GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Başbakanlığın, hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, NATO'nun Afganistan'da icra edeceği Kararlı Destek Misyonu ve devamı kapsamında yurt dışına gönderilmesi, aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin anılan misyona katılmak için ülkemiz üzerinden Afganistan'a intikali ile geri intikali kapsamında Türkiye'de bulunması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6/1/2015 tarihli ve 1079 sayılı Kararı'yla Hükûmete verilen izin süresinin Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 6/1/2017 tarihinden itibaren iki yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/862) münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:49
Tarih:03.01.2017

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bugün NATO çerçevesinde Afganistan'a asker göndermekten bahsediyoruz ama Hükûmet yetkililerimiz her fırsatta aslında NATO'yla işlerinin bittiğini ve Şanghay Beşlisine doğru yol aldıklarını ifade ediyorlar. Aslında, bu, son dönemdeki dış ilişkilerimize, dış politikamıza, uluslararası ilişkilerimize de yansıyan ve aslında, sanki yol ayrımındaymış gibi bir görüntüyü kamuoyuna pompalayan bir yaklaşım tarzı. Bildiğiniz üzere, biz "Komşularla sıfır sorun.", "İçeride barış, dışarıda barış." noktasından komşuların tamamıyla sorunlu hâle geldik ve Avrupa'yla, özellikle yanlış Suriye dış politikası üzerinden tüm komşularımızla ilişkilerimiz bozuldu ve şu anda, aslında yalnızlaşmış, tek başına kalmış ve bu anlamda, yalnızlığına NATO dışında bir ülkede çare arayan ve bunun için Rusya'ya her türlü imtiyazı, her türlü imkânı veren bir dış politikamız var.

Değerli arkadaşlar, "Afganistan'ın durumu" derken gerçekten Afganistan ile Pakistan'ın ilişkileriyle, bugün, bizim, Türkiye ve Suriye ilişkilerimiz son derece yakın, üst üste çakışan benzerlikler gösteriyor.

Biliyorsunuz, daha önce Rusya'nın Afganistan'a müdahalesi sırasında Rusya'yla mücadele etsin diye El Kaide güçleri maalesef Pakistan tarafından desteklendi ve yine Afganistan'dan 3 milyonu aşkın bir mültecinin Pakistan'a gelmesi üzerinden politika yürütüldü ama günün birinde Pakistan El Kaide'ye yönelik strateji belirlemek zorunda kalınca, El Kaide bumerang gibi dönerek Pakistan'ı vurmaya başladı. Bugün bizler aynı benzerliği baktığımızda,, IŞİD'le benzer ilişkiler görüyoruz. Türkiye, maalesef Rojava'da Irak'ın kuzeyinde olduğu gibi bir oldubittiye izin vermemek adına... Hâlbuki, biz, bugün Irak Kürdistan Bölgesi yönetimiyle 12 milyar dolarlık dış ticaret yapıyorken, ekonomik olarak ihracatımızın büyük bir kısmını oraya yapıyorken, bugün Rojava'da böyle bir oldubittiye imkân vermeyiz, böyle bir oldubittiyi kabul etmeyiz diye maalesef Türklere karşı bir savaş projesi başlatıldı. Hâlbuki baktığımızda, Rojava'dan bugüne kadar Türkiye'ye bir tek çakıl taşı atılmamıştı ve her fırsatta YPG-YPJ güçleri ve onların yöneticileri Türkiye'yle dostane ilişkiler geliştirmek istediklerini öteden beri ifade etmiş olmalarına rağmen, maalesef Türklerle yakın ilişki kabul edilmedi, Kürtlerin orada bir statüye sahip olmaları, Kürtlerin oradaki halklarla beraber bir statüyü geliştirmeleri; çoğulcu, demokratik, laik temelde bir strateji geliştirmeleri ve bir statü oluşturmaları öteden beri Türkiye için bir tehdit gibi algılandı. Ve sırf oradaki gelişmeyi engellemek adına IŞİD belasıyla maalesef iş tuttuk. Karkamış-Kilis hattının IŞİD'in geçiş güzergâhı olduğunu kabul ettik ve böyle davrandık. Dünyanın çeteleri geldiler, Antep üzerinden Karkamış-Kilis hattından Suriye'ye girdiler, orada savaştılar ve tekrar aynı yolları kullanarak Türkiye içine girdiler ve kendilerini birçok yerde halka zarar verecek şekilde patlattılar. Sadece Türkiye'yle kalmadılar, Avrupa'nın birçok yerinde kendilerini patlatarak insanlığa en büyük zararı verdiler.

"IŞİD" dediğimiz kimlerdi? Dünyanın en belalı tecavüzcüler ordusu olan IŞİD'in bu hattı kullanmasını görmezden geldik. Ne uğruna görmezden geldik? İşte Rojava'da bir Kürt statüsü oluşmasın diye ya da olası bir Kobani-Afrin hattının tamamlanmasını engellemek adına.

