ancak, 2002'de iktidara gelen AKP'nin böyle teferruatlara vakti maalesef yoktu. Bir an önce ganimetleri yandaşlarına hızlıca pay edebileceği, fazla teknik bilgi ve birikim gerektirmeyen, üretken bir değer üretmeyen inşaat yatırımlarına bu yüzden yöneldi. Diğer yandan da kredi kartları ve bireysel kredilerle toplumu borçlandırarak artırdı. Bakın, buraya dikkat etmenizi rica ediyorum, ülkede refahın arttığı yönündeki algının arkasında yatan da budur. İnsanların gelirleri değil, borçları artmıştır, işçilerin millî gelirden aldıkları pay ise devamlı azalmıştır. Reel ücretler neredeyse hiç artmamıştır, servet dağılımı iyice bozulmuştur. AKP iktidarı bunu bilerek yapmıştır; zira benimsediği ekonomi ideolojisi ucuz iş gücüne dayanmaktadır. Bu dönemde bölgeler arası gelişmişlik farkı da giderilememiştir, bir nevi, bölgemizde özellikle, Kürt'ün evi yakılıp yıkılarak, göçe zorlanarak böylece, en ağır sömürü koşulları altında çalışmaya mecbur bırakılmıştır. Özetle, Türkiye'de büyüyen şey işçiler değil sermaye olmuştur. Ama bugün bir ekonomik krizin içerisinde yuvarlanmamızın sebeplerinden bir tanesi de sağlıksız bir sermaye büyüyüşü olmasıdır.

"Borç yiğidin kamçısıdır." diyeceklerdir. Bu sözü, şunu asla unutmayın: Borç alırsanız bu sizi daha fazla çalışmaya motive edebilir ancak motive etmelidir ki hem aldığınız borcu ödeyebilesiniz hem de üzerine bir şey koyabilesiniz. Ancak, eğer bir şirket olarak bin lira borç aldığınızda onunla 800 liralık üretim yapıyorsanız bir dahaki sefere aynı seviyeyi korumak için bile daha fazla borç almanız gerekiyor. Yani, borç yiğidin kamçısı olmaz, Demokles'in kılıcı olur tepenizde asılı duran, Türkiye'de olan da budur. Verimli bir üretime dayanmayan, hastalıklı büyüme yüzünden şirketlerin aldığı borç devamlı büyümüştür, bugün millî gelirimizin yarısından fazlası dış borca gitmektedir. İşte, bu krizin altyapısını oluşturan şey, AKP'nin benimsediği bu hızlı, sağlıksız, eşitsiz kalkınma modelidir.

Aynı zamanda, AKP öyle ya da böyle on dört sene boyunca bu dış borca dayalı ve verimsiz modeli işletti ancak ne zaman ki çözüm masasını devirip katliamcı bir politikayla OHAL yolunu açtı ve ne zaman ki "Orta Doğu pastasından pay kapayım." dedi, Suriye'de savaşın körükleyicilerinden oldu, işte o zaman bu hastalıklı ekonomi ayağa düştü, dolar fırladı, yabancı sermaye kaçmaya başladı, zaten gırtlağa gelen özel sektör borçları da durduk yere yarı yarıya katlandı. Böylece, yavaşlayan üretim iyice durma noktasına geldi, bunun bir sonucu olarak da işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, yük yine işçiye, emekçiye, halka, bizlere, hepimize sirayet etti, hepimize sirayet ediyor.

Şimdi, Hükûmete sormamız lazım, ekonomik darbe planı yapan emperyalist devletler, gelişmemizi çekemeyen dış mihraklar insana sorarlar: Yahu, iktidara geldiğinizde bu sermaye, bu dinamikler bu kaynakları getirdiklerinde iyiydi de çatışma çıktığında, masa devrildiğinde -sermaye güvenlik ister- ve sermaye kaçtığında şimdi mi kötü oluyorlar? Hayır. Bu, yanlış ekonomik politikaların ve yanlış siyasi politikaların, daha doğrusu çözüm sürecinden vazgeçişin âdeta bedelleridir, toplumumuzdan, halkımızdan, insanlarımızdan alınan diyettir aynı zamanda.

Türkiye iş cinayetlerinde de dünyada 3'üncü, Avrupa'da 1'inci sıradadır. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine baktığımızda, 2016 yılında en az 1.956 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir. 2002'den bugüne değin yani AKP'nin iktidarı döneminde en az 17 bin insan, 17 bin işçi iş kazalarında, iş cinayetlerinde hayatını yitirmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, bu koşullar altında değil faizleri indirmek, bedava para dağıtsanız bile kimse bu ülkeye yatırım yapmaya cesaret edemez. Zira, hiç kimsenin sermayesi şu anda güven altında değil, güvence altında değil. Herkes, her şirket "Benim şirketime ne zaman kayyum atanacak?" kaygısını ve endişesini yaşıyor. Gerçekten de bu ekonomik krizden çıkmak istiyorsak o zaman gelin, şu OHAL'i kaldıralım; gerçekten bu ekonomik krizden çıkmak istiyorsak gelin, içine yuvarlanmış olduğumuz gerek içeride gerek dışarıda savaştan, savaş politikalarından vazgeçelim ve gelin, dış borca dayalı değil, ekonomiyi halkçı, demokratik, üretken bir seviyeye getirelim; gelin, legal, demokratik siyasetin önünü tıkayarak, HDP eş başkanlarını ve milletvekillerini cezaevine koyarak değil, radikal, özgürlükçü bir demokrasiyi bu ülkenin önüne yegâne hedef olarak koyarak birlikte testinin ve testilerin kırılmasına engel olalım.

Bu duygularla hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baydemir.