Konu: | Belediyelere kayyum ataması uygulaması ve eş başkanlar ile milletvekillerinin tutuklanması nedeniyle gerçekleştiği iddia edilen hak ihlallerinde ve artan terör olayları sebebiyle meydana gelen ölümlerde sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/14) ön görüşmesi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 49 |
Tarih: | 03.01.2017 |
MİZGİN IRGAT (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündeme geçmeden önce, burada aslında partimiz grubunca açıkça dile getirilen usule aykırı bir yöntemle, bu gensorunun sebebini oluşturan, kaynağını oluşturan OHAL'in üç ay uzatılması ve belki de süresiz bir süre boyunca, ne zamana kadar uzatılacağı belli olmayan hukuksuz bir sürece "evet" dedik ve üç ay daha bu süreci uzattık.
Evet, bugün Sayın Bostancı örnek verdi, Meclisi yöneten Başkanımız Foucault'dan örnekler verdiler. Evet, Foucault, aslında kitaplarında çokça bugün yaşadığımız sıkıntılara vurgular yapar, var olan ilişkiler içerisindeki alanların tamamının siyasallaştığını ortaya koyar. Üstelik bu ilişkilerin tarihsel kurgular olduğunu, dolayısıyla dönüştürülebilir olduğun; seminerlerinde ve son dönem yoğunlaştığı etik çalışmalarında, bireylerin kendilerini kuşatan koşulları sürekli olarak sorgulamalarının ve koşulları zorlamalarının gerekli bir tutum olduğunu iddia eder. "Özel ve kamusal alan ekonomik, teknik ilişkiler ağında tüm alanların da siyasallaştığını ortaya koymaktadır. Üstelik bu ilişkiler tarihsel kurgulardır. Dolayısıyla dönüştürülebilir veya tersine çevrilebilir durumlardır." tespitinde bulunur. Ve Foucault'nun diğer önemli bir kitabı "Hapishanenin Doğuşu" kitabını birçoğumuz okumuştur. 1757 yılında Paris Kilisesi'nin önünde yapılan bir infazı anlatır. Kerpetenle etlerinin koparılma kısmını, çok ayrıntılı bir şekilde o infazları anlatır. Yani karar vericilerin bedene yaptıklarını anlatır aynı zamanda. Şimdiki karar vericiler ise belki birçok defa bedene yapmadıklarını iddia etseler de hem bedene hem ruha tatbik ettikleri şiddetin, Ortaçağ'da kalan şiddetin bugünkü modern dünyamızda devam ettiğini çok açıkça dile getirebiliriz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı, yetkisi altındaki polis ve bürokrasi teşkilatıyla önleyici işlemler başta olmak üzere, güvenliği kendisine bağlı olan mahallî idareler yoluyla da demokrasiyi ve halkın refahı için halka hizmet yapılmasını sağlar. Yani özetle, İçişleri Bakanlığı iç huzuru sağlamakla görevlidir. İçişleri Bakanlığı makamında bulunan temsilcilerin başarılı olup olmadığının göstergesi ise bu iki ana kategoriyle çokça alakalıdır.
İçişleri bakanlarından devralınan bakiyeyle şu anda yürütülmekte olan -görev süresine baktığımızda, hizmet süresine baktığımızda- konuşmanın başında da dile getirdiğim gibi OHAL süresi, OHAL uygulamaları ve belki de doksan yıllık cumhuriyet bakiyesinin yaptığı eksiklerden ve hukuka aykırılıklardan çok uzak değildir.
Buradaki konuşmacılar birçok şeyi dile getirdiler, "Doğuya gidelim de OHAL'i orada soralım." dediler. Ben oradan geliyorum değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, Bitlis'ten geliyorum. Bitlis'te 6 belediyemiz seçimleri kazanmıştı -bunu daha önce de dile getirmiştim- ama her 6 belediye başkanımız ise aynı anda aynı iddialarla ve valiliğin yapmış olduğu aynı açıklamalarla, aynı şablonla cezaevlerine gönderildiler ve yerlerine Bakanlığınızca kayyumlar atandı.
Hukukta kategorik, tek tip, tek dille oluşturulan soruşturmaların aslında bir noktadan, bir merkezden hareketle üretildiğini çok iyi biliyoruz. Burada Bitlis Valiliğinin açıklamaları var. Yazdığı dile baktığımda, yapılan operasyonlar sonucu yapılan aramalarda, evlerde ve belediyelerde hem de başkanların kendi evlerinde çokça dijital veriye rastlandığı ve bu delillerin sonucunda söz konusu belediye başkanlarının ve eş başkanların tutuklandığını dile getirmektedir; oysa Bitlis Valiliği, yaptığı açıklamaya dayanak teşkil eden söz konusu delillerin hiçbirini açıklayamamaktadır. Aylarca müfettişleriniz, belediye binalarımızda gerekli delilleri bulmak ve belki de suçüstü yapmak için bayağı bir mesai harcadılar ama ne hikmetse hiçbir belediyede tek bir delile ulaşmayan müfettişleriniz... En son OHAL gerekçe yapılarak 65'e, şu an 70'e yakın belediye eş başkanı, DBP belediye eş başkanı tutuklanmış, yerlerine de haksız hukuksuz bir şekilde kayyum atanmıştır.
