GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:41
Tarih:15.12.2016

CHP GRUBU ADINA ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Esasında, anlaşılan, bu sene de, tıpkı geçtiğimiz senelerdeki yerleşmiş uygulama gibi, muhalefet ne söylerse söylesin, tutanağa geçirmekten, belki de bir anlamda tarihe not düşmekten başka bir anlam ifade etmeyecek. Bu bütçe burada yine her zamanki gibi oylanıp geçecek.

Dikkat edilirse, kamuoyunun da bütçeye ilgisi sınırlı çünkü kamuoyunun önceliği olan konu, vatandaşımızın önceliği terör sorunu, vatandaşımızın önceliği yaşam hakkı, vatandaşımızın önceliği, kısaca, Türkiye ve Türkiye'nin güvenliği.

Türkiye olarak zor günlerden geçiyoruz. En son Beşiktaş'ta meydana gelen terör saldırısının acısı hâlâ içimizde. Özellikle de son bir yıl içerisinde, Türkiye, başta PKK olmak üzere, terör örgütlerinin yoğun saldırısı altında ve ülkemize verdiği zarar da çok büyük.

Değerli milletvekilleri, ülkelerin tarihlerinde bazı çok önemli dönüm noktaları olur. O özel dönemlerde parlamentoların işlevi her zamankinden daha fazladır çünkü verdiği kararlarla tüm milletin nesiller boyu kaderini belirler. Meclisimizin bu konudaki sicili de esasında çok parlaktır. Kurtuluş Savaşı'mız bizzat bu Meclis tarafından yönetilmiştir. Meclisimiz, en zor zamanlarda göstermiş olduğu cesaret, kararlılık ve öngörüyle, tam "bitti" denilen noktada bağımsız ve güçlü bir devlet kurmayı başarmıştır. Yakın tarihte, 1 Mart 2003'te, emperyalist bir tezgâhın aracı olmayı kabullenmemiş, kendisine büyük bir baskıyla dayatılan tezkereyi reddetmiştir; ülkemiz sonu belirsiz bir maceradan korunmuştur. En son 15 Temmuzda tüm partilerin ortak bildirisiyle, darbecilerin siyasi kutuplaşmadan müttefik devşirme hayallerini suya düşürmüş ve öfkelerin hedefi olmuş, savaş uçaklarıyla bombalanmıştır.

Şimdi, Meclisimiz yeni bir sınavla karşı karşıya, yine bir dayatma söz konusu. Bölgesel savaşlar, terör, ağırlaşan ekonomik koşullar, yargının ve eğitimin içler acısı hâli, siyasi kutuplaşmanın artık toplumsal barışı tehdit etmesi gibi çok ağır sorunlar için çözüm bulmamız gerekirken bugün başkanlık sistemi hedefiyle önerilen Anayasa değişikliği teklifini tartışıyoruz, sorunlarımıza çok daha ağır ve devletimiz açısından belki de hayati tehlikede başka bir sorun eklemeye çalışıyoruz.

Şimdi sayın milletvekillerinden bir ricam var: Bu kasvetli, sıcak siyasi atmosferden bir an olsun kendimizi kurtarıp tüm siyasi kimliklerimizden, ön yargılarımızdan soyutlanıp âdeta bir kuş misali yükseldiğimizi varsayalım ve en yüksekten dünyamıza bakalım, hangi ülkelerde huzur ve refah var, hangi halklar mutlu, kimler daha özgür? Bu konuda dürüst olmalıyız. Liderlerimizi, ideolojilerimizi, partilerimizi, hayallerimizi sevebiliriz, onların peşinden gitmeyi tutkuyla da isteyebiliriz ama dürüst olmak zorundayız; bu, bizim millete borcumuz. Milletvekilleri olarak birincil sorumluluğumuz bizi buraya gönderen halkımıza karşıdır. Onların huzuru ve refahı en öncelikli görevimizdir. İşte, bu samimiyetle meseleye baktığımızda hep aynı resmi görürüz. Eğer bir ülkede kuvvetler ayrılığı varsa, siyasal ve bürokratik güç etkin denetim ve denge mekanizmalarıyla sınırlandırılmışsa, "hesap verilebilirlik" ve "şeffaflık" devlet organizasyonunun temel unsurları ise, tarafsız, bağımsız ve etkin bir yargı mekanizması tesis edilmişse, rasyonel bir ekonomi yönetimi ve özerk kurumlar varsa, bilimsel bilgiyi esas alan bir eğitim sistemi varsa, düşünce, ifade ve medya hürriyeti söz konusu ise o ülkede huzur da, refah da oluyor; bu şaşmaz bir denklem arkadaşlar. Bunlar olmayınca yoksulluk, şiddet, bağnazlık, yolsuzluk ve her türlü melanet için uygun bir ortam oluşuyor. Önerdiğiniz Anayasa değişikliği bu "şaşmaz" dediğimiz denkleme uymuyor.

