GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:50
Tarih:04.01.2017

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. İyi bir yıl olsun diyorum. Gerçi iyi başlamadık ama "İyi bir yıl olsun." dileklerimizi hep koruyalım arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, tekrar, bir torbayla başlıyoruz. Bakın, ben Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim ve sürekli, pek çok yasa torba şeklinde Plan ve Bütçe Komisyonundan geçiyor. Yaklaşık bir yıldır da Hükûmet sürekli bazı tedbirlerle ilgili torbalar bize getiriyor. Özellikle son dönemde sürekli ekonomik tedbirleri bir panik hâlinde getiriyor çünkü bazı şeyler hiç iyi gitmiyor. Sürekli olarak, yatırımcının bazı talepleri var diye, yatırımcı hep daha fazlasını istedi diye bize çevre şartı gözetmeme önerisi getiriyor mesela; geçen geçti, meşhur 80'inci madde. "Çevre şartı artık gözetilmesin." diye bir yasa getirebildi Plan ve Bütçe Komisyonuna Hükûmet. Mesela, işçinin güvencesiz ve esnek çalışmasıyla ilgili bir önerge getirdi. Sürekli "Arsa vereceğim.", "Bedava arsa vereceğim yatırımcıya." diye önergeler getirdi. "Fabrika binanı ben yapacağım." dedi. Hani, çok az olmuş bir şeydir, bunu dahi getirdi. Sendika filan Hak getire; zaten öyle bir şey yok; hiç işçinin, emekçinin hakkı hukuku yok. "Merak etmeyin." dedi yatırımcıya, en çok da "Vergi almayacağım." önerileri getirdi, "Ben vergiyi hep daha az alacağım." Kurumlar vergisi mesela bu tasarıda var, "Daha azını alacağım, bütün vergilerin, damga vergilerinin hepsini daha az alacağım." diyor. Neden arkadaşlar sizce? Neden ekonomiyi canlandırmak için bir yılı aşkın süredir, son dönemlerde özellikle panik hâlinde Hükûmet sürekli önergeler getiriyor? Çünkü işler iyi gitmiyor.

Bakın, daha iki ay önce Sayın Maliye Bakanı Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi, dedi ki: "Biz 2015 sonunda 2016 büyümesini 4,4 öngörmüştük ama -daha iki ay önce, bakın- biz bunu gerçekçi bir hedefle ve muhafazakâr bir hedefle 3,2 olarak gerçekleştireceğiz." Bugün ne? 2,5. Dördüncü çeyrek büyümesi açıklandığında ne olacak? O da küçülme gelecek -maalesef, sanayi verileri ve bütün veriler onu gösteriyor- yüzde 2'nin altına düşecek 2016 büyümesi. Bakın, daha iki ay önce verdiği öneriyi yerine getiremeyen bir Hükûmet var, o da revize öneri.

Enflasyon için dedi ki: "Biz yüzde 6 demiştik ama enflasyon yüzde 7 olacak." Bugün ne, 2016 yıl sonu enflasyonu? Yüzde 8,5 yani yükselmiş. Büyüme iki çeyrektir yok, ülke küçülüyor, enflasyon yukarıya doğru gidiyor. Bunun ekonomi bilimindeki ismi "stagflasyon"dur yani enflasyon yukarı gidiyor ve büyüme yok, tam tersine, küçülme var. Bunun adı "stagflasyon"dur maalesef, en kötüsüdür. Hani enflasyona "kötü" derdik ya, stagflasyon onun beteridir, hem ülke küçülür hem enflasyon büyür.

Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün televizyonlara çıktı, denk geldim dinledim, "Faiz oranlarını düşürün." diyor bankalara. "Öncelikle kamu bankalarına talimat veriyorum, faiz oranlarını düşürün. Merkez Bankasına diyorum ki: Aman ha, faiz oranlarını düşür." Arkadaşlar, enflasyon yüzde 8,5 -pek çok noktada sıkıntı var ama- TÜİK verilerine göre. Güven yok ve Hazine yüzde 11,5'la zor borçlanıyor. Kendi emrindeki Hazine yüzde 11,5'la zor borçlanıyor. Siz diyorsunuz ki: "Faiz oranlarını düşürün." Ben kura bakıyorum, ne hikmetse, Cumhurbaşkanı her "Düşürün." dediği zaman kur 3,55 ise 3,58'e çıkıyor. Bakın, dün OHAL'i, olağanüstü hâli uzatmadan önce kur 3,52 idi. "Olağanüstü hâli uzatın." dediği anda, Sayın Başbakan açıkladığı anda kur 3,60'a çıktı. Yani her konuştuklarında ekonomiyle ilgili veya siyasi hayatımızla ilgili, ekonomiyi daha kötü bir noktaya götüren bir Cumhurbaşkanı, bir Başbakan ve maalesef basiretsiz bir ekonomi yönetimimiz var.

Bu anlamda ekonominin nereden yönetildiği de belli değil arkadaşlar. Sarayda, biliyorsunuz, danışmanların söyledikleri daha esas olabiliyor. Oysa ekonomi tek elden yönetilir ve bu anlamda ekonomi bilimini bilmeyen, Sayın Cumhurbaşkanına "Faiz nedendir, enflasyon sonuçtur." bile dedirtebilen danışmanlarla çalışıyor maalesef. İktisat bilimciler saçlarını başlarını yoluyorlar tabii bunları duyduklarında.

Peki, bu torba ne getiriyor arkadaşlar, biraz ona bakalım. Tabii ki bir yıllık süreci söyledim. "Sicil affı." diyor Sayın Başbakan. Bugün tekrar açıkladı. Ben, yalan söylemeyin dediğimde kızıyorsunuz ama bari doğru söyleyin diyeyim burada. Sayın Başbakan "12 milyon kişinin sicil problemi var." diyorsunuz. Yani 12 milyon kişi temerrüde düşmüş; kredi kartını ödeyememiş, vergisini ödeyememiş, bankalara borcunu ödeyememiş 12 milyon kişi veya kurum. Çok büyük bir rakam. Yani çarpı 4 deyin, 30 milyon insandan bahsediyoruz aileleriyle birlikte. Yani ülkenin neredeyse nüfusunun yarısı temerrüde düşmüş ve sicil problemi var. Diyorsunuz ki: "Buna sicil affı getiriyoruz." Maddeye bakalım, bakalım bu madde sicil affı getiriyor mu? Bu madde diyor ki: "Bu sicil problemleri dikkate alınmayabilir." Bakın "Alınmayabilir." diyor. Yani sicil affı gelmiyor. Bankalar Birliğinin biliyorsunuz bir sicil ve bilgi merkezi var, o bilgi noktasında, merkezde o bilgiler duracak, yani temerrüde düştüğü bilgisi. Vatandaş borcunu ödese bile, ey vatandaş, bunu bilin, borcunuzu ödeseniz bile siciliniz orada duracak; banka da keyfine göre ya da kamu bankaları baskıya göre krediyi isterse verecek sicilinizi görüp, istemezse vermeyecek. Yani bu bir sicil affı getirmiyor ey vatandaşlar.

Diğer konu ne getiriyor? "İlk üç ayın sigorta primlerini ekim, kasım, aralığa erteliyoruz." dedi Sayın Başbakan. İki ay önce de dedi, bugün de söyledi ama gerçek bu değil, Sayın Bakan açıklasın. İlk üç ayın sigorta primlerini kısmen son üç aya erteliyorsunuz Sayın Bakan. Sayın Başbakanı bilgilendirmiyor musunuz? Bugün yine aynı şeyi söyledi, "İlk üç ayın primlerini son üç aya erteliyoruz." diye.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Siz partinizi bilgilendiriyor musunuz?

GARO PAYLAN (Devamla) - Bilgilendirdim tabii ki. Şimdi göreceksiniz, arkadaşlarımız gayet derslerini çalıştı.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yani bilgi sahibi misiniz?

