| Konu: | Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı uyarınca ülke genelinde ilan edilen ve 11/10/2016 tarihli ve 1130 sayılı Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/1/2017 Perşembe günü saat 01.00'den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/863) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 03.01.2017 |
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 21 Temmuz 2016'dan itibaren uygulanmakta olan olağanüstü hâlin, 19 Ocak 2017 tarihinden itibaren üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 2016 yılında yaşanan kâbus dolu günlerin sona ermesini, şehit haberlerinin artık gelmemesini, ülkemizin huzura kavuşmasını ve milletimizin rahat etmesini beklerken İstanbul Ortaköy'de bir eğlence mekânına yapılan terör saldırısı yine hepimizi derin bir üzüntüye sevk etmiştir. Saldırıda hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar, milletimize başsağlığı diliyorum. Ülkemizde misafir olarak bulunan yabancı ülke vatandaşlarının ailelerine taziyelerimi sunuyorum. Yaşadığımız bu acıların son bulmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum.
Yol açtığı acılar ve toplumun geleceğine yönelttiği tehditlerle birlikte terör, temel insan hakları değerlerine, demokrasiye ve hukukun üstünlüğü ilkesine de indirilen bir darbedir. Şüphesiz ki terörizm varlığımıza, birliğimize ve bizi bir arada tutan ortak değerlere kast etmek, kardeşlik hukukumuzu bozmak ve ülkemizi bir kaos girdabına sokmak istemekte, terör örgütleri ise ülkemizi abluka altına almaya çalışmaktadır. Türkiye'yi teslim almak isteyenlerin niyetleri açıktır. Milletimizi ayrıştırmak isteyenlerin oyunları da malumdur. Bunların bilincinde siyaset yapmak, politika üretmekse hepimizin ayrı ayrı yükümlülüğüdür. Ancak esas olan, ülkemizi yöneten kadroların bunların farkında olarak hareket etmesi ve çare üretmesidir. Teröristlerin, suikastçıların, bombacıların hareket alanı bulabildiği bir Türkiye tablosu, terörle mücadelenin esasını oluşturan istihbarattaki zafiyeti göstermektedir. Kimsenin akıbetinden emin olmadığı bir durum, yönetenlerin işini yeterli düzeyde yapmadığı ya da yapamadığını göstermektedir. Bu durumda, Hükûmetin öncelikli olarak yapması gereken önleyici tedbirlere odaklanmak olmalıdır. Sebebi ne olursa olsun yönetme sorumluluğunda olanların eksik ve yanlış yapma ve ihmalde bulunma hakkı yoktur.
Türkiye, taşeron terör örgütleriyle çok cepheli bir şekilde mücadele ederken Hükûmetin daha akıllı, daha sorumlu ve daha birleştirici politikalar takip etmesi millî bir vazifedir. Karşınızdaki ihanet yapılanmasıyla ancak birlik ve beraberlik hukuku güçlendirilerek başa çıkmak mümkün olabilecektir. Kuşkusuz ki bu gelişmeler iyi yönetilmediği takdirde, var olan temel sorunlarla birlikte, ekonomik ve sosyal hayatımızı da olumsuz etkileyecektir. Son dört ayda açıklanan tüketici ve ekonomi güven endeksleri, vatandaşlarımızın ülkenin geleceğinden endişe duymakta olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Değerli milletvekilleri, belli bir toprak parçası üzerinde münhasır yetkiye yani egemenliğe sahip olmak devlet olmanın temel kriterlerinden birisidir. Belli sınırlar üzerinde egemenliğin tek sahibi olmanın yanı sıra, bu egemenlik alanında yani vatanda yaşayan bireylerin temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek, sınır ötesi güçler karşısında sınırların güvenliğini sağlayabilmek ve vatandaşlar arasında huzur ve asayişi gerekirse kuvvet kullanarak temin edebilmek, organize olmuş bir yapının devlet olarak nitelendirilebilmesi için olmazsa olmazdır. Devleti devlet yapan kriterlerin birini ya da bazılarını sağlayamayan devletler, genellikle kırılgan devlet olarak adlandırılmaktadır. Bu terim üzerinde evrensel bir mutabakatın varlığından bahsedilemese de OECD'nin genel kabul gören tanımına göre kırılganlık, devletin güvenlik, eğitim, sağlık, adalet gibi temel kamu hizmetlerini sunmakta yetersiz kalmasıdır. Devletin bireylerin ihtiyaçlarını eksiksiz şekilde karşılayamadığı durumlarda ortaya çıkan kırılgan devlet, siyasi, ekonomik ve toplumsal krizlere maruz kalma potansiyeli barındıracaktır. Devletin kırılganlığı devletin etkinlik ve otoritesiyle ilgili olduğu kadar, meşruiyetiyle de yakından ilgilidir. Dolayısıyla, kırılganlığın artması, devletin etkinliğinin ve otoritesinin zayıflaması ve meşruiyetinin sorgulanması anlamına da gelmektedir. Kırılganlığın önlenememesi ve daha da ileri bir boyuta ulaşmasıyla merkezî otoritenin tamamen işlevsiz kalması hâlinde ise başarısız devletler ortaya çıkmaktadır. Başarısız devletler, Afganistan'da olduğu gibi bazen tüm devlet kurumlarının çökmesiyle, bazen Sierra Leone'de olduğu gibi iç savaş neticesinde, bazen de potansiyelin çok altında bir refah seviyesi sağlayarak bireyleri çok zor şartlar altında yaşamaya mecbur bıraktığı için ortaya çıkmaktadır.
