Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 41 |
Tarih: | 15.12.2016 |
HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın 2'nci maddesi üzerine Halkların Demokratik Partisinin görüşlerini ve önerilerimizi sunmak üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de en ciddi sorunlardan biri, gelir dağılımındaki adaletsizliktir. Bugün gelir ve kurumlar vergisi gibi servetin esas alındığı vergi kalemlerinin bütçe içindeki payı düşerken tüm topluma dayatılan KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerin oranı yüzde 70'i aşmış durumdadır. Zengin-fakir ayrımı yapılmaksızın ÖTV, KDV gibi dolaylı vergiler üzerinde oluşturulan bu baskı, Anayasa'nın 73'üncü maddesinde yer alan "Vergi ödevi" kısmının da açık bir ihlalidir. 73'üncü madde, açık bir dille "Herkes kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür." demektedir fakat pratikte bunlar kesinlikle örtüşememektedir.
Gıda, akaryakıt, otomobil gibi birçok harcamadan alınan dolaylı vergiler, beş yılda yüzde 140 artarak tüm vergi türleri içindeki en büyük paya sahip olmuştur. Özel tüketim vergisi 2015 yılında devletin tahminî beklentisinin de 12 milyar üzerine çıkmıştır. 2013 yılı mukayeselerini yaparsak dolaylı vergilerin Türkiye'deki payı yüzde 69, Avrupa Birliği ülkeleri ortalaması ise yüzde 27 civarındadır. İktidar partisi, artan bütçe açıklarını kapatmak için ÖTV'yi artırarak dar gelirli vatandaşları ekonomik sistem içerisinde ezmeye devam etmiştir. Hâlbuki, esas olan, gelir ve kurumlar vergisinin artırılmasıdır. Küçük üreticiler ezilerek ekonomik ve finansal piyasaya yön veren büyük sermayedar, çok uluslu şirketlerin desteklendiği bir yapı oluşturulmuştur.
Ekonomik olarak zaten açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan yurttaşlar, daha da ağırlaştırılan yüksek dolaylı ve doğrudan vergi oranıyla âdeta nefes alamaz duruma getirilmiştir. Vahşi kapitalizmin baskı ve sömürü taktikleri ustaca sahnelenmektedir. Sistem, parası olanı otomatik olarak desteklemeye devam ederken yapısal düzenlemelerle orta ve uzun vadede de bu durumun sürmesinin âdeta altyapısı oluşturulmaktadır.
Vergi uygulamalarında gelir grupları arasında adil davranılmamakta, açık olarak zengin ve parası olana ödül mahiyetinde vergi indirimi yapılmaktadır. Bu ülkenin çiftçisine, köylüsüne, emekçilerine yaşam ile ölüm arasında ince bir marj bırakılmıştır. Bakın, buna küçük bir örnek vereyim: Üst gelir grubu insanlarının genellikle satın aldığı altın, yakut, zümrüt gibi ürünlerde yüzde sıfır oranında katma değer vergisi uygulanırken diğer dar gelirli yurttaşların ve çiftçilerin aldığı gıda, giyim, mazot gibi temel ihtiyaçlara uygulanan vergiler, yüzde 18'den başlayarak daha yukarılara çıkmaktadır. Yat ve gemi sahiplerine mazot, piyasadan daha ucuza verilirken çiftçiye ise piyasa fiyatlarından verilmektedir. Bu nasıl bir adil vergi sistemidir? Sermaye sahipleri büyük devlet destekleriyle desteklenirken yanında çalışan işçinin yükü artırılmış, kazancı makaslanmıştır. Emekçinin, işçinin kazancının yüzde 33,5'u sigorta primi, işsizlik sigortası primi, gelir vergisi, damga vergisi gibi vergilerle kesilmektedir. İşçiler ve emekçiler açlık sınırının altına itilmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, gelir dağılımının ve vergi politikalarının bu kadar adaletsiz olduğu ortamda, Hükûmet, adil gelir dağılımını ve adil vergi politikalarını üretmek ve uygulamak zorundadır. Bu durum, Hükûmetin yurttaşlarına karşı anayasal sorumluluğudur. Sadece son yirmi günde Türk lirasının dolar karşısındaki kaybı yüzde 11'dir; bunun anlamı, yüzde 11 fakirleşmiş durumdayız.
