GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:44
Tarih:21.12.2016

HALUK PEKŞEN (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bu TÜİK'le ilgili konuşurken gerçekten insanın yüzü kızarıyor ama gerçekleri de birkaç cümleyle söyleyelim.

Tabii, şu anda Türkiye'nin birincil gündemine baktığınız zaman, sokaktaki insanlar, yurttaşlarımız can havliyle terörü konuşuyorlar, büyük bir yangın gibi. Arkasından, açlık konuşuluyor. En önemli gündemlerinin ikinci sırasında da, büyük bir açlık, yoksulluk, sefalet diz boyu, onlar konuşuluyor. Yine, insanların hepsinin birincil gündemlerinin arkasına ekleyecekleri bir başka gündemi de nüfusunun yüzde 54'ü 25 yaşının altında olmasına rağmen işsiz gezen, yoksul gezen gençleri, umutsuz gezen gençleri, onları, ölüm tarlasına çevirdikleri ülkede ölüm tarlasına sunarken konuştuklarımız bunlar. Ve bu ülkenin orta yaşın üzerindeki insanların gündemi ise "Ne olacak bu ülkenin hâli?"

İstatistikler yayınlanıyor, TÜİK istatistik yayınlıyor. Efendim, tek tırnaklılar, domuz etleri şöyle yedirilmiş... Hamdolsun, iktidarınız döneminde halkınıza domuz etini de yedirmeyi başardınız. Kutluyorum sizi doğrusu (!)

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Yazıklar olsun!

HALUK PEKŞEN (Devamla) - Ama şu anda gördüğüm şey şu ki Parlamentonun gündemi ile yurttaşların, vatandaşların gündemi arasında hiçbir benzerlik yok. Vatandaşın derdiyle bu Parlamento ne zaman konuşacak, onlarla ne zaman meşgul olacak, doğrusu bunu da herkes merak ediyor.

Şimdi, Parlamentonun derdine bir bakar mısınız; yeni anayasayı konuşuyoruz. Yeni anayasaya bakıyorsunuz, Abdullah Öcalan yani Devlet Bahçeli Bey'in deyimiyle İmralı canisinin yazdığı anayasa. Yeni anayasa burada. Gerçekten Sayın Devlet Bahçeli'yi dinlerken büyük bir hayranlıkla dinliyordum, şaşkınlıkla dinliyordum, "Nereden biliyor bunları?" diye, ben de hayıflanıyordum, "Niye ben bilmiyorum, Devlet Bey bunları biliyor ve toplumu öncelikle uyarıyor?" diye, ben de şaşkınlıkla izliyordum. Sonra bu kitabı elime aldığımda bir baktım ki, aman Allah'ım, her şey burada anlatılıyor. Öcalan, "İmralı canisi" dedikleri Apo, her şeyi anlatmış, "2005'te anlaştık AKP'yle. Biz AKP'ye dedik ki: 'Sizi Avrupa Birliğine almalarına destek vereceğiz. 2007'de Anayasa'yı değiştirecek çoğunluğa taşımaya biz size büyük bir destek vereceğiz ve siz de bunun karşılığında bize özerklik vereceksiniz; ve nitekim ondan sonra 4 Mayısta yapılan Dolmabahçe görüşmesi de bunun bir devamıdır." diyor. "Demokratik özerklik konusunda bize taahhüt edilen özde değil sözde proje Anayasa değişikliğidir." diyor. "Eğer Anayasa'yı değiştirirseniz, başkanlık sistemini getirirseniz o zaman çözümü beraber getireceğiz." Nasıl olacak? Diyor ki: "Ben PKK'yı, eli kanlı katillerin el frenini çekerim. Siz KCK'yı alın doğuda, güneydoğudaki belediyeleri, beldeleri, kamu kadrolarını KCK'ya teslim edin. O zaman biz de size başkanlık rejiminde destek veririz. Sonra bir baktık ki bu iş bu kadar kolay değil, Türkiye'nin içerisinde direnen büyük güçler var." Kim direniyor? Türkiye'nin Silahlı Kuvvetleri, millî ordu direniyormuş. Sonra? Millî Emniyet teşkilatı da direniyormuş. Sonra? Cumhuriyet Halk Partisi direniyormuş. Sonra? Sivil toplum direniyormuş. Sonra? Cumhuriyet mitinglerini yapan Tuncay Özkan direniyormuş, direniyormuş Türkiye. Diyor ki: "O zaman bunun çözümünü bulduk." İşte, o "kumpas davaları" dedikleri o zaman büyük bir birliktelikle planlandı. O kumpas davalarıyla birlikte bu direnenlerin tamamı tek tek tek elimine edildi ve bugün direnecek Cumhuriyet Halk Partisi dışında hiçbir şey kalmadı. Artık koşullar oluşmuştur. Başkanlık sistemine ve Anayasa değişikliğine gidecek bütün yollar hazırlanmıştır.

