GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:41
Tarih:15.12.2016

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ben size bugün gelen bir mektubu okuyacağım; saçları benimkinden daha fazla beyazlamış, barış için, demokrasi için mücadelesi de aslında benimkinden çok daha fazla yıllara yayılmış olan bir kadının mektubunu.

"Sevgili Filiz, seni ve tüm kadın arkadaşları sevgiyle selamlıyor, özlemle kucaklıyorum.

Öncelikle, bir an önce yaşanan ölümleri durduracak kan ve gözyaşına son verecek bir siyasi aklın ön plana çıkması yönündeki düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Herkesin en keskin kılıçları kuşandığı, en ölümcül hamleleri yaptığı bir ortamda barışı savunmanın ne kadar zor olduğunu yaşayarak öğrendik ama başka bir seçenek yok. Barışın karşısına çıkarılabilecek insancıl bir alternatif yoktur. Barışta ısrar, insanlıkta ısrardır. Bedeli ne olursa olsun bu bedeli göze almazsak yeni kuşaklara savaştan, çatışmadan bitap düşmüş bir gelecek bırakmanın utancını yaşarız.

Bu genel insani ve vicdani doğrular, biz kadınlar için bin kat daha geçerlidir. Çünkü, biliyoruz, savaşların en ağır bedelini kadınlar ve çocuklar ödüyor. Binlerce yıldan beri dünyanın dört bir yanında yaşanan savaşlarda ortaya çıkmış en genel hakikat budur. Keşke bunu kitaplardan okuyarak öğrenseydik. Ne yazık ki yaşayarak bu kötü tecrübeyi biz de edindik. Hâlâ da her gün yeniden, yeniden bunu yaşıyoruz.

Eril zihniyet yenmek, ele geçirmek, hükmetmek, iktidarını korumak için baskı uygulamak üzerine kurulu. Başka bir yol bilmiyor, bilmek işine gelmiyor. Yenme, yenilmenin yerine uzlaşıyı, hükmetme yerine paylaşımı, baskı yerine özgürlüğü koysak daha yaşanılır bir dünya yaratabiliriz. Bu değerlerin üzerine kurulmuş ortak bir gelecek inşa etme umudu insana güç veriyor. Bu umudu korumalı, büyütmeliyiz. Savaşın, çatışmanın ölüm, kan, gözyaşı, göç, yıkım, yoksulluk, travma, umutsuzluk, çaresizlik olduğunu artık bilmeyen kalmadı. Bildiğinden, yaşadığından ders çıkarmamak nasıl bir çılgınlık, akıl tutulması. Biz kadınlar yılmadan, usanmadan çılgınlığı değil, ölümü değil, yaşamı savunmaya devam edeceğiz.

Sevgili Filiz, benim içeride olmam, bireysel olarak sıkıntı çekmem fazlaca önemli değil ancak durum bunun çok ötesinde. Yaklaşık 400 bin kişinin oylarıyla seçildim. Yedi yıl milletvekilliği yapmıştım. Barış ve Demokrasi Partisinin Eş Genel Başkanlığını yapmıştım. İnsanlar beni tanıyor, düşüncelerimi biliyorlardı. Tercihlerini buna göre yaptılar. Şimdi ben 400 bin insanın oy verdiği siyasi görüşlerim nedeniyle iki yüz otuz yıl hapis istemiyle yargılanıyorum. Gizli, saklı, illegal bir faaliyet değil, kamuoyu önünde, Meclis kürsüsünde ifade ettiğim görüşlerim yargılanıyor ve halkın iradesi hiçe sayılıyor. Tabii, Türkiye kamuoyu bu gerçekleri bilmiyor. Son bir yılda öylesine bir algı yaratıldı ki sabah akşam en etkili, yetkili ağızlardan 'teröre destek' sözü defalarca tekrarlandı. Medya da bu yalanı döne döne işledi, yazdı.

Evet, en çok da meslektaşlarıma, gazetecilere sitemim var. Bir kez olsun sormadılar, 'Bu iddialara ne diyorsun?' demediler. Benimle aynı durumu yaşayan özgür kalemleri tenzih ederek söylüyorum. Bir tek cümle sözümüz Türkiye kamuoyuna yansımadı. Bu durum yargısız infaz değil de nedir? Vicdanlar körelirse kaosa kapı aralayan çok olur. Kaosun da kazananı olmaz.

Demokrasinin en temel kuralıdır: Seçimle gelen seçimle gider. Bunun dışındaki her türlü müdahale halkın iradesine darbedir. Bu darbeyi kabul etmedim, etmeyeceğim. Mahkemede tabii ki gerçekleri anlatmaya gayret edeceğim ama siyasi sorunlar adliye koridorlarında çözülemez. Demokratik siyasete her zamandan daha fazla ihtiyacımızın olduğu bir dönemdeyiz. Umarım yanlıştan dönülür. Yerelde ve genelde demokratik siyasete yönelik müdahaleler son bulur.

