GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:49
Tarih:03.01.2017

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Şimdi, tabii, Adalet ve Kalkınma Partisinin getirdiği her grup önerisi gibi bu da yine bir plansızlığın, programsızlığın eseri aslında; biz bunu her konuşmamızda, her defasında söylüyoruz. Yani, bir plan, program dairesinde maalesef Meclis hareket edemiyor. Böyle söz sırası gelince 2071'lere kadar takvim veriyoruz ama -bugün yaşadığımız bir şeyi anlatacağım ben- bir saat sonrasını göremiyoruz.

Dün akşam itibarıyla, bugünkü gündeme ilişkin, sayın grup başkan vekilinden nelerin olabileceğine ilişkin bir kısım bilgiler geldi ancak sabahleyin bu bilgilerin hepsi değiştirildi gruptan gelen, AKP Grubundan... Bugün bizim arkadaşlar -şöyle bakın, bizim grubun hazırladığı gündem- 6 defa gündem değiştirdiler. Yani, son dakikaya kadar da, saat ikiye kadar da bugün Afganistan tezkeresi görüşülecek mi, OHAL tezkeresi görüşülecek mi, bizim tam bir bilgimiz yoktu. Şimdi, bu şekilde bir Meclis çalışması, bu şekilde bir gündem oluşturulması... Bu Esas itibarıyla tabii, bugünkü grup önerisinde gelen içeriğe ilişkin çok fazla bir itirazımız yok; Afganistan, OHAL tezkereleri, bunların görüşülmesi lazım ancak yanlış hatırlamıyorsam bu Afganistan tezkeresi 6 Ocakta bitiyor. Bakın, üç gün sonra bitecek. Niye bu vakte kadar bekleniyor, niye bunları düzgün bir plan ve program dairesinde yapmıyoruz diye ben sormak istiyorum.

Tabii, bu yönetim tarzı ülkenin tamamını saran bir anlayış hâline geldi, işin kötüsü o. Hani sadece böyle günübirlik bu tür şeylerle sınırlı kalsa çok dert değil ama inanın, ülke bütün yönleriyle bu şekilde yönetiliyor. Yani böyle 2071'i konuşan fakat bir saat sonrasına ilişkin planı, programı olmayan bir yönetim anlayışıyla, maalesef, biz bu ülkeyi yönetiyoruz. Örneğin, pazartesi günü, Bakanlar Kurulu sonrası Sayın Hükûmet Sözcüsü Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'a "Bakanlar Kurulunda OHAL tezkeresi görüşüldü mü?" diye soruldu. "Hayır, görüşülmedi." dedi fakat sabahleyin OHAL tezkeresi Bakanlar Kurulu tarafından imzalanmış oldu. Bunlar nasıl oluyor? Yani büyük ihtimal, Hükûmetteki birçok bakanımız benim bu söylediğim şeylere içinden katılıyordur, "Biz de bir şey göremiyoruz, nasıl oluyor, bu işler nasıl yürütülüyor?" diye onlar da herhâlde feryat ediyorlardır ama maalesef, söyleyemiyorlar diye düşünüyorum.

Şimdi, tabii, günübirlik politikalarla büyük sorunları çözmek mümkün değil arkadaşlar. Türkiye bir ateş çemberi içerisinde yani işte sabahtan beri terörü konuşuyoruz, terörde ciddi sorunlarımız var, iç siyasette ciddi sorunlar var, çözülmesi gereken işler var, dış politika aslında tamamen bitmiş durumda, Türkiye orada da tam bir cenderenin içerisinde. Ekonomiye -birazdan belki bir miktar detaylarını konuşmak gerekebilir- bakıyorsunuz, orada da ciddi zorluklar içerisindeyiz. Ama, biz, bunları böyle günübirlik meselelerle katılımcı olmayan, istişareden uzak... Bırakın muhalefetle istişare etmeyi kurumlar arasında istişare yok. Bakın, ben bürokrasiden gelen bir arkadaşınızım, çok yakinen bürokrasiyi de takip ediyoruz tabii işimizin bir gereği olarak; bürokraside bir istişare yok, bir koordinasyon yok, kararlar alınıyor, en temel konularda bir konu getiriliyor onunla alakalı diğer kurumların haberi yok, Mecliste haber olmuyor, Mecliste haberi olmayan nöbetçi bakanlar kendi kurumlarını ilgilendiren fakat bir başka bakanlığın getirdiği konuyu hiç haberi olmadan savunmak zorunda kalıyor. Eğer çok ısrar ederseniz bunların örneklerini de ben size verebilirim. Şimdi, tabii, bu şekilde yönetim anlayışının da ülkeyi gelip tıkadığını hep beraber görüyoruz.