GARO PAYLAN (Devamla) - Siz Başbakanı bilgilendirin. Siz Hükûmetsiniz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Siz konuyu anladınız mı?

GARO PAYLAN (Devamla) - Siz Başbakanı bilgilendirin.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Siz anladınız mı konuyu?

GARO PAYLAN (Devamla) - Elbette anladım.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Eyvallah...

GARO PAYLAN (Devamla) - "İlk üç ayın sigorta primlerini son üç ayda ödeyecek." diyor Sayın Başbakan bugün tekrar.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Kanun ne yazıyorsa o.

GARO PAYLAN (Devamla) - Ya, değil efendim! Kısmen olduğunu söyleyin bunun. Böyle değil.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Ay nasıl yani? Biz anlamayacak mıyız veya bilmeyecek miyiz?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Belki haberiniz yoktur.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Hayır, var haberimiz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Öyle mi?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Evet, bütün maddelerle ilgili.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bir anlatır mısınız?

GARO PAYLAN (Devamla) - Gemi, yat maddelerine -arkadaşlarımız maddelerde girecek- çok girmek istemiyorum. Bu gemi meselesi, takıntısı, Hükûmetin, ne âlemse... Evet, Türk Bayrağı çekilmesini çok önemsiyor ama bu kadar da vergiden muaf bırakılması hakkaniyetli değil arkadaşlar. Hani, zengine bu kadar da kıyak yapılması hakkaniyetli değil.

Bakın, AKP iktidarı para bolluğu döneminde söz konusu oldu, on dört yıldır da böyle oldu. Amerikan Merkez Bankası hep genişlemeci politikalar devreye soktu. 2009 krizinin teğet geçmesinin sebebi de Amerikan Merkez Bankasının para musluklarını daha da açmasıydı ve bu para muslukları açılırken arkadaşlar, ülkemize 500 milyar dolar para girdi yani bu, borç olarak ve yatırım olarak... 500 milyar dolar, bakın, çok büyük bir kaynak. Oysa Hükûmet bu 500 milyar dolarla ne yaptı? Bakın, bu kaynaklar büyük oranda borca döndü ve bütün vatandaşlarımız açısından söyleyeyim, servet etkisi yaratacağına geniş kesimlere, daha çok borç etkisi yaratıldı. Yani gelir tabana doğru etkin anlamda dağıtılmadı, daha çok borç dağıtıldı. Yani insanlarımıza, hane halkına borçlanması salık verildi gelir verileceğine. Yani gelirler tabanda artırılacağına, asgari ücret daha yüksek rakamlara çıkarılacağına borçlar yükselttirildi. Bu da halkı güvensiz hissettirdi. Bakın, değirmenin suyu akarken her şey çok iyidir ama değirmenin suyu durdu hissine kapılırsa halk; yatırımcı, tüketici, taban, özellikle dar gelirliler ve borçlular, bunlar değirmenin suyunun durduğunu hissettiği anda paniğe kapılırlar çünkü onlara hep şu söylendi: "Ekonomi büyüyecek. 2023'te 2 trilyon dolarlık bir ekonomimiz olacak." TÜİK verilerine göre geçen ay 680 milyar dolardaydık, hadi TÜİK verileri sizi 800 milyar dolara taşıdı. İhracat rakamları belli, yerinde sayıyor beş yıldır. Geldiğimiz noktada ekonomi büyümüyor, tam tersine, küçülüyoruz. Bu da zincirleme bir korku iklimini devreye sokuyor arkadaşlar.

Bakın, servetin yüzde 55'i nüfusun yüzde 1'inde yani toplam servetin, toplam bütün varlığımızın yüzde 55'i nüfusun yüzde 1'inde. Bu, AKP'nin iktidara geçtiği dönemde servetin yalnızca yüzde 39'u yüzde 1'deydi. Hani "Tabana serveti yayacağım." derken... Evet, pasta büyüdü ama pastanın yüzde 55'ini yüzde 1 aldı. Bu da, dar gelirli kesimlerde, emekçilerde o güven hissini yaratamadı, ekonomi iyi olacak hissini yaratamadı, tam tersine, o kesimleri alabildiğine borçlandırdınız. Yüz milyarlarca dolar kaynak geldi ve o kaynaklar, topluma bankacılık sektörü aracılığıyla borç olarak aktarıldı ve şimdi de, güven ortadan kalktığında arkadaşlar, maalesef, o kesim artık tüketmemeye, içine kapanmaya başladı.