Rahmetli Ecevit şöyle bir şey söylemişti: "Merak ediyorum, bugüne de kadar da anlamadım, bu Öcalan'ı bize niye teslim ettiler, ben de bilmiyorum." diyordu. Meğerse biliniyormuş. Kim biliyormuş? 2009 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde bir politikacı, David Philip adında bir politikacı, diyor ki: "Türkiye yeni Anayasa'ya ve başkanlık sistemine geçmek durumundadır." Sonrasında hepimizin kafasında büyük soru işareti olan Zarrab dosyası var biliyorsunuz. Niçin bu Zarrab dosyası Amerikan ceza hukuku tarihinde ilk kez ve tek kez, birer aylık ötemeler olmasına rağmen, on ay sonrasına bir kalemde ötelenmiştir. Anlıyoruz ki bugün, Demokles'in kılıcı Türkiye'nin başının üstüne konulmuştur. Zarrab dosyasıyla Türkiye büyük bir baskı altına alınmıştır. "Ya gereğini yaparsınız ya Lahey'e gidersiniz." demenin bir başka adı Zarrab dosyasıymış.

O hâlde şimdi bakıyoruz, herkes feryat figan ediyor, diyor ki: "Ege'de adalar işgal edildi. Akdeniz'in ekonomik sahasını kaybettik. Akdeniz'deki gaz sahaları gitti. Türkiye Antalya Körfezi'ne sıkıştı. Hükûmet bunları niye konuşmuyor? Ege'yi konuşmuyor, Kıbrıs'ı konuşmuyor." Konuşamaz, konuşamaz çünkü Demokles'in kılıcı orada ve Lahey'de duruyor. (CHP sıralarından alkışlar)

