| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 44 |
| Tarih: | 21.12.2016 |
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
19 Aralık 1978'in yıl dönümünde Maraş katliamına ilişkin araştırma önergemiz var, bu konuda söz almış bulunmaktayım grubum adına.
Gerçekten, 19 Aralık 1978, hâlâ hafızalarda tazeliğini koruyan çok önemli, yakın geçmişimizdeki katliamlardan bir tanesi ve travmalardan bir tanesi, 12 Eylül darbesine giden karanlık yolun başlangıcı olarak kabul ediliyor aynı zamanda. Bundan otuz sekiz yıl öncesine gidersek, 19 Aralık gecesi saat 21.00'de bir ülkücünün Çiçek Sinemasına yerleştirdiği tahrik gücü düşük bir bomba katliama giden olaylar zincirinin ilk adımı oldu ve Kahramanmaraş'ın Türkoğlu ilçesinden gelen bir grup ırkçı, "Kanımız aksa da zafer İslam'ın." ve "Müslüman Türkiye" sloganlarıyla seyirci kitlesini Cumhuriyet Halk Partisi il binasına saldırtmak için kışkırttı. Bombanın ardından, Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD) Kahramanmaraş Şube Başkanı Mehmet Leblebici ve İkinci Başkan Mustafa Kanlıdere'nin talimatlarıyla bombayı attığı iddia edilen Ökkeş Kenger, Ankara'ya, Ülkücü Gençlik Derneğine telefon ederek yardım talebinde bulundu; yaptığımız araştırmalarda bu verilere ulaştık. Yani, bombayı atan ve bu katliamın öncüleri, o kadar iş çığırından çıktı ki yardım talebinde bulunuyordu. Ertesi gün olaylar silsilesi devam etti. Alevilerin oturduğu bir kıraathane bombalandı. 21 Aralıkta Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği, TÖB-DER üyesi olan 2 öğretmen öldürüldü. 22 Aralık günü ise bu 2 öğretmenin cenazesini taşıyan kalabalığa, ırkçı grupların "Komünistlerin, Alevilerin cenaze namazı kılınmaz." diyerek tahrik ettikleri bir grup kalabalık cenaze törenine saldırdı.
Bağlarbaşı Camisi imamı -arşivlerde mutlaka okumuşsunuzdur- Mustafa Yıldız ise cuma vaazında aynen şu öğütleri vermişti: "Oruç tutmak, namaz kılmakla hacı olunmaz. Bir Alevi öldüren 5 sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır. Bütün din kardeşlerimiz Hükûmete ve komünistlere, dinsizlere karşı ayaklanmalıdır. Çevremizde bulunan Alevileri ve CHP'li Sünni imansızları temizleyeceğiz." Kalabalık dağılıp cenazeler ortada kalırken, güvenlik güçlerinin müdahalesiyle karşılaşmayan saldırgan kitle kent çarşısına yürümüş ve Alevilere ait iş yerlerini tahrip etmiştir. Çatışmalarda 3 yurttaşımız yine öldürüldü.
22 Aralık gecesi faşistler, Sünni mahallelerinde -ertesi gün- solcu Alevilerin silahlı saldırı yapacağını anlatarak kitleleri harekete geçirdi. 23 Aralıkta Kahramanmaraş'taki olaylar, bütün muhaliflere ve Alevilere dönük âdeta bir kıyıma dönüştü. 24 Aralık günü sokağa çıkma yasağı ilan edildi ancak kolluk güçleri haricinde herkes sokaktaydı. Sokağa çıkma yasağı sanki kolluk güçlerine karşı ilan edilmişti.
Evet, koşullar bu hâldeyken ırkçı gruplar çevre köy ve ilçelerden yeni silahlı gruplar getirdiğinde insanlık dışı büyük bir katliam artık önlenemez boyutlara ulaştı. "Alevi öldüren cennete gider." söylemiyle büyük bir kıyım ve hâlâ toplumsal belleğimizde yer edinen çok önemli ve büyük bir travma yaşandı. Resmî rakamlara göre yedi gün süren olaylar sırasında 105 Alevi yurttaş yaşamını yitirmiş, Alevi yurttaşlara ait 200'ün üzerinde ev yıkılmış, 100'e yakın iş yeri tahrip edilmiştir. Savcılıktan edinilen bilgilere göre katliama karışanların sayısı 1.350 olup 752 kişi ilk etapta tutuklanmıştır. Yirmi üç yıl sürdü bu davalar. Bu davalar sonucunda 22 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 321 kişi de bir ila yirmi dört yıl arasında değişen cezalar aldı. Katliamda çok önemli rol aldığı iddia edilen 68 kişiye ise ulaşılamamıştır. 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu kapsamında ceza alanların cezası ertelenirken bir kısım sorumlu da serbest bırakıldı. Maraş katliamı 12 Eylül darbesine sebep olan olaylardan biri olarak geniş bir kesim tarafından aslında kabul edilmektedir.