Birçok akademik kuruluş ve uluslararası örgüt devletlerin kırılganlığına ilişkin endeksler oluşturmaktadır. Bu çerçevede, Amerika Birleşik Devletleri merkezli bir kuruluşun hazırladığı 2016 yılı Kırılgan Devletler Endeksi, 12 ayrı sosyal, ekonomik, siyasi ve askerî göstergeye dayanarak devletlerin ne derecede kırılgan olduğunu ortaya koymuştur. Genel olarak bakıldığında, Türkiye'nin 178 ülke arasında en kırılgan 79'uncu ülke olduğu, son on yıllık trendinin olumsuz yönde geliştiği ve bu süreçte 14 ülkenin daha gerisine düştüğü görülmektedir. Özellikle devletin güvenlik aygıtının kırılganlığının artıyor olması, yaşanan gelişmelerin ve güvenlik endişesinin bir sonucu olup ciddi önlemlerin alınmasını, alınmaya devam edilmesini gerektirmektedir. OHAL uygulaması da bu çerçevede ele alınmalı ve bu risklere çare olacak şekilde düzenlenmelidir.
15 Temmuz 2016 gecesi Türkiye hain bir darbe girişimiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu hain saldırı, bütün siyaset kurumlarına, Türk devletinin kuruluş esaslarına ve son tahlilde, milletimizin tamamına yapılmıştır. Yıllarca Türk Silahlı Kuvvetlerine ve diğer kurumlara sirayet eden FETÖ'cü hainler, Türkiye'yi ateşe vermek, vatana ve millete kastetmek amacıyla Türk milletine silah doğrultmuş, Türk tarihinde nadir görülebilecek bir ihanete imza atmışlardır. Demokrasiye vurulmak istenen darbe, Türk milletinin engin feraseti sayesinde önlenmiş, demokrasi uçurumdan döndürülmüştür. Bu nedenle, 15 Temmuzdaki FETÖ'cü kalkışmaya karışan kim varsa ismi, unvanı, sıfatı ve mevkisi ne olursa olsun hesap vermeli ve bedelini ödemelidir. Bu hain girişim karşısında tankların önüne yatan, doğrultulan silahlara göğsünü geren 249 vatandaşımız şehit olmuştur. Türk milletinin, demokrasi tarihine altın harflerle yazılacak demokrasi mücadelesi karşısında başta Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere dünya, demokratik, çağdaş değerlere sahip çıkmak adına sınıfta kalmıştır. 15 Temmuz, hiçbir siyasi mülahazanın vatanın ve milletin bekasının, birlik ve bütünlüğünün önünde ve üzerinde olmadığını herkese göstermiştir. Yine 15 Temmuz, ülke yönetiminde ve kamu görevinde bulunanların Türk devletine ve Türk vatanına sadakatinin ne kadar önemli olduğunu da ortaya koymuştur.