O hâlde geldiğimiz noktaya bir bakar mısınız, neyi konuşuyoruz? Anayasa değişikliğini. Anayasa değişikliğine ilişkin maddelere bir bakıyorsunuz, 126'ncı maddenin içerisinde bir fıkra var, diyor ki: "Devletin içerisinde idari yapılar, kentler birbirine bağlantılı hâle getirilip de bir bölge teşkil edilecekse bu, Parlamentodan yasayla geçmek zorundadır." Şimdi ne yapıyorlar? Onu kaldırıyorlar, Cumhurbaşkanına yetkiyi veriyorlar, diyorlar ki: "Al, dilediğin gibi özerkliği sen ver." Nedir o zaman bu telaş? Niye bu acele? Nedir bu koşturma, ne için? Çok açık; 9, 10, 11 Ocak tarihinde Cenevre'de Kıbrıs Rum kesimi ve Kıbrıs Türk kesimi masaya oturacaklar. Annan Planı'ndan daha kötü koşullarla Türkiye masaya zorlandı. Bakın, Türk Hükûmeti'nin hiç sesi çıkmıyor. Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükûmeti de çaresizlik içerisinde bu kulvara sokuldu ve mecbur, 9, 10, 11 tarihinde orada bu imzayı atmaya zorlanıyor. Peki ne diyor Sayın Cumhurbaşkanının basın sözcüsü: "12'sinde masaya Yunanistan, İngiltere ve Türkiye oturacaktır. Oraya Cumhurbaşkanı da katılabilir." Anlıyorum ki Sayın Cumhurbaşkanı buradan bu Anayasa değişikliğiyle bu yetkiyi alacak, oraya da gidip arkasından bu üçüncü taahhütte bulunacak yani Ege'yi verdim, iktidarda kaldım; Kıbrıs'ı da verdim, iktidarda kaldım; alın size Türkiye'nin doğusu, orayı da veriyorum, beni yeter ki iktidarda tutun. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, söylenecek sözün özetini aslında Sayın Devlet Bahçeli söylüyor. Sayın Bahçeli'nin konuşmalarını doğrusu büyük bir hayranlıkla takip ettim ve onların bazılarını da not aldım. Saygıdeğer milletvekilleri, 20 Ocak 2015'te diyor ki Sayın Bahçeli: "Erdoğan'ın başkanlık isteği parlamenter rejime taban tabana zıttır. PKK ve bölücü çevrelerde 'al özerkliği, ver başkanlığı' mutabakatını sağladığı anlaşılan Erdoğan tek adam olmak için bastırmakta, son kozlarını oynamaktadır." Yine 8 Mayısta diyor ki: "Bu Anayasa değişikliği bölünme anayasasıdır." Yine 9 Mayısta diyor ki: "Bu Anayasa değişikliği federasyon demektir, bölünme demektir. Anayasa değildir bu, bölünmenin temel yasasıdır." (CHP sıralarından alkışlar) Devam ediyor, yine diyor ki Sayın Bahçeli: "...demokrasinin idam fermanıdır, tek adam diktatörlüğünün beratıdır, hırsızlık ve yolsuzluk beratıdır, karanlık bir Türkiye'dir." Ben de diyorum ki: Sayın Bahçeli, yüreğinize sağlık. Sizin dediklerinizin tamamının altına ben de imza atıyorum. Söylediklerinizin arkasındaysanız emin olun bütün Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da sizin yanınızdadır. Yüreğinize sağlık, aklınıza sağlık, size teşekkür ediyorum.

O hâlde finale doğru gelelim. Şimdi, saygıdeğer milletvekilleri, diyor ki Sayın Bahçeli yine: "Başkanlık sisteminin adını değiştirip de buna partili cumhurbaşkanlığı sistemi de diyebilirsiniz ama emin olun, buna bizim, Milliyetçi Hareket Partililerin asla rızası yoktur, buna yol verilmeyecektir." Ben de diyorum ki: Sayın Bahçeli, sizi Türk halkı sözünün eri bir Genel Başkan olarak tanıyor. O hâlde, İmralı canisi -sizin tanımınız- köşeye sıkışmış Erdoğan ve siz üçünüz yan yana nasıl olacak, bunu nasıl izah edeceksiniz?

Ben inanıyorum ki bu projenin altına bu ülkenin milliyetçileri, bu ülkenin ülkücüleri, bu ülkenin yurtseverleri, bu ülkenin aydınları, bu ülkenin sevenleri, hiç kimse imza atmayacaktır. Bu, bir anayasa değildir; bu, Türkiye'nin bölünmesi projesidir. Tarihe not düşmek için bunu bir kez daha gösteriyorum.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Senin haddine değil o sözleri söylemek, tamam mı?

HALUK PEKŞEN (Devamla) - Bu, Türk halkının vicdanına büyük bir saldırıdır.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Senin haddine değil. Konuşurken dikkatli konuşacaksın, doğru konuşacaksın; oraya çıkıp şov yapmayacaksın, algı operasyonu yapmayacaksın.

HALUK PEKŞEN (Devamla) - Bugün anayasalar... Alman Anayasası'nı İngilizler yazdı, Japon Anayasası'nı Amerikalılar yazdı. Türkiye'nin Anayasası'nı Öcalan mı yazacak, Türk halkı mı yazacak hep beraber göreceğiz.

BAŞKAN - Sayın Pekşen, lütfen sözlerinize dikkat edin.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Algı operasyonu yapmayacaksın, sözlerine dikkat edeceksin.

HALUK PEKŞEN (Devamla) - Türkiye'nin Anayasasını Türk halkı yazacaktır.

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)