Türkiye zor günlerden geçiyor diyoruz, "birlik beraberlik" vurgusunun biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak özellikle -diğer siyasi partilerimiz de yapıyor elbette- üzerinde çok duruyoruz; birlik beraberlik diyoruz, terörle mücadelede Hükûmeti destekliyoruz diyoruz. Ancak, tabii, bu birlik beraberliğin de biraz altını doldurmak gerekiyor. Yani, birlik beraberliği, sıkıntı anında Hükûmetin veya iktidar grubunun muhalefet partilerini aradığı ama sıkıntıyı biraz savuşturduğunda -ne bileyim, oy hesabı yapıldığında- kendi oylarının bazı işleri yapmaya yettiği durumlarda muhalefeti hatırlamadığı siyasi bir ortamda uzun süre sürdürmenin imkânı yoktur. Hele hele böyle büyük sorunları çözmek istiyorsak bu ülkenin her tarafında uzlaşmayı, istişareyi hâkim kılmalıyız. Bu Mecliste de, dışarıda da, kurumlarda da her şeyde uzlaşmayı, istişareyi hâkim kılmalıyız. Şimdi, tabii, dolayısıyla "Bildiğim gibi yönetirim." anlayışından Hükûmet vazgeçmek durumundadır eğer biz bu ülkenin meselelerini çözmek istiyorsak.

Tabii, bu programı yaparken biz AKP Grubundan şunu da bekliyoruz, Hükûmete sürekli söylüyoruz, diyoruz ki: Türkiye ekonomisi de çok ciddi sıkıntılar içerisinde; getirin programlarınızı, buradan, Meclisten hızlı bir şekilde geçirelim. Diğer muhalefet partileri de söylüyor bunu. Ancak, şu ana kadar bunlara ilişkin bir şey gelmiş değil. Türkiye ekonomisinin sorunlarını çözecek yapısal mahiyetli, reform mahiyetli çalışmalar şu anda ne komisyonlarda var ne Genel Kurul gündeminde var yani buralarda bekleyen hiçbir şey yok. Niye bunlar yapılmıyor, niye bunlar getirilmiyor? Biz bunları görmek istiyoruz. Yani, AKP'nin grup önerilerinde, biz burada Türkiye ekonomisinin sorunlarını çözecek kanun tasarılarının gündeme alındığını görmek istiyoruz.

Tabii, ilk yapılması gereken iş bir belirsizliği gidermemiz lazım, ekonomideki güveni tazelememiz lazım, güveni zedeleyecek davranışlardan da Hükûmetin kaçınması lazım. Bakın, bakanların çelişkili açıklamaları bu ülkede güveni zedeleyen, belirsizliği artıran en önemli unsurdur. Şimdi vaktimiz dar olduğu için bunlara örnek veremeyeceğim ama değişik konuşmalarda bunları defalarca gündeme getirdik. Dolayısıyla, güveni zedelemememiz lazım, belirsizlikleri azaltmamız lazım ki bu ülkede yatırım yapılabilsin, istihdam yapılabilsin. Bir gün sonrasını göremeyen müteşebbisten yatırım yapmasını bekleyemeyiz çok saygıdeğer arkadaşlar.

Şimdi, Hükûmet bir millî gelir serisi açıkladı, daha doğrusu, TÜİK bir millî gelir serisi açıkladı; bununla ilgili defalarca eleştirilerde bulunduk, ciddi teknik eleştirilerimiz var, siyasi eleştirilerimiz var; daha Hükûmetten çıt çıkmadı. Kim konuşuyor? TÜİK Başkanı açıklamalar yaptı; doğrudur, yerindedir açıklama yapması ama Hükûmet konuşmuyor, Sayın Cumhurbaşkanı buradaki eleştirilere cevap veriyor. Yani, cevap mahiyetinde bir şey yok ancak tabii, sözü kesiyor, "Doğrudur yaptığımız." diyor, sözü kesiyor. Ama biz burada, Hükûmetten, bu yaptığımız eleştirilere ilişkin açıklama bekliyoruz, diyoruz ki: Eğer bu millî gelir serisi doğruysa, bu ölçüm doğruysa Türkiye, bütün politika dokümanlarını -Hükûmet programından başlayarak- Hükûmet programını, kalkınma planını, orta vadeli programı, yıllık programı çöpe atmalıdır. Çünkü, oradaki politikalar ile bu serinin söylediği şeyler tamamen farklı. Meğer Türkiye'nin sorunları çok farklıymış, Türkiye'nin bildik sorunları yokmuş; bu seri bunu söylüyor. Şimdi, buna ilişkin, Hükûmetin bir şey söylemesi gerekmiyor mu Allah aşkına? Niye bunlara ilişkin bize bir şeyler getirilmiyor? Niye bunlar bizim gündemimizde yer almıyor? Dolayısıyla, politikada bir belirsizlik var. Türkiye pusulasını kaybetti, yönünü bulmakta zorlanıyor, yön bulamıyor; bu şekilde Türkiye ekonomisini yürütmeye çalışıyoruz.