Ne tip tedbirler düşünüyor Hükûmet? "KOSGEB esnafa 50 bin lira kredi verecek." diyor, kurumlar vergisinde indirimler öngörüyor. Bakın, durumlar kötüye gittiğinde hep, sermaye, yatırımcı daha fazlasını ister, der ki: "Bana daha fazla taviz ver; vergimi düşür, bana teşvikler ver." Nitekim o oluyor ama hep daha fazlasını isteyecek arkadaşlar. En önemli maddelerden birisi, 25 milyar TL yani eski parayla 25 katrilyon lira Hükûmet kaynak koyuyor Kredi Garanti Fonu'na ve 250 milyar liralık bir krediyi garantiye alacağını söylüyor. Oysa, bunun yalnızca 25 milyar TL'sini Hükûmet karşılamayı öngörüyor ve yatırımcıların sorunlu kredilerinin bu Hükûmet garantisinde olan kredilere dönüşme olasılığı var arkadaşlar.

Bakın, hep şunu öneriyorsunuz: "Biz yatırımcıyı iyi hissettirirsek o da toplumu iyi hissettirir; işçi alır ve toplumda istihdam büyür, üretim büyür." Ama arkadaşlar, bu sefer öyle olmuyor çünkü toplum ciddi bir güven bunalımıyla karşı karşıya. Tüketici daha az tüketiyor, bunun karşılığında üretici de talep görmediği için daha az üretiyor ve yatırımlarını kısıyor. Hep Hükûmet şunu önerdi: "Biz yatırımcıya destek verelim."

Ya, Sayın Hükûmet, niye bu sefer farklı bir şey düşünmüyorsunuz? Bu sefer "Biz halkı iyi hissettirelim, tabanda borçlu olan milyonlarca insanın borcunu yapılandıralım, onlara geliri büyütelim." diye niye bir öneriniz yok?

Bakın, asgari ücreti 1.300 liradan yalnızca 1.400 TL'ye yükselttiniz. Oysa geçen yılki, bakın, yüzde 30'luk artışla ilk iki çeyreğin büyümesinin alametifarikası budur. Bin liradan 1.300 liraya çıkardığımız için ilk iki çeyrekte büyüme yüzde 4 çıktı. Siz şimdi 1.300 lirayı 1.400 lira yaparsanız büyüme olmaz arkadaşlar çünkü o kesim zaten sıkıntılı, güvende hissetmiyor, harcamalarını da kısar ve gelir duygusu da olmadığı için harcamaz. O açıdan, bakın, dolar bazında bile asgari ücret ciddi bir kayıp altında 1.400 liraya çıkardığınız hâlde, o kesimler, geniş kesimler güvensiz hissedeceği için bu da ekonomimizi daha büyük bir darboğaza sokar.

Binali Yıldırım ekonomik kriz içinde olduğumuzu itiraf etti, geçenlerde bunu açıkladı. Ciddi hasarlar verecek bu ekonomik kriz arkadaşlar, içindeyiz ama ne kadar hasar vereceğini Hükûmet belirleyecek. Herkes tedirgin şu anda; sokağa çıkın, herkese sorun, tedirgin. İşçi, esnaf, herkesin bir gelecek kaygısı var. Gelecek kaygısı varsa arkadaşlar, çarklar yavaşlar.

Bu meselede ben Sayın Bakana da önerdim Plan ve Bütçe Komisyonunda, siz hep iktisatçılarla çalışıyorsunuz Sayın Bakan, biraz sosyal bilimcilerle çalışın dedim bu güven meselesini devreye sokmak için. Bakın, etrafınızda hiç sosyal bilimci var mı? Yok, hep iktisatçılar var.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Var, bunların hepsi sosyal bilimler üniversitesi mezunu.

GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, Sayın Bekaroğlu -burada mı bilmiyorum- sosyal bilimci, pek çok sosyal bilimci var. Toplumda ciddi bir güven bunalımı var. Bizim Mithat Hocamız sosyal bilimci, bizim grubumuzun neredeyse tamamı sosyal bilimci. Gelin size anlatalım, nasıl güven sağlanır, neden güven bozuldu? Gelin, bu güveni nasıl sağlarız... Bakın, Tüketici Güven Endeksi yerlerde sürünüyor, Ekonomi Güven Endeksi yerlerde sürünüyor, Yatırımcı Güven Endeksi yerlerde sürünüyor. Böyle bir iklimde bu ekonomiyi bu maddelerle canlandıramazsınız.

Değerli arkadaşlar, güveni sağlayacak, güvenlik duygusunu sağlayacak, geleceğin iyi olacağı duygusunu sağlayacak şey yalnızca ekonomik tedbirler değildir, sosyal bilimler bu noktada devreye girer. Bunun için, arkadaşlar, neyin işlemediğine bakalım. Yatırımcımız var, emekçimiz çalışkan, herkes üretmek istiyor, daha iyi bir gelecek istiyor, daha iyi ekonomik şartlar istiyor. Oysa sıkıntı, sistemin işlememesi, siyaset kurumunun işlememesi, hukuk sisteminin işlememesi.

Değerli arkadaşlar, toplumsal barışın olmadığı yerde insanlar yatırım yapmazlar. Bakın, toplumumuz ciddi bir ayrışma içinde. Özellikle gelecek hafta buradan geçirmeyi düşündüğünüz Anayasa önerisi toplumu daha da kamplaştıracak ve kutuplaştıracak bir öneri. Hukuk devleti işlemiyor. Bakın, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde -hani hep rakamlardan bahsediyorsunuz- Türkiye 113 ülke içinde 99'uncu sırada. 113 ülke içinde 99'uncu sırada olan bir ülkeye ne yerli yatırımcı ne yabancı yatırımcı bir yatırım yapmaz arkadaşlar. Bu anlamda, yasama, yürütme ve yargının işlediği bir sistemi esas alırsak ancak güvenle geleceğe bakabiliriz.

Bakın, turizm sektörü, bir sektör örneği. Geçen yıla göre yüzde 30'a yakın turizm eksikliği var. Niye bu var arkadaşlar? Çünkü ülke algımız başka bir noktaya gitti. Bakın, siz böyle bir yazı yazarsanız... Millî Eğitim Bakanlığı tarafından şöyle bir yazı yazıyorsunuz: "Kültürel değerlerimize uygun olmadığı için Noel ve yılbaşı etkinliklerinin yapılmaması..." diye bir yazı yazarsanız, arkadaşlar, o ülkeye turist gelmez. Bırakın bu ülkede Hristiyanların olmasını -hani, siz onları çok da fazla önemsemiyorsunuz gerçi ama- Hazreti İsa'nın doğum günü değil midir Noel arkadaşlar? Siz peygamber saymıyor musunuz Hazreti İsa'yı? Haşa, sayıyorsunuz mutlaka, yoksa dininizi inkâr etmiş olursunuz.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) - Bizim Kurban Bayramı'nda kurban kestin mi sen hiç?

GARO PAYLAN (Devamla) - Yılbaşı kutlaması da yeni bir yılın kutlamasıdır, biliyorsunuz, Hristiyanlıkla ilgisi yoktur.

Bu yazının yazıldığı bir ülkede, arkadaşlar, maalesef, o Reina saldırısı gibi saldırılara yol açılır. Nefret suçları nefret söylemleriyle oluşur arkadaşlar. Diyanet İşleri Başkanlığının yılbaşı kutlamalarını gayrimeşru saydığı bir ülkede, maalesef, böyle nefret söylemleri öyle nefret suçlarına yol açar. O açıdan, bütün bunları, ülkemizin ne noktadan, hangi algıdan hangi algıya geldiği noktasında hepimizin şapkayı önümüze koyup düşünmemiz gerekir arkadaşlar.