O dönemin kısa bir panoramasına bakacak olursak karşılaşacağımız manzara şöyledir: 16 Mart 1978'de İstanbul Üniversitesine bomba atılmış, 5 öğrenci hemen oracıkta maalesef yaşamını yitirmişti, 50 öğrenci de yaralandı. Üniversite eğitimine bir süre ara vermek durumunda kaldılar. 15 Nisan 1978'de Malatya'da 3 öğrenci, Ankara ve Kahramanmaraş'ta 2 öğrenci öldürülmüştür. Ardı ardına bombalı saldırılar ve Alevi yurttaşların evlerinin işaretlenmesi o dönemde neredeyse olağan bir hâle gelmişti. Bu esnada, o dönemde Alparslan Türkeş "Kahramanmaraş'ta halk infial hâlindedir." şeklinde açıklamalar yaparken dönemin Başbakanı Kahramanmaraş'ta gerekli önlemlerin alındığını ifade ediyordu. Fakat öte yandan, muhaliflerin 1 Mayıs afişi astığı gerekçesiyle öldürüldüğü olaylara da sıklıkla tanıklık etmekteydik. Esasen Maraş katliamının öncü sarsıntıları aslında geliyordu fakat önlem alınmadığı gibi halkın kışkırtılmasına dönük provokasyonlar da aralıksız devam ettiriliyordu ve Alevi yurttaşlar bu provokasyonlarda hedef gösterilmekteydi.
Peki, aradan geçen otuz sekiz yıllık bu kadar koca bir zaman diliminde ne oldu? 7 Haziran 2015 seçimlerine giden yoldan geldiğimiz bugünde gerçekten değişen bir şey var mı 1978'den bugüne? Geçmişle yüzleştik mi? Acılarını sarmak yerine yeni acılar ve travmalar eklemiyor muyuz bu belleğimize? Aradan geçen otuz sekiz yıl boyunca hâlâ Alevi yurttaşlarımız bu tesir, bu katliam tehdidi ve bu çağrıları kulaklarında duyuyorlar ve yüreklerinde hissediyorlar. Örneğin, kamplara yerleştirilecek mültecilerin arasına, Orta Doğu'dan, Alevilere yönelik katliamlar yapan cihatçı çete mensuplarının sızabileceği ihtimali ise işin başka bir vahim boyutunu oluşturuyor. Alevi toplumunda bir bütün olarak Maraş, Çorum, Malatya, Sivas gibi derin yaralar açan acı olaylara zemin oluşturan atmosferin canlı tutulmaya çalışıldığı, bunun da özellikle iktidar yanlısı siyasilerin Alevi toplumuna yönelik ayrımcı tutumları sonucunda artan nefret gözlemlendiği çeşitli zamanlarda basına da yansıyan iddialar arasındadır.
Fakat, bu konuda tatmin edici yanıtlar, gerekli önlemler alındığını söyleyebilmemiz maalesef mümkün değildir. Örneğin, Maraş katliamının anmaları neden yasaklanıyor? Maraş katliamını her yıl anmak isteyen Alevi yurttaşlar, demokratik kitle örgütleri, farklı sivil toplum kuruluşları ve demokrasi güçleri neden saldırıya maruz kalıyorlar ve bu anmalarda yakınlarını, çocuklarını, evlatlarını anmalarına ve bu katliamı kınamalarına, yüzleşme taleplerine neden izin verilmiyor? Bu sorunun yanıtını alabilmiş değiliz. Bugün bile evler hâlâ işaretleniyor iddiaları ve resimleri var. Alevi yurttaşlar, muhalifler, solcular, Kürtler hedef gösterilirken ayrımcılığa maruz kalanların nefret suçlarının odağında duydukları kaygının ne denli büyük olduğunu hep birlikte tasavvur etmek zorundayız. Üstelik, sıradan bir yurttaş tarafından bilinç dışı yapılan bir hedef göstermeden söz etmiyorum asla, bizatihi devlet eliyle hedef gösteriliyor ve İçişleri Bakanı nefret söylemlerini dile getirmekten, paylaşmaktan bir an için imtina etmiyor. Birazcık da olsa İçişleri Bakanının ve bu nefret söyleminde, intikam çağrılarında bulunanların bir tarih okuması yapmasını öneririz çünkü tarihimiz bu kadar büyük travmalarla dolu. Şu anda milyonlarca insan katliam tehdidi ya da her an güvenlik tehdidi altında yaşarken bunları konuşuyoruz.
Evet, HDP il binaları bugün galeyana getirilmiş kitleler tarafından hunharca yakılıyor. Kürtçe konuştuğu için yurttaşlar, başka yurttaşların saldırısına maruz kalıyor. Alevi yurttaşların yaşadıkları alanlar mültecilere tahsis ediliyor ve evleri hâlâ işaretlenirken kuşkusuz bunun en büyük sorumlusu siyasi söylemlerine yön veren mevcut iktidardır.
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Maraş katliamı ve bu katliamın öncü depremleriyle büyük sarsıntısı olan 12 Eylül karanlığının hâlâ üzerimizdeki karabasan etkisi devam ediyor. Bu nedenle, yüzleşme ve travmaları hep birlikte tartışma, cezasızlığı önlemek dışında bir yolumuz yoktur diyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)