GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Millî Savunma Bakanı Fikri Işık'ın, Fırat Kalkanı Harekâtı'na ilişkin gündem dışı açıklaması nedeniyle MHP Grubu adına konuşması
Yasama Yılı:2
Birleşim:45
Tarih:22.12.2016

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi adına dün El Bab'da yaşanan olayların değerlendirilmesi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 22 Aralık, Türk milletinin ve tarihinin onur defterinde hak ettiği yeri alan Sarıkamış Harekâtı'nın 102'nci Yıl Dönümü. Sarıkamış "Üstü kar, altında Mehmet'im yatar." diye tanımlanır. Akif'in levent asker ağıtında da belirttiği gibi "Eşele bir yerleri örten karı/Ot değil onlar atanın saçları" dizelerinin ete kemiğe büründüğü yerin adıdır Allahuekber Dağları ve Sarıkamış.

Sayın milletvekilleri, elbette ki savaşların, yaşanan trajedilerin kazananı olmaz. Bu, uluslararası bir temennidir, doğrudur; hiçbir savaşın kazananı olmaz. Fakat eğer savaş bir emperyalist amaç için yapılırsa bu çok yanlıştır ama istiklal için, birlik için, vatan için, beraberlik için, beka sorununun ortadan kaldırılması için yapılan savaşlar da maalesef kaçınılmazdır. Yakın tarihimize baktığımızda, Balkan Harbi, Yemen seferi, biraz önce değindiğim Sarıkamış Harekâtı, Çanakkale ve hepsinin besleyip ruhaniyetini oluşturduğu İstiklal Harbi böyle bir durumun ifadesidir, yani kaçınılmazdır. Burada şunu vurgulamaya çalışıyorum, özellikle şöyle söylemek gerekir ki: Bu birlik harcının, bu İstiklal Harbi'nde ete kemiğe bürünen bu birlik harcının ölümsüz mimarları bütün bu cephelerde her türlü coğrafi, etnik, mezhebi farklılıkları zenginliğe çevirmiş, kucak kucağa yatan şehitlerimizdir. Kimdir bunlar? Efendim, bunlar, Ali Kemal gibi manda ve himaye kabul etmeyip Namık Kemal gibi "Vatan yahut Silistre" diyenlerin, Gazi Mustafa Kemal gibi "Ya istiklal ya ölüm!" diyenlerin temsilcileridir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Suriye'de bugün neler oluyor? Hiçbir ülke, evinin kapısının önünde tehlike ya da riski göze alamaz. Türkiye, güney sınırında kapana kapatılamaz. Bugün o coğrafyada fiilî varlıkları olan İran, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya'dan daha fazla orada olmamızın gerekliliğini çok açık bir şekilde görmekteyiz. Bu da uluslararası geçerliliği olan sözleşmelerle teminat altına alınmış haklarımızın bir gereğidir. Dolayısıyla, bugün orada yaşadıklarımıza Türkiye bigâne olamaz, sessiz kalamaz, hareketsiz duramaz. Aslında Türkiye'nin içinde bulunduğu bu günlerde, gerçekten büyük bir terör sarmalına alındığı bu günlerde orada olanları çok iyi okumak gerekir. "Niye?" derseniz, her zaman söylüyoruz; bakın, aklımızın ucundan geçmeyen Berlin'deki pazara yapılan saldırı, değil mi, bir Rus Büyükelçisinin öldürülmesi, daha öncesinde Paris'te, Londra'da ve değişik Avrupa kentlerinde yapılan terör olayları... Bütün bunlar şunu gösteriyor ki birbirinden bağımsız uluslararası hiçbir etkinlik söz konusu değil şerre de olsa, hayra da olsa. Dolayısıyla, Türkiye şu anda bir terör sarmalı içerisindeyse bunu sadece içeride düşünmek eksikliktir ya da tamamen dışarıya bağlamak da bir eksikliktir. Sebep-sonuç ilişkisini çok iyi kurup iç ve dış bağlantıları çok iyi ifade etmek gerekir. Bunu somutlaştırmak gerekirse, bugün IŞİD'in sınırın ötesindeki varlığı -Allah aşkına- içeriye yansımıyor mu zannediyoruz? İçeride bugüne kadarki olaylara baktığımızda intihar bombacıları aracılığıyla bunu net bir şekilde görüyoruz. Peki, yine, sınırın ötesinde YPG ve PYD varlığının bugün içeriye bir şekilde nüksetmesi söz konusu değil mi? Orada rahatsız oldukları herhangi bir durumdan dolayı bunu Türkiye Cumhuriyeti devletinin içerisine bir şekilde PKK ya da TAK -adına ne derseniz deyin- canileriyle yansıtmaları söz konusu değil mi? Tabii ki söz konusu. Dolayısıyla, bugün El Bab'da yaşadıklarımız ile Kayseri'deki yaşadıklarımız arasında bir fark yok. Bugün Menbic'de yaşanması muhtemel şeyler ile Beşiktaş'taki bomba arasında bir ilişki var tabii ki. Rus Konsolosunun öldürülmesi ile bu coğrafyadaki Türk varlığının, Türk Silahlı Kuvvetlerinin varlığının ya da Fırat Kalkanı operasyonunun bir bağlantısı var mutlaka. Bunu böyle okumak lazım. Dolayısıyla, ben iki çerçeveden bakmak istiyorum.