Bankacılık sektörünü yüzde 50'nin üzerinde yabancı sermayenin kontrol ediyor olması ise bu krizlerin kaçınılmaz olarak hep karşımızda duracağını göstermektedir. Buradan hamasi söylemler geliştirerek ekonomik kötü gidişatı kamuoyundan gizlemenin bir anlamı yoktur. Türkiye İstatistik Kurumu ulusal hesaplar sisteminde sözüm ona yenileme yapıyor ve bu yenilemeler sonrası yanlış rakamlar veriyor ve halk uyutulmaya çalışılıyor. TÜİK'in hazırladığı bu iyimser tabloyla bugünkü yaşadığımız kriz ortamını ve devamı gelecek olan kötü gidişatı iyi göstermeye çalışmak nasıl bir hayalciliktir; ben, takdirlerinize sunuyorum.
Ne yazık ki, yapılan bütçe için profesyonelce hazırlanmış bir bütçe olduğunu söyleyemeyeceğim. Tekniğe uygun bütçe şeffaf, sorgulanabilir ve denetlenebilir olmalıdır, denetim de profesyonelce yapılmalıdır. Mademki her şey Maliye Bakanlığından geçiyor, size daha kolay bir yol önereyim: Torba yasalar gibi her bakanlığın adı yazılı olan torbalar hazırlansın, bütçe, torbalarla bakanlara dağıtılsın. Nasıl olsa bütçeye Meclis denetimi gerekmiyor. İstediği bakanlığa istediği torbayla ödenek versin.
Her defasında "On dört yılda ülkeyi şuradan şuraya taşıdık." diye böbürleniliyor. On dört yıl çok uzun bir süreçtir. Çin'le mukayese edilirse, Çin on yıl içinde bir hamle yaparak bugünkü durumuna gelmiştir. Gerek coğrafyası ve gerekse nüfus yoğunluğuyla mukayese edildiğinde on dört yıl nasıl heba edilmiş çok net olarak ortaya çıkar.
Ben mühendis kökenli bir milletvekili olduğum için... Mühendisliğin temel kuralı ekonomidir; sağlam, güvenilir ekonomik işler yapmak. Bize bir hocamız -geçen sefer de bunu anlatmıştım, süre kalmadığı için onu tekrarlayayım- "Bir aptalın 2 liraya yapabildiği işi 1 liraya yapmasını bilen kişiye mühendis denir." diye tarif etmişti. Ne yazık ki bugün biz, 1 liralık işin, bırakın 2, 3, 4, hatta 5 liraya yapıldığına bile şahitlik ediyoruz.
Sayın Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş ve Sayın Figen Yüksekdağ'la birlikte 10 vekil, daha sonra da 2 daha ilave edildi, 12 milletvekilimiz bugün siyasi bir operasyonla cezaevlerinde tecride maruz kalmakta ve halkın özgür iradesine ambargo uygulanmaktadır. Bu siyaset ile yargının iş birliği, barışın ve diyaloğun önünü kapatmaktan, parlamenter zeminde siyasetin yasaklanmasından başka bir şeye hizmet etmeyecektir. Unutulmaması gerekir ki bugün bozduğunuz yargının terazisi bir gün sizleri de tartacaktır.
Anayasa'nın gündemde olduğu bugünlerde şunu hatırlatmakta da fayda var: Anayasalar toplumu içinde barındırmalıdır fakat sizin Meclise sunduğunuz değişiklik teklifinde 6 milyon insanın iradesi yer almamaktadır; onlar Edirne'de, Kandıra'da ve Silivri'de rehin olarak alıkonulmuşlardır. Bir de milletvekili olduğum Bitlis ilinde son kalan 3 belediye başkanımız da tutuklanmıştır. Halkın iradesine kelepçeler vurularak yapılan bu uygulamaları şiddetle kınıyorum. Demokratik yöntemlerle alamadığınız her yeri hukuk dışı yöntemlerle almak ne insan haklarına ne hürriyete ne de etiğe uygundur. Bizler, ölüm değil, çözüm istiyoruz. Çatışma değil, barış istiyoruz. Ne yazık ki barış elçimiz Tahir Elçi öldürülüyor, barış isteyenler de tutuklanıyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.