Benim ve diğer belediye eş başkanlarının tutuklanmasının bir de aşkın müdahale boyutu var. Yerel yönetimlerde belediye başkanı idareyi, yürütmeyi temsil eder; belediye meclisleri de yasama ve denetim organıdır. Birçok yetki meclistedir. Başkan ayrı, meclis üyeleri ayrı seçilir. Şu anda kayyum atanan tüm belediyelerde fiilî olarak belediye meclisleri de ortadan kaldırıldı. Kayyum istemediği için belediye meclisleri toplanmıyor. Meclisin yetkilerini kayyum kullanıyor yani yürütme, yasama ve denetim yetkisini ele geçirmiş. Örneğin idare, yürütme, bütçe taslağını meclise sunar; meclis bütçeyi görüşür ve karara bağlar. Şu anda 2017 yılı belediye bütçelerini kayyum hazırlıyor, meclislerin onayına da sunmuyor. Kısacası, sorun, benim, bizim tutuklanmamız değil. Yerel yönetimler tümden tasfiye edilmiş, yerel seçimlerin tüm sonuçları ortadan kaldırılmış durumda.

Bir de özellikle vurgulamak isterim ki yerel yönetimler kadınlar için yepyeni ufukların açıldığı bir zemindi. Kadınların güç kazandığı, karar mekanizmalarında yer aldığı, kentlerimizin kadın bakış açısıyla yeniden şekillendiği bir zamandı. Kadına yönelik şiddeti önlemede yerel ve etkin çözümler üretmek, ekonomik hayata katılabilmenin olanaklarını yakalamak, kamusal alanları kadınların kullanımına açmak gibi son derece önemli çalışmalar yürüttük belediyelerde. Kadınlar yerelde eş başkanlığı yaşadı; artık bunun gerisine düşülmez, bir çıta aşıldı bir kez.

Ben, kadınların bu kazanımlara sahip çıkacağına inanıyorum. Bu günler gelip geçecek, erkek egemenliği zihniyeti yerelde çözülecek. Kadınlara olan güvenim her zamankinden daha güçlü, mutlaka başaracağız. Biz kadınlar parklarda özgürce spor yapacağız, kentlerimizdeki tüm kamusal alanları da kullanacağız.

Tüm kadınları sevgiyle selamlıyor, barış ve özgürlük umutlarımı sizlerle paylaşıyorum.

Gültan Kışanak

Kocaeli 1 no.lu F Tipi Cezaevi

Kandıra/Kocaeli"

Evet, arkadaşlar, Gültan Kışanak bunları yazıyor.

Kadın psikolojik danışma merkezleri, çamaşırevi -3 yoksul mahallede- ekmek fırını -ki o ekmek fırını sadece ekmek fırını değil, kadınların ev ekonomilerine katkı sundukları ve çocukları için de oyun alanının olduğu bir ekmek fırını- kreşler -Diyarbakır Belediyesine bağlı 6 kreş- kadın semt pazarı, kadın otobüs şoförleri ve bir de müze... Evet, hep insan kalmaktan söz eden, insanlık için mücadele eden Gültan Kışanak, Diyarbakır Cezaevinde, hani o 12 Eylülün meşhur, hepinizin, hepimizin "Diyarbakır zindanı" diye andığımız Diyarbakır Cezaevinde kalmıştı ve bir gazeteciye verdiği röportajda, onun bu müze hâline getirmek istediği Diyarbakır Cezaeviyle ilgili olarak "Müzenin içinde sizin anılarınızdan nelerin yer almasını isterdiniz?" sorusuna Gültan Kışanak şu cevabı verdi: "Bu zor bir soru, cevap vermek kolay değil." Herhâlde milletvekilleri için de bunu dinlemek kolay değil, Gültan Kışanak'ın 12 Eylül anısını. "Diyarbakır Cezaevinde kadınları '35'inci koğuş' denen hücrelere götürmediler. Kadınlara hücre cezası verdiklerinde cezaevinin işkenceci müdürü Esat Oktay Yıldıran'ın köpeği Co'nun kaldığı odada tutuyorlardı. Orada uzun süre kaldım ve oranın bütün özellikleriyle canlandırılması gerekiyor. Ayrıca, gece gündüz canları istediği her dakika içeri giriyorlardı. Geldiklerinde uykuda yakalanmayayım diye o odada ne kadar ses çıkaracak şey varsa onları orada bırakıyordum."

Evet, Kışanak'ın sözleri, kadınlara sözleri, barış, özgürlük ve umut... Onu saygıyla selamlıyorum.

Saygılar. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.