GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:41
Tarih:15.12.2016

HDP GRUBU ADINA KADRİ YILDIRIM (Siirt) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi gecenin bu saatinde saygılarımla selamlıyorum.

Benim konuşmakta olduğum bütçe maddesinin altındaki ifadeye baktım, "denge" yazıyordu. Tabii, en çok ihtiyaç duyduğumuz ama bir türlü tutturamadığımız bir olgudur denge. Çünkü, dengeli bir bütçe ancak dengeli bir Mecliste, dengeli bir toplumda, dengeli bir muhalefette ve dengeli bir devlette mümkündür ki maalesef bu dengeyi tutturmuş değiliz.

Evet, çok deniliyor, "Sözün bittiği yerdeyiz, söylenecek bir şey kalmadı." Ben, aynı kanaatte değilim, Meclis söz söyleme yeridir, millet adına söz dile getirme mekânıdır çünkü söz devreden çıktı mı silah, yerini doldurmaya her zaman hazır bir adaydır. Dengeli söz, dengeli muhalefet her zaman bir rahmet olarak görülmelidir. Bizzat Peygamber Efendimiz (SAV) "..."(x) demiş yani benim ümmetimin içerisinde muhalefetin oluşması, muhalif görüşlerin olması, muhalif seslerin olması bir rahmettir. O hâlde bu Mecliste CHP bir rahmettir, MHP bir rahmettir, HDP bir rahmettir. İktidara düşen, bunların söylediklerini dinlemek, yanlış bulduklarını "Yanlıştır." diye uygun bir üslupla söylemek, doğru bildiklerinin de kabulüne peşinen yanaşmak.

Değerli milletvekilleri, böyle bir dengesizlik tablosunun ortaya çıkmasında âdeta kangrenleşmiş olan Kürt sorununun bir türlü çözüme kavuşmaması neden olarak yatmaktadır. Aslında Kürtler her zaman gözlerini yabancıya umut olarak dikmek yerine günün modasıyla bu çözüme millî ve yerli olarak, Kürt'üyle, Türk'üyle ulaşmanın ümidini taşıdılar ama her seferinde hayal kırıklığına maalesef uğradılar.

Bakın, Fransızlar, Rojava'yı ve Suriye'yi bir bütün olarak işgal ettiklerinde Kobani'de Fransızlar tarafından oradaki Kürtlere şu teklifte bulunuldu: "Siz bizi oradaki Araplarla baş başa bırakın, biz sizi Kobani çevresinde özerk bir Kürdistan'a kavuşturalım." Ama Kürtler, Türk, Arap ve Fars kardeşliği çerçevesinde bu teklife yanaşmadılar, böyle bir teklifi kabul etmediler. Ama bağımsızlık gerçekleştikten sonra Suriye'de, Kürtler kendilerini ketum muamelesi içerisinde gördüler, ecnebileştiler ve yabancılaştılar, kimliksizleştiler.

Irakta da aynısı oldu. Bakın, Osmanlı Devleti yıkıldığında Kürtler en son gemiyi terk eden insanlardır. Saymayacağım burada kimlerin ilk terk ettiğini ama Kürtler en son terk eden insanlardı. Ama biz şimdi "Kobani" ismini duyduğumuzda tepki gösteriyoruz. Bakın, tarih okuyalım arkadaşlar, Kobani ismi Ayn El Arap değil. Kobani'nin orada oturan Kürtleri... Bir zamanlar Rakka civarından gelen Araplar, Kobani'nin içerisinde bir çeşme var, bir pınar var, orada dinlenip geçiyorlardı, Kürtler bu yüzden o çeşmeye, pınara Kaniya Ereban yani Arap Çeşmesi, Arap Pınarı dediler ki Arapçası Ayn El Arap'tır. Hafız Esed, Kürtlerin koymuş olduğu, vermiş olduğu bu ismi bütün Kobani'yi içine alacak şekilde resmîleştirdi yani Ayn El-Arap ismini Hafız Esed koydu ama onun Kürtçesi olan Kaniya Ereban'ı Kürtler bizzat o çeşmenin başında dinlenen, su içen, sonra giden Araplardan dolayı o ismi oraya verdiler. Bundan dolayıdır ki Arap bir şair olan Doktor Muhammed Mağut merak ediyor Kobani'yi ve gidiyor. Şöyle diyor Arapça şiirinin ilgili parçasında: "..."(x) Yani "Ayn El Arap'a gittim ama orada ne Arap gördüm ne de su gördüm, pınar gördüm çünkü kurumuştu gittiğim zaman."

Şimdi, işin bu noktaya gelmesinde karşılıklı hatalar olmuş; bu bir gerçek. Devlet de hata yapmıştır, örgüt de yapmıştır, muhalefet de yapmıştır, iktidar da yapmıştır. Bu sorunu nasıl ki ortak olarak ortaya çıkarmışsak ortak olarak da çözmek zorundayız.

Bakın deniliyor ki: "Suriye'de, Irak'ta, bilmem nerede YPG'den Amerika yararlanıyor, PKK'den Amerika yararlanıyor, Rusya yararlanıyor, bilmem kim yararlanıyor." Peki, bize ne olmuş, biz niye yararlanmasını bilmiyoruz?

Bakın, buraya çıkan birkaç bakan arkadaşımız, başkanımız, vekilimiz -her neyse- "Bunlar bizim evlatlarımız." dedi. Çok doğru, uzaydan gelmiş insanlar değil. Eğer günün modasıyla yerli ve millî bir çözüm arıyorsak Amerika'nın bunlarla ortaklaşmasındansa, Rusya'nın bunlarla ortaklaşmasındansa, o hâlde bu millî ve yerli proje çerçevesinde biz onlardan yararlanalım ve biz onlarla ortaklaşalım. Biz onları Kürt ve Türk halkına kazandıralım. Bu sağlanmadığı sürece bu kangren böyle devam edecek.

Bakın, Osmanlılar bunu çok iyi becerdi. Osmanlılar ne yaptı? Bizzat kendilerinin kurmuş oldukları Kürt beyliklerinin gücü ile kendi devlet gücünü birleştirmesini başardı ve becerdi. Bu sayede de Osmanlı Devleti yükseldi. Malazgirt Savaşı'na katkı sağlayan Kürtler sayesinde yükseldi. Çaldıran Savaşı'nda katkı sağlayan Kürt beylikleri sayesinde yükseldi. Ama ne zaman ki 19'uncu yüzyılda modernleşme ve merkezîleşme ilkeleri devreye konulduysa işte orada olan oldu. Modernleşmeye eyvallah, kimsenin itirazı olamaz, Tanzimat Fermanı'dır, İkinci Mahmut'un ıslahatıdır. Ama merkezîleşme yanlış oldu. Merkezîleşme Kürtlerin Türklerden, Osmanlılardan, yönetimlerinden uzaklaşmasına neden oldu çünkü binbir güçlükle kazanmış oldukları o özel Kürt beyliklerini yitirdiler ve sorun da ondan sonra başladı, günümüze kadar da sorun devam ediyor. Bu böyle devam ettiği sürece de ne yurtta sulh olur ne de dünyada sulh olur. O hâlde tekrar söyleyelim, bunları, bu evlatlarımızı -ki bakanların ifadesidir- biz nasıl daha iyi bir şekilde Kürt ve Türk halklarına kazandırabiliriz, ki kazandırırsak inanıyorum ve güveniyorum ki Türkiye, dünyanın en süper devleti olacak. Bunu başaramadığınız takdirde de böyle belalar ve musibetler içerisinden geçeceğiz.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.