Evet, dün canımız yandı. Bu aralar zorla alıştırılmaya çalıştığınız maalesef yeni şehit haberleri geliyor. Her şehirden, her kültürden, her etnik gruptan, her inanç sisteminden, her yaştan, evli, bekâr, nişanlı ana kuzularının acı haberleri geliyor. Bizim sınırımızın ötesinde, haritalara baktığımız zaman en fazla söz hakkı olması gereken Türk milletini hiç kimse kapana kıstırıp ne oldubittiye getirecek bir harekette bulunamaz. Onun için biz hassas noktalarımız olan özellikle Fırat'ın batısında -El Bab'la başlayan- büyük bir operasyonla -maalesef müttefiklerimizin de burada katkıları var- oradaki illegal örgütlere yapılan katkılarla bir oldubittiye getirilip, iki kantonun birleştirilip bir yapay, bir suni oluşumun meydana gelmesine izin veremeyiz, ebet müddet devlet geleneği olan bir millet buna müsaade edemez. Onun için oradaki harekâtın başarılı olması gerekir. Hatta El Bab'la da kalmayıp sağlı sollu Mare ve Menbic de kontrol altına alınıp öyle devam edilmesinden yanayız. Bunu yaparken diplomasiyi çok iyi kullanmak zorundayız bir taraftan. Şıpsevdi âşıklar gibi değil; bir gün dost, bir gün barışık, bir gün küs, bir gün müttefik, bir gün düşman değil, gerçekten ilkelerimizi, beklentilerimizi, isteklerimizi masaya çok net bir şekilde koyup özellikle oradaki varlığını hissettiren ülkelerle derin bir diplomasi trafiğini sürdürmek zorundayız.

Bir taraftan İran, bir taraftan Rusya, bir taraftan ABD'yle çok net bir şekilde bunları açıkça ifade etmeliyiz. Bunu yaparken sadece ÖSO'ya yaslanmak değil, ÖSO da çok tutarlı, çok varlığı kabul edilmiş uluslararası karşılığı olan bir varlık değil sonuçta. Bugün PYD ya da YPG'yle ittifak yapanlar, yarın, Allah korusun, bizim birliklerimizin ilerlemesi sonucunda yaptıkları lojistik ve silah yardımıyla farklı birtakım atraksiyonlara girebilirler. Bu konuda çok net ve açık olmalıyız. Uluslararası basını, yayını, kamuoyunu sürekli bilgilendirerek adımlarımızı çok net bir şekilde atmak zorundayız ve gerçekten bizim evimizin önündeki ateşin bir an önce sönmesi lazım. Biz evimizin önüne gecekondu bir ev isteyemeyiz. Bunu istemek saflık olur. Bu düşüncelerle...

Tabii, terörün iç boyutları da var. Dışarıdaki bu uzantılar, zaman zaman canları yandıkça, istedikleri emellere ulaşmadıkça bizim canımızı yakmaya çalışıyorlar. Bu konuda Sayın Bakanım bir iki noktayı, hususu dile getirmek istiyoruz. Mütemadiyen aynı hataları yapıyoruz. Bakın, hafızanızı tazeleme adına bir iki örnek vereceğim. Bizim ağırımıza giden şudur: Şimdi, güvenlik güçlerimiz, bu çocuklar göğüs göğüse, mertçe, cephede savaşarak şehit olmuyorlar. Kahpece düzenlerle, tuzaklarla, bombalarla şehit ediliyorlar. Biz bunu ilk defa yaşamadık. Bakın, Eylül 2012'de Bingöl Karlıova'da aynı tuzak yapıldı, 8 evladımızı kaybettik. Araçlara bindirdik, göz göre göre, hiçbir lojistik istihbarat desteği olmadan bu çocukları PKK'nın kucağına attık ve çok ilkel bir şekilde döşenen kablolarla, tuzaklanan bombalarla şehit verdik 2012'de.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydın, ek beş dakikalık sürenizi veriyorum.

