GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:41
Tarih:15.12.2016

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA MİT (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 9'uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Sözlerime başlamadan önce, ülkemizde meydana gelen terör saldırılarında şehit düşen polislerimize, vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.

Değerli milletvekilleri, barış, sevgi, kardeşlik, adalet, demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi kimsenin itiraz edemeyeceği kavramların arkasına saklanılarak Türkiye bölünmeye çalışılmaktadır. Bunu hep beraber engellemek zorundayız. Vatandaşına şefkatle yaklaşan devlet, hainlere güç ve kudretiyle çelik yumruğunu göstermelidir. Milliyetçi Hareket Partisi terörle mücadelede sonuna kadar devletin ve milletinin yanındadır.

Değerli milletvekilleri, bütçe, ekonomide en önemli düzenleyici araçlardan biridir, bir diğer özelliği ise gelir paylaşımını düzenleyen sosyal bir mukaveledir. Yatırımlardan maksat, kalkınma, sosyal ve ekonomik gelişmedir. Bu sonuçların alınabilmesi için uygun iklimin oluşturulması siyaset kurumunun temel görevlerindendir. Siyasi ve ekonomik istikrarın tesisi hukuk sisteminin bütün kurumlarıyla istikrara kavuşmasına bağlıdır. Hukuk sisteminin güven vermediği bir ortamda siyasi ve ekonomik istikrardan söz etmek mümkün değildir.

Ülkemizde an itibarıyla siyasi ve ekonomik bir kriz yaşanmaktadır. Parlamento çoğunluğuna rağmen yaşanan siyasi belirsizliğin sebebi, kadroların geleceğe ilişkin öngörülerindeki yetersizliktir. Öngörülmez bir görüntü veren siyasi hayatımız içte ve dışta güven veren yapıya kavuşturulmalıdır. On dört yıllık AKP iktidarlarının temel siyasi konularda farklı siyasi tercihler ve farklı ittifaklar içinde bulunması güven sorunu yaratmıştır. Birbirine taban tabana zıt görüşleri uygulamaya koyma gayretleri, örtülü koalisyonların düşmanlık derecesinde dağılmasına yol açmıştır. 15 Temmuz bu örtülü koalisyonun bir göstergesidir.

Türkiye'nin temel sorunları olan bölücü terör ortadan kaldırılamamıştır. On dört yıldır, sıfır terörden bugünlere, kitlesel terör noktasına ulaşmış bulunmaktayız. Sorunların sebepleri hakkında kafa karışıklığının siyaset kurumuna egemen olması bu sonucu doğurmaktadır. Terörle müzakere değil, mücadele edilmelidir. FETÖ yapılanmasında devletin bir bölümünün tamamen teslim edilmesi siyaseten sorunlu bir uygulamadır. Sorumluluk siyaset kurumunda, ancak yetki cemaatlerdedir. On dört yıldır tek başına iktidar olan AKP'den beklenen, herhâlde, siyasi istikrarı sağlamaktır. Siyasi istikrarın olduğu bir ülkede darbe girişimi olmaz, 15 Temmuzlar yaşanmaz. Emanet edilen devlet, kim olursa olsun başkalarıyla asla paylaşılamaz.

Temel siyasi sorunların çözülemediği ortadadır. Birliğimizi, dirliğimizi kaybetme noktasındayız. İçeride ve dışarıda Türkiye'nin bölünmesi konuşulmaktadır; bölünmenin hukuki ve fiziki şartları ve şekli tartışılmaktadır. Devletin en yüksek makamlarında beka problemleri ifade ediliyor. Bu mudur istikrar?

AKP, siyasi olarak bu millete hiçbir şey vadetmemektedir. Onun için, siyasi kriz diyoruz. Terör meselesini çözdünüz de biz mi engelledik, birlik ve beraberliğimizi pekiştirdiniz de biz mi 36 etnik gruba ayırdık?

Değerli milletvekilleri, siyasi hayatımız bu durumda. Ekonomi de bundan farklı değildir. 2001 krizi sonrasında büyük siyasi riskler alınarak ortaya konulan ekonomik program sayesinde bugünlere kadar gelmiş bulunmaktayız. Koalisyon hükûmetinin ekonomi programının temel ayağı olan üretim uzun yıllar ihmal edilmiştir.

Ekonomiyi faiz, kur, borsa ve kupon arsadan ibaret gören bir anlayış son zamanlarda üretim ekonomisinden bahsetmeye başlamıştır. Yetersiz olan tasarruf oranı, üretime yönelik yatırımlardan ziyade ranta yönelik gayrimenkul yatırımlarına yönlendirilmiştir. İnşaat sektörünün lokomotif olduğu gerçeğini inkâr edemeyiz ancak kısıtlı tasarruflardan oluşan sermaye birikiminin üreten ekonomiye kaynak olarak yönlendirilmesi gerekmektedir.