Sayın Bakan, gittiğiniz bu illerde halkımızla, belediyede çalışanlarla, cezaevindeki belediye başkanlarıyla bir görüşme gerçekleştirdiniz mi? Kendilerinden de fikir aldınız mı? Sadece yaptığınız resmî prosedürlerle valilik ve şehrin bürokrasisi dışında gerçekten bu belediyelere oy verenlerle görüştünüz mü, onların fikrini aldınız mı? Onların yaşadığı ruh hâlini inceleme fırsatı buldunuz mu?
Bitlis, bildim bileli aynı Bitlis. Ve şu anda gözaltına alınan, tutuklanan illerin tamamına baktığımızda ise, aslında bir asayiş problemi olarak görülen ve çalışma sistemi boyunca merkezî hiçbir desteği alamayan belediyelerimize en sonunda cezaevleri reva görülmüştür. Hakeza, bu Meclisin 3'üncü büyük partisi olan Halkların Demokratik Partisinin eş başkanları ve 12 milletvekili şu anda burada değil, bu Meclis çalışmalarında değil, hapishanede oluşlarını hangi hukukla açıklayacağız? OHAL, olağanüstü hâl, bu hukuksuzluğu açıklamaya yetecek bir veri midir? Bu ülkede maalesef iç dengeler, "komşularla sıfır sorun" adı altında yürüttüğümüz aslında "tam sorun" politikası, içte halkların, toplumların, Türkiye'yi oluşturan tüm halkların sorunlarını çözmeye muktedir olmayan bu iktidarın ne zaman öz eleştiri vereceğini bizler de merak ediyoruz.
Evet, bu gensorunun amacı, bu gensorunun verilme gerekçesi sizlere dağıtıldı, sizler de açıkça okudunuz. Bu manzara ve yaşadıklarımız karşısında Sayın Bakan, İçişleri Bakanlığı görevini layıkıyla yerine getirememiştir. En önemli görevi olan iç huzuru sağlayamamıştır. Halklar arasındaki kutuplaşmayı azaltma yerine bu kutuplaştırmayı artırmıştır. Ve bugün burada oylarınızla geçen OHAL'in üç ay daha uzatılmasıyla yani yeni KHK'larla ülkeyi en antidemokratik uygulamalara yani Foucault'nun ortaçağına götüreceğine hiçbir şüphe yoktur. Buradan çıktıktan sonra ve yarın bölgede, Türkiye'nin herhangi bir yerinde bu OHAL uygulamasının sonuçlarını ve yaşadığımız haksız, hukuksuz süreci anlatmaya yetmeyecektir yaşadıklarımız. Dolayısıyla, biz burada bu önergeyle belki de Türkiye'nin barışına, Türkiye'nin sorunlarına gerçekten çözüm bulma adına bir adım atmış olduk.
Muhalefet partisi olarak buradan sesleniyoruz; yapmaya çalıştığınız yeni anayasa bu halkın, Türkiye'nin tüm sorunlarını çözmeye yetecek, sancılarımızdan kurtaracak bir anayasa değildir. Var olan Anayasa, getirilmeye çalışılan sistem, OHAL'in yüz yıl daha devam ettirileceği, hakların, hukukların ve gerçekten ihtiyaç duyduğumuz demokrasinin çok ötesine bizi taşımayacak yeni bir anayasadır. Yeri geldiğinde onu da burada tartışacağız. Fakat kayyumlar eliyle ve bölgede günlerce süren sokağa çıkma yasaklarıyla, Şırnak'ı bu listeden, haritadan silecek noktaya getiren uygulamalarla...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Irgat, yaşadığınız süre kaybı nedeniyle bir dakika ek süre veriyorum size, buyurunuz.
MİZGİN IRGAT (Devamla) - Teşekkür ederim.
...tutuklamalarla ve gözaltına almalarla işten atılan, ihraç edilen kamu emekçilerinin mağduriyetini gidermeye yetmeyen ve bu anlamda sınıfta kalan İçişleri Bakanı hakkında gensoru önergesini verdik.
Dolayısıyla bizler Türkiye'de bir dönem müzakere yöntemleriyle tartışılmış ve belki de iyi bir yol alınmış günlerin bu ülkenin en büyük çözümü olacağını düşünüyoruz. Çünkü o gün gerçekten -7 Hazirandan sonraki günleri düşünün- bu ülkede bir barış atmosferi ve sorunların çözümü noktasında bir umut doğmuştu. Ama maalesef partimiz nezdinde 7 Haziran sonrası başlayan, ardından Suruç, Ankara Gar ve bugün Reina'da devam eden patlamalar ışığında bir korku cumhuriyetinin yaratıldığı ve bunun da devamı olan, garantisi olan OHAL'in bugün de oylarınızla geçen sistemini bu ülkede demokratik bir sistemi kurmayacağına inanıyorum.
Sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Irgat.