Peki, bu krizin faturası kime çıkacak arkadaşlar? Krizin içindeyiz de getirdiğiniz önerilerle, görüyoruz ki işçiye çıkarmayı planlıyorsunuz, emekçiye çıkarmayı planlıyorsunuz bütün savaş politikalarınızın, bütün çatışma politikalarınızın karşılığını. Bakın, işsizlik yüzde 12 ve üzerlerine doğru çıkıyor, enflasyon yükseliyor, herkes huzursuz. Bu krizin faturası öncelikle işçiye, emekçiye çıkar ama işçi ve emekçi de size gereken dersi hem referandumda -eğer geçerse burada- verecek hem de gereken noktada siyasi hesabını elbette ödeyeceksiniz.

Buradan çıkış için, arkadaşlar, ne yapmalıyız peki? Hani sosyal bilimciler dedik. Birbirimize sarılmalıyız arkadaşlar, birbirimize. Bütün toplum kesimleri burada, bütün sosyolojik kesimler burada, bütün etnik kimlikler, bütün dinî kimlikler burada. Siz "Ben çoğunluğum, ben ne istersem yaparım." duygusuyla hareket ederseniz hem siyaseti berhava edersiniz, siyaset kurumunu işletmezsiniz hem de ekonomi işlemez bir noktaya girer.

O anlamda, önerimiz: Şu, toplumu kutuplaştırma meselesinden vazgeçin, Anayasa önerisini geri çekin. Bakın, olağanüstü hâli devam ettireceğiz dedik, ekonomi daha da beter bir kaosa girdi. Olağanüstü hâli kaldırın, hukuk devletini işletelim. Bütün bunları yaparsak, yalnızca bunları yaparsak, arkadaşlar... Bu ülkenin yatırımcılarına güvenin, istihdamına güvenin, işçilerine, emekçilerine, çiftçilerine güvenelim, hep beraber güveniyoruz. Bütün mesele, bu maddeleri yalnızca işletirsek ekonomi harekete geçer yoksa siyasi krizle beraber büyük bir ekonomik krize gireriz ve arkadaşlar, bunun olmaması için hep beraber birbirimize sarılmalıyız.

Bakın, demokrasimizin kalitesi ekonomimizin de kalitesini belirler. Demokrasimiz ne kadar kaliteliyse ekonomimiz de o kadar kaliteli olur çünkü bizim petrolümüz yok, petrolü olan ülkelerin de zaten demokrasi kalitesi belli ve bununla beraber, demokrasi kalitesiyle beraber kaliteli yatırımcı da gelir. Kaliteli yatırımcı vergiye bakmaz, vergi yüksek mi diye bakmaz, vergi yüksek de olsa öder çünkü güvende hisseder. Çevreye zarar vermez kaliteli yatırımcı ve bu anlamda işçiyi sömüreyim diye bakmaz, çünkü sendikalar güçlüdür, işçi haklarını demokrasinin güçlü olduğu ülkelerde alır.

Ülkemizi ikinci ligden siyasi olarak üçüncü lige düşürmek gibi bir sıkıntıyla karşı karşıyayız, oysa iddiamız birinci lige çıkarmaktı, ekonomimiz de orta gelir tuzağından maalesef şu anda dar gelir tuzağına doğru sürükleniyor. Bütün bunların olmaması için, arkadaşlar, hep beraber birbirimize sarılalım diyorum. Ekonomimizi de siyasetimizi de... Ekonominin iyi işlemesini gerektiren şeyler siyasetin iyi işlemesinden geçer, yargının, hukukun iyi işlemesinden geçer ve böyle ayrımcı ve nefret suçlarının olmamasından geçer diyorum.

O anlamda, bu maddelerden ziyade, siyaseti öne koyan, siyaset kurumunu işleten maddeleri görüşelim derim arkadaşlar.

Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)