Şimdi, tabii, 2017 yılı ciddi risklerle karşı karşıya olduğumuz bir yıl. Bakın, iç şartlar açısından 2016 kadar kötü bir yılı inşallah yaşamayız. Yani, hakikaten, 15 Temmuz, hain bir darbe girişimi, sarsıntılar; onun öncesinde, ekonomideki zorluklar, terörle mücadele derken... Ancak, 2017 yılı küresel koşullar açısından, Türkiye ekonomisi açısından çok daha zor bir yıl olacaktır, Türkiye buna hazırlıklı olmalıdır. Buna ilişkin hiçbir hazırlık görmemek, eski bir bürokrat, yeni bir siyasetçi olarak beni, inanın, ürkütüyor; hiçbir hazırlık yok. Bakın, kurumlarda da bir çalışma yok arkadaşlar. Zannetmeyin ki hani, "Bize gelmedi de kurumlar çalışıyor." Öyle bir şey yok. Yani, Türkiye 2017'nin risklerine karşı... Önümüzde, işte, FED'in alacağı kararlar var, almaya başladı ama para biraz daha, gelişmiş ekonomilere doğru akacak, bunlara ilişkin... Mesela, kamu maliyesinde ciddi risklerle karşı karşıyayız. Kamu-özel iş birliği projeleri bu ülkenin başındaki en büyük sıkıntıdır. Bakın, Osman Gazi Köprüsü'yle ilgili sıkıntılar -küçücük bir örnek üzerinden şimdi görebiliyoruz bunu- had safhaya ulaştı. Yani, yatırımcının, iki yılda bütün yatırım maliyetini garanti kapsamında devletten alacağı bir ortam var şimdi ama bunlarla sürekli övünülüyor. Nesiyle övünüyorsun kardeşim bunun? Yani, Türkiye yokluk zamanlarında bunu kendi bütçesinden yapmıştır, şimdi yap-işlet-devretlerle, kamu-özel iş birliğiyle yapıyoruz da devletin üzerine önümüzdeki dönem için çocuklarımıza ciddi bir risk getiriyoruz ama bunları Türkiye konuşamıyor, bunlara ilişkin bir hesap kitap ortada yok, Hükûmet herhangi bir şey getiremiyor. Şimdi, Osman Gazi Köprüsü'nün geçiş ücretleri düşürüldü. Tabii, bu maliyeti kim yüklenecek? Bunu yatırımcı yüklenmeyecek. Bütçe bunun altından nasıl kalkacak, önümüzdeki projelerden ne kadar maliyet gelecek? Defalarca hem komisyonlarda hem Genel Kurulda bununla ilgili bilgi istiyoruz, hiçbir bilgi gelmiyor.

Arkadaşlar, bunları şunun için söylüyorum: Madem bir gündem konuşuyorsak Türkiye'nin gündemi önümüzdeki bu riskler olmalıdır. Tabii, ekonomi kökenli olduğum için biraz ekonomi ağırlıklı konuştum ama siyasetle ilgili, dış politikayla ilgili bu ülke ciddi risklerle karşı karşıyadır fakat bu riskleri azaltacak, bu riskleri minimize edecek, bu riskleri konuşacak bir gündemle Hükûmet maalesef gelmiyor, bugün de gelmiyor, yarın da gelmeyeceğinden ben son derece eminim. Tabii, petrol fiyatları, Avrupa ülkelerindeki seçimler, bunun yansımaları, Amerika Birleşik Devletleri'nin korumacı politikaları... Bakın, işi kökten değiştirecek birtakım meseleler konuşuluyor Amerika'da yani küresel düzeyde bütün ticareti etkileyecek korumacı politikalar konuşuluyor, bunlara ilişkin Türkiye'de herhangi şey alınmıyor, hiçbir reform ajandası da maalesef önümüzde yok.

Ben yine de iyi niyetimi korumaya çalışıyorum ve Hükûmeti ve AKP Grubunu bu tür bir programla gelmeye davet ediyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Usta.