Değerli milletvekilleri, bu yaşananların ardından Türkiye'nin siyasi alanda yalnızlaştırılmasına, ekonomik alandaysa zorda kalmasına yönelik hamleler birbirinin peşi sıra gelmeye başlamıştır. Yurt dışında FETÖ'cülerin öncülüğünde Türkiye aleyhine bir lobi faaliyeti başlatılmış, bir yandan da koordinasyonunun tek merkezden olduğu değerlendirilen farklı terör eylemleri art arda gelmiştir. Yaşanan olağandışı gelişmeler sonucu, Anayasa'nın 120'nci maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu 21 Temmuz 2016 gününden itibaren ülkenin bütününde doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan etmiş, olağanüstü hâl kararı 19 Ekim 2016'dan itibaren doksan gün süreyle uzatılmış, her iki karar da Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bilindiği gibi, olağanüstü hâl uygulamasına ilişkin her iki kararı da Türkiye Büyük Millet Meclisinde destekledik çünkü ülkemizde olabilecek en olağan dışı durum meydana gelmiş, Türk devletini ve Türk milletini hedef alan bir saldırıya maruz kalınmıştır. Bu alçak kalkışmayla yapılacak mücadelenin de ancak olağanüstü hâl şartlarında mümkün olabileceği değerlendirilmiştir. Olağanüstü hâl, millete pusu kuran ve devlete ağır zayiat verdirmek isteyen odaklara karşı bir güvence ve anayasal bir tedbir olarak görülmüş, toplumsal huzurun temini ve asayişin sağlanması maksadıyla Türkiye'nin beka düzeyinde tehditlerle karşı karşıya olduğu bir dönemde devletin elinin güçlendirilmesi istenmiştir.
Alınan olağanüstü hâl kararı çerçevesinde bugüne kadar toplam 12 adet kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır. Kararnamelerle FETÖ'yle irtibatı ve iltisakı bulunan bazı eğitim ve sağlık kurumları, öğrenci yurtları, üniversite, vakıf, dernek ve sendikalar kapatılırken yargı ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ile diğer kamu çalışanlarının kamu görevinden çıkarılmasına yönelik tedbirler uygulanmıştır. Bu kapsamda, kanun hükmünde kararnamelerle bugüne kadar 85.645 kamu görevlisinin görevine son verilmiştir, bu sayıya kamu kurumlarınca görevine son verilmiş olan kamu görevlileri dâhil değildir. FETÖ'yle birlikte PKK, IŞİD ve diğer terör örgütlerinin kamudaki yapılanmalarının da ortaya çıkarılması ve bunlarla irtibatı ve iltisakı bulunanların görevlerine son verilmesi için daha etkili bir mücadele yürütülmesini de gerekli görmekteyiz. Türk Silahlı Kuvvetleri ve kamu kurumları içinde 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine adı karışan, göz yuman veya görevinin sorumluluklarına riayet etmeyen kim varsa devlet kurumlarından ayıklanması yerindedir. Tabii, bu tespitlerin bir soruşturmaya dayanması ve soruşturma süreçleriyle somutlaştırılması gerekmektedir. Yeterli inceleme ve soruşturma yapılmadığı için boşu boşuna kimsenin itibarıyla ve saygınlığıyla oynanmamalıdır. İtiraz mekanizmaları sağlıklı bir şekilde ve talepler ciddiye alınarak işletilmeli, bu doğrultuda ortak bir usul belirlenmelidir. Sonuçta olan yine garibana oldu düşüncesi kamuoyunda oluşmamalı, bu süreçte kazanılan halk desteği kaybedilmemeli, devlete olan inanç bu sebeple zedelenmemelidir. Haksız ve mesnetsiz yere açığa alınan veya ihraç edilenler mağduriyet yaşamadan eski konumuna getirilmelidir. Devletimizin bunları tespit edebilecek, doğruyla yanlışı ayırabilecek ve gerçek suçluyu yakalayarak mazlumu mağdur etmeyecek gücü ve yeteneği olduğuna inanıyoruz, yeter ki yönetsel hatalar yapılmasın, siyasi ve ideolojik koruma anlayışı içinde hareket edilmesin ve ispiyon fırsatçılığına izin verilmesin. Aksi durum FETÖ mücadelesinin istismarına ve sulandırılmasına yol açacak, savunma hakkını kısıtlayarak yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar suçlunun suçsuzdan ayrılmasını imkânsızlaştıracak, gerçeği açığa çıkaramayacak ve terör örgütüyle mücadeleye zarar verecektir. FETÖ'nün devlete yoğun bir şekilde sızmaya, devleti ele geçirmeye çalıştığı sırada yapılan ikazlara rağmen bunun fark edilememesi ya da görmezden gelinmesi öngörüsüz bir yönetimin sergilendiğini göstermektedir. Bu nedenle ülke yönetiminde gösterilen zaafın tüm boyutlarıyla ortaya çıkarılması, kastı ve ihmali olan her alandaki sorumluların tespit edilmesi, Türkiye'nin ve Türk milletinin huzurlu ve güvenli geleceği ve güçlü bir demokrasisini inşası için gerekli bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, demokrasimiz üzerinde o dolaşan kara bulutları kovmak ve antidemokratik eğilimlerin önünü kesmek siyasetçilerin önde gelen sorumluluğudur. Bugünlerde birlik ve beraberliğimizi daha da güçlendirmemizin bu sorumluluğun gereği, aynı zamanda tarihî bir zorunluluk olduğuna inanıyoruz. Zira devletin ve milletin bekası her türlü siyasi gayenin üstündedir. Esas olan, Türkiye'nin varlığı ve bağımsızlığında mutabakat sağlamak, Türk vatanının bölünmez bütünlüğünü sarsılmaz esas ve teminatlara bağlamak, bu yönde gerekli hukuku oluşturmak, Türkiye'nin ve Türk milletinin bekasını huzurlu ve güvenli geleceğini temin etmektir. Bu sorumluluktan hareketle siyasi iktidarın, demokrasiye karşı bütün yasa dışı oluşumları ortaya çıkarması ve hukuk içinde çözerek sonuçlandırması beklentimizdir.