Sizin "cumhurbaşkanlığı" diyerek kısmen perdelemeye çalıştığınız başkanlık sisteminin dünyada başarılı olduğu tek ülke var: Amerika Birleşik Devletleri. Amerika Birleşik Devletleri'nde, federal hükûmet ve onun başkanı, yerel hükûmetlerle, iki parçalı Parlamentoyla, bağımsız ve yetkili bir yargıyla sınırlandırılıp denetim altına alınmış durumda. Sizin önerdiğiniz sistemde denge ve denetim çok zayıf. Tüm güç başkanda toplanmış, parlamento seçimi ile başkanlık seçimi aynı anda yapılarak yürütme ve yasamanın aynı siyasi irade tarafından belirlenmesi hedeflenmiş.

Meclisi fesih yetkisi tarafsız bir cumhurbaşkanına çok özel koşullar altında verilmiş bir hakken partili başkana böyle bir hak verilmesi bizim siyasal sistemimize uygun değildir. Önerdiğiniz sistemde sadece yasama değil, yargı da yürütmeye bağlanacak. Kendisine çok önemli görevler tevdi edilen cumhurbaşkanı yardımcılarının seçimi ve kriterleri tamamen başkanın keyfiyetine bırakılmış. Başkana verilen "kararname çıkarma" yetkisi de yasamanın egemenlik alanını ihlal eder nitelikte.

Detaylarına uzun uzadıya girmek istemiyorum ama samimiyetle söylüyorum: Teklifin dökülmeyen, aksamayan hiçbir yanı yok. Eğer birileri istikrar adına bu sistemi öneriyorsa inanın vahim bir hata yapılıyor. İstikrar, olumlu anlamıyla, kamu ve hukuk düzenindeki devamlılıktır. Eğer istikrar, karar alma mekanizmalarının bir kişiye emanet edilmesi olsaydı bugün en istikrarlı devletlerin krallıklar ve diktatörlükler olması gerekirdi. (CHP sıralarından alkışlar) O tarz bir rejimi bu çatı altında hiç kimsenin arzulamadığını düşünmek isterim. Karar alma mekanizmasının hızlı olmasından daha önemli olan bir şey, o mekanizmanın doğru çalışması, isabetli kararlar üretebilmesidir. Güçlerin dengeli dağıtıldığı açık bir toplumda kararlar uzlaşma, istişare, demokratik katılım ve etkin bir denetim altında alınır. Şayet zaten böyle alınırsa kimse de kandırılmaz, kimse de kimseyi kandıramaz. Bu otoriter istikrar arayışına en büyük gerekçe olarak geçmişteki bazı başarısız koalisyon hükûmetleri gösteriliyor. Hâlbuki, koalisyon hükûmetlerinin ülkemiz için çok faydalı işlere imza attığı da olmuştur. Almanya on yıllardır koalisyon hükûmetleri tarafından yönetilir, tabii kimse kötü yönetildiğini iddia edemez. Biz on dört yıldır tek parti yönetimi tarafından, iktidarı tarafından yönetiliyoruz, herhâlde yine kimse iyi yönetildiğimizi iddia edemez. Vahim durumumuz ortadadır. Ayrıca, koalisyon hükûmetleri toplumda uzlaşma kültürünü geliştirdiği, siyasi kutuplaşmayı törpülediği oranda iç barışı da desteklemektedir. Demek ki sorun sistem sorunu değil. Bugün yapılması gereken, parlamenter sistem deneyimimizi çöpe atmak değil, aksayan yanlarını güçlendirmek, tarafsız Cumhurbaşkanı ve güçlü Başbakana dayalı yürütme sistemini tekrar tesis etmektir. Çocuklarımızın ve vatanımızın geleceği milletvekillerimizin göstereceği sağduyuya emanettir.

Değerli milletvekilleri, bakın, bu başkanlık tartışması Türkiye'de belli aralıklarla hep yapıldı ancak son dönemde fiilî durumdan bahsedilerek, bir fiilî durum oluştuğu iddia edilerek bu değişikliğin elzem olduğu belirtildi. Şimdi, fiilî durumdan kastımız şu: Fiilî durum Anayasa'nın bazı maddelerinin uygulama yoluyla uygulanmaması ya da o maddelere uyulmaması. Şimdi, buradan şu sorunun cevabını sizlerden almak isterim: Anayasa'nın 175'inci maddesi Anayasa oylamalarının nasıl yapılacağını karar altına almış. Yani sizin değişiklik teklifinizde 175'inci madde olmadığına göre sizin açınızdan fiilî durum oluşturup da sizin rahatsız oluğunuz bir madde değil. Dolayısıyla, bahsettiğiniz şekilde Anayasa değişikliği olursa bir daha fiilî durum oluşmayacağını kabul etmemiz lazım sizin mantığınızla. Öyleyse burada çok kısa bir zaman sonra yapılacak Anayasa değişikliği oylamasını 175'inci maddede yer aldığı gibi gizli oylamaya saygı göstererek mi yapacaksınız yoksa bundan önceki Anayasa değişikliklerinde yaptığınız gibi orada da bir fiilî durum yaratacak mısınız? (CHP sıralarından alkışlar) Şayet siz bugün buna da uymayacaksanız tüm Türkiye bilmelidir ki bundan sonra yapacağınız hiçbir Anayasa değişikliğinin de bir anlamı yoktur, nasıl olsa onlara da uymayacaksınız diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.