İki gün önce yayımlanan 3'üncü çeyrek büyüme verisi de eksi 1,8 olarak açıklanmıştır. Bir önceki çeyrek büyüme yüzde 4,5 olduğuna göre, gelişmenin istikameti endişeden de öte bir durumu işaret etmektedir.

Bu dönem verisi olarak, hane halkı tüketim harcamaları yüzde 3,2 azalırken devletin tüketim harcamaları yüzde 23,8 artmıştır. Sayın Maliye Bakanı devlet harcamalarındaki artışı ekonomiye pozitif katkı olarak değerlendirmektedir. Ekonomi kendi dengeleriyle değil, taşıma suyla çevrilmeye çalışılmaktadır. Sayın Bakan bu veriler ile kalkınma planlarına esas stratejik plan ve orta vadeli planlardaki hedefleri de açıklasa sorunun kaynağını da bulmuş olacağız.

Görüşmekte olduğumuz bütçe tasarısında temel alınan beklentilerin daha kanunlaşmadan sapma vermesi endişe yaratmaktadır. Dolardaki yükselişi dünyadaki gelişmelerle açıklama gayretleri TL/dolar paritesinin benzer ülke paralarına nazaran nerdeyse 2 misli negatif ayrıştığını görmemize sebep olmuştur. Sorunu bir yerlere havale ederek ortadan kaldıramayacağımızı artık kabul edip konuya gereken ciddiyetle yaklaşmalıyız. Küresel güçleri suçlamak neyi çözecektir?

Bunları öngörüp tedbir almak zorunda olan Hükûmet, yakınmaktan başka bir şey yapmamaktadır. Hükûmet şikayet, yakınma makamı değildir; "Küresel güçler şunu yaptı, bunu yaptı..." İyi de siz ne yaptınız, onlar bunu yaparken siz ne yapıyordunuz?

Yolsuzluk sıralamalarındaki yerimiz, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve hukuk sistemindeki bozukluklar istikrarı ortadan kaldırmaktadır. Sonuç ekonomik krize doğru gitmektedir. Siyasi eleştirilerimiz, sadece siyasi eleştiri olarak kalsa mesele yok. Ancak, Hükûmetin yanlış politikaları ve yanlış öngörüleri sadece siyasi eleştirilerden de ötesini hak etmektedir. Memleket yangın yerine dönmüş, Hükûmetin yeni haberi oluyor, yeni paketler açıklanıyor. Bir taraftan birikmiş borçları yapılandırıp piyasadan para çekiyoruz, üç gün geçmeden 2017 yılının ilk üç ayına ait sosyal güvenlik primleri ödemelerini dokuz ay sonrasına erteliyoruz.

Değerli milletvekilleri, en kıymetli yatırım insana yapılan yatırımdır. Kalkınmışlık değerlendirmelerinde eğitim seviyesinin önemli bir gösterge olduğu hepinizin malumudur; bu konuda da Hükûmetin sicili bozuktur. Burada çokça dile getirildi, Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı sonuçları ortadadır. Ekonomiden Sorumlu eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan "Ortalama yedi senelik eğitimle ekonomik başarı sağlamış bir ülke yoktur." derken bizim Hükûmetimiz hâlâ yedi yılda diretmektedir.

Değerli milletvekilleri, bunları öngörüp tedbir almak zorunda olan Hükûmet yakınmaktan başka hiçbir şey yapmamaktadır. Ekonomiyi faiz, kur ve kupon arsadan ibaret gören iktidarın bundan vazgeçerek dünyanın gerçeklerini, etrafımızda dönen gelişmeleri iyi değerlendirip kendi iç piyasamıza uygun ekonomik bir tedbiri acilen ortaya koymasının gerekli olduğuna inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, 2010 yılında OECD tarafından PISA verisi kullanılarak yapılan ekonomik modellemede, Türkiye'nin 2010 ile 2030 arasında PISA sonuçlarına göre 25 puanlık artış sağlamasının yaratacağı artı ekonomik değerin bugünkü karşılığı 3,5 trilyon dolardır. Bu, Hükûmete duyurulur.

Değerli milletvekilleri, birçok konuda buna benzer eleştirilerimiz bulunmakla beraber ancak sınırlı sürede meseleyi anlatmak için bazı konulara temas etmiş bulunuyoruz. Bütün sorunların temeli esasen adil, anlaşılabilir, öngörülebilir bir hukuk sistemidir. Bir örnek olarak vermek istersek Sayın Adalet Bakanı geçtiğimiz hafta bir konuşmasında mealen, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut sistemle seçimi hâlinde sonucun felaket olacağını ifade etmiştir. Bu kaçıncı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçim sistemi? Hukuk sistemi hiçbir komplekse kapılmadan geniş bir katılımla yeniden ele alınmalı diyor, 2017 yılı bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Mit.