KAMİL AYDIN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Yine bir Eylül günü -2015- Iğdır'da 13 tane evladımız Dilucu Sınır Kapısı'na götürülürken, nöbetleri değiştirilirken yine aynı hatayı yaptık. "Su uyur düşman uyumaz." prensibini niye unutuyoruz? Hele hele bin yıllık devlet geleneği olan bir akıl bunu nasıl unutabilir? Ama düşman uyumuyor. O çocuklarımız her gün araçlarla sınır kapısına nöbete giderken döşenen bombanın patlaması sonucu 13 tane canımız, evladımız gitti. Şimdi, bugün bakıyoruz Sayın Bakan, yine aynı hataları yapıyoruz. Beşiktaş'taki de öyle Kayseri'deki de öyle. Bakın, sizlere gelmiyor mu bilmiyorum ama bana geliyor. O yavrularımız, asker ve polis hizmetinde bulunan kardeşlerimiz yazıyor. Bu taşıma mantığı çok saçma bir mantık. Bu çocuklarımızı doğal ortamlarında dahi muhafaza edemiyoruz. Bunun bir an önce çözülmesi, bu işte lojistik destek sağlayan, bu işte bilgi aktarımı yapan kimlerse bir an önce hukuk önüne çıkarılıp gerekli cezanın verilmesi gerekir diye düşünüyoruz. Bu, Kayseri'de de böyle oldu, maalesef İstanbul'da da.

Şimdi, tabii, geçmişten gelen bir ihmalkârlık... Bunu yapmayacağız, yapmamalıyız. Eğer büyüklük iddiamız varsa bunu yapmak da büyüklüğümüze halel getirir diye düşünüyoruz. Öte yandan, ben de özellikle yine sınır ötesindeki olaylar ile sınır içerisindeki terör olaylarının bağlantısı olması adına bir şeye daha vurgu yapmak istiyorum: Değerli milletvekilleri, bizler de büyük bir sağduyuyla her günden daha fazla birlik beraberliğimizi ön plana çıkarıp bütün vurgularımızı ona yapmalıyız. Asgari müştereklerimizi ortaya koymalıyız çünkü ülkesiz, vatansız, istiklalsiz inanın hiçbir şeyin tadı tuzu olmaz. Özellikle, siyasi mülahazalarımıza düşmanın taşıyacağı... Uyumuyor dedik çünkü gerçekten hasmımız çok, dostumuz az. Dolayısıyla, hasım çoğaltmanın bir anlamı yok; kamplaşmanın, ayrışmanın, kutuplaşmanın bir anlamı yok. Bunu söylerken muhalefet şerhimiz bakidir. Bugün -geçen gün de söyledim- en masumunuz ilk taşı atsın, son taşı atacakların söyleyecek hiçbir şeyi yok. Biz bunun farkındayız ama biz otuz yıllar öncesini, kırk yıllar öncesini bir taraftan kaşıyarak, kederleri, ortak yaşanmışlıkları da gündeme getirerek, acıları tazeleyerek birilerinin ekmeğine yağ sürmeyelim. Biraz önce söyledik, gerçekten, bu harç öyle bir karılmış ki artık bunu bölüp parçalamanın imkânı yok, ancak yok etmeyi düşünürseniz ayrıştırmayı başarabilirsiniz. Ama, ben inanıyorum ki Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde bu birlik ve beraberliği yok etmeyi hedefleyen, amaçlayan ne bir birey ne bir grup ne de bir siyasi eğilim yoktur diye düşünmek istiyorum. Dolayısıyla, dünkü, özellikle en son şehitlerimizle beraber aralık ayı içerisindeki şehit sayımız inanın birçok ülkenin savaşında kaybettiği şehit sayısına, ölümlere denk bir sayıya geldi. Artık biz bundan bir ders çıkarıp bir an önce hattı müdafaa değil, sathı müdafaa mantığıyla hareket etmeliyiz. O satıh da Türkiye Cumhuriyeti devletinin sınırlarının hepsi ve dışarıda da bize tehdit oluşturabilecek, öncelememiz gereken savunma sınırlarımızdır. Burada kesinlikle tek vücut olup gerekenlerin yapılması noktasında ilgililere de yol göstererek, fikir vererek, düşüncelerimizi ifade ederek bunu gerçekleştirmekten başka çaremiz yoktur diyorum.

Bu dilek ve temennilerle şehitlerimizin hepsine Yüce Rabb'imden rahmet, gazilerimize şifa diliyorum, ailelerine ve yüce Türk milletine başsağlığı dileyerek hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aydın.