Biraz önce söyledim, aslında Kürt güçleri defaatle söylemişlerdi, "Bizim Türkiye'yle herhangi bir sorunumuz yok, biz Türkiye'yle dostane ilişkiler geliştirmek istiyoruz." Ki tarihte bunun en somut örnekleri var. Ne zaman Türkiye dış politikada sıkışsa, ne zaman bir tecavüze uğrasa, yanı başında Kürtleri görmüştür; Çanakkale'de Kürtleri görmüştür, Antep savunmasında Karayılan'ı görmüştür ama, dediğim gibi, bir paranoya hâline gelmiş bir Kürt düşmanlığı, bizi, maalesef, Suriye'de olmaz işlerin içine itti. IŞİD biraz kriminal bir örgüt hâline gelince, yedekte bu sefer El Nusra'yı, Ahrar El Şam'ı yanında, yedekte tutmaya çalıştık ve hâlâ, bugün, maalesef, IŞİD'in yedeği olarak tuttuğumuz El Nusra, Ahrar El Şam'a "ÖSO" adı altında büyük destekler, büyük silah ve cephane yardımları yapılıyor.

Biz biliyoruz değerli arkadaşlar, bugünkü "ÖSO" dediğiniz güçler başlıca üç gruptan oluşuyor: El Nusra, Ahrar El Şam, Fatih Sultan Mehmet Tugayları diye kendisini ifade eden üç tane cihadist örgüt. Bunların üçü de cihadisttir aslında, IŞİD'den farkları yoktur. IŞİD'le farkı, IŞİD, El Kaide'nin halifeliğini kabul etmiyor, El Bağdadi diyor ki: "Ben halifeyim." diğerleri "Halifemiz El Kaidedir." diyor. Böyle farkı olmayan bu örgütlerle Türkiye hâlâ iş tutmaya devam ediyor. Nereden anlıyoruz? Bakın, Rusya, Halep'in boşaltılması sırasında, El Nusra'nın oradan çekilmesini bizden talep ediyor.

Dolayısıyla, bizlerin bu çıkmazı bugün yaşıyor olmamız, ülke olarak hem siyasi hem de ekonomik istikrarsızlığımızın temelinde oluşturduğumuz Kürt karşıtı politika yatıyor değerli arkadaşlar. Hâlbuki içeride kendi sorununu çözmüş, Kürtlerle sorununu çözüm noktasına, konuşulabilir, tartışılabilir bir noktaya çekmiş bir Türkiye'de ve yine, sınır başındaki Kürtlerle iyi komşuluk ilişkisi geliştirmiş bir Türkiye'de, bugün bambaşka bir noktayı tartışıyor olabilirdik.

Değerli arkadaşlar, her fırsatta 2013-2015 arasındaki çözüm arayışlarını kriminalize ediyoruz. Hâlbuki, bugün geldiğimiz noktada hangisini tercih ederiz? 2013-2015'i mi yoksa bugün Türkiye'nin yaşadığı kaosu mu tercih ederiz? Bugün Türkiye ciddi bir kaosun eşiğindedir ve dünyada artık bizimle ilgili "Acaba çöküş sürecinde midir?" diye makaleler yazılıyor. Biliyorsunuz, The Independent'ın yazarı Robert Fisk Türkiye'yle ilgili şunu söylüyor: "Osmanlı'dan bu yana en ağır bunalımını yaşıyor Türkiye, çöküşün eşiğindedir." Bundan çıkmanın biricik ve tek yolu Kürtlerle iyi diyalog geliştirmektir; hem kendi içindeki Kürt sorununu demokratik, barışçıl zeminde çözmek hem de dışarıdaki, yanı başındaki komşularıyla, Kürtlerle iyi ilişkiler geliştirmektir. Kürtlerle ne zaman düşmanlık başlarsa bu ülkenin yıkımı asıl ondan sonra başlar değerli arkadaşlar. Kürtlerle iyi ilişkiler geliştirmek, tam tersi, bu ülkenin bekasıdır, bu ülkenin, bir arada yaşamanın geleceğidir. Buna eğer dikkat etmezsek, buna göre çözüm üretemezsek maalesef gideceğimiz yer korkarım ki bir Suriye, bir Iraklaşma veya sıklıkla söylediğimiz gibi, Türkiye'nin bu yanlış politikasında ısrarı Türkiye'nin Pakistanlaşması, özellikle sınır kentlerimiz Antep, Hatay, Urfa'nın da Peşaverleşmesi anlamına gelir.

Değerli arkadaşlar, bundan bir an önce çıkmak gerekiyor. Bugün Kürt'e karşı ilan ettiğiniz savaş, HDP'nin Eş Genel Başkanları, milletvekilleri, belediye başkanlarını tutuklamak bu ülkeye hiçbir şey kazandırmaz. Bundan çıkışın yolu, biraz önce söylediğim gibi, bu sorunu konuşulabilir, bu sorunu tartışılabilir bir zemine çekmektir diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Toğrul.