Milliyetçi Hareket Partisi, hukukun üstünlüğüne inanan, demokrasi ve insan hakları gibi vazgeçilmez ilkeleri savunan bir siyaset çizgisinin takipçisidir ve bu anlayış çerçevesinde adaletin gecikmeden tecelli etmesini ve adil yargılama hakkına titizlikle uyulmasını hukuk devletinin vazgeçilmez bir gereği olarak görmektedir. Bu noktada, altı aydır devam eden olağanüstü hâl uygulaması sırasında vatandaşlarımızın karşılaştığı sorunlar ve taşıdıkları endişelere işaret etmek, dikkatlerinizi çekmek istiyorum, Bunlardan bazıları şunlardır: Adaletin tesisine ilişkin kaygılar, hak arama özgürlüğünün kısıtlanması, kamu görevlilerinin somut bulgulara dayanmadan görevine son verilmesi, savunma hakkının göz ardı edilmesi, asılsız ihbar ve şikâyetlere dayalı işlem yapılması, alt düzeydeki görevlilerle uğraşılırken üst düzey görevliler ve siyasetçilerle 15 Temmuzun lider kadrosu ve yurtta sulh konseyinin üyeleri hakkında bir işlem yapılmaması, OHAL kapsamına girmediği hâlde kanun hükmünde kararnamelerle farklı konularda da düzenleme yapılması, kripto olarak görevlerine devam eden FETÖ'cülerin bulundukları yerlerde kasıtlı, yanlış yönlendirmesiyle oluşan mağduriyetler.
Olağanüstü hâl, kuşkusuz, bugün olduğu gibi, şartların gerektirdiği durumlarda başvurulması gereken anayasal bir kurumdur. Bununla birlikte, uygulamanın hukuk ve adalet anlayışını egemen kılarak ve haklıyla haksızı, suçluyla suçsuzu birbirinden ayıracak adil bir yönetim anlayışı ortaya koyarak sürdürülmesi zorunludur. Bu durumda ancak vatandaşlarımızda oluşan soru işaretleri giderilmiş, topyekûn bir mücadele anlayışı hâkim kılınmış olacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi, her gelişmeyi devlet ve millet yararına, hak, hukuk ve adalet adına titizlikle izleyip doğru gördüklerini desteklerken yanlış bulduklarını da eleştirmeyi sürdürecektir. Bize göre Türkiye hâlâ yakın tarihinin en sarsıcı ve yüksek risk ihtiva eden bir dönemindedir. Hain darbe girişimi bertaraf edilmişse de artçı sarsıntıları devam etmektedir. FETÖ kalkışması ve artçı terör saldırıları, millî birlik ve kardeşliğimiz üzerinde telafisi ve onarımı zaman alacak yaralar açmıştır. Bu nedenle kimsenin, 15 Temmuz yaşanmamış gibi davranması doğru olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, devletin temel işlevi vatandaşlarının güvenliğini sağlaması, anarşi ortamına fırsat vermemesidir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, başta FETÖ, IŞİD ve PKK olmak üzere terörün kökü kazınana, FETÖ'yle hesaplaşma bitene kadar devletin elini güçlendirmek için olağanüstü hâlin üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkereye olumlu oy vereceğimizi ifade ederek Genel Kurulun siz değerli üyelerini saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aksu.