Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 9'uncu Tur görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 40 |
Tarih: | 14.12.2016 |
HDP GRUBU ADINA BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son zamanlarda eş başkanlarımız ve milletvekillerimize yönelik tutuklamalar hepinizin malumudur. Ne yazık ki toplum üzerindeki baskılar Türkiye Büyük Millet Meclisine kadar uzanmıştır. 100 binlerce oyla seçilen milletvekillerimiz hiçbir hukuk devletinde tutuklama sebebi olamayacak gerekçelerle cezaevinde tutulmaktadırlar. Daha dün, Siirt Milletvekilimiz Sayın Besime Konca ve Grup Başkan Vekilimiz Çağlar Demirel yine tutuklama sebebi olamayacak suçlamalarla, keyfî bir şekilde tutsak edilmişlerdir.
Bu baskılar, aslında, tarihten ne kadar ders almadığımızı göz önüne sermektedir. Bundan yıllar önce de aynı zulüm ve baskılarla üzerimize gelinmiş ancak, hepinizin çok iyi bildiği üzere, bizi daha güçlü bir hâle getirmiştir. Bugün de bilinmelidir ki biz bu karanlık günlerden aydınlık yarınlara er geç çıkacağız.
Değerli milletvekilleri, bugün sizinle konuşmak istediğim konulardan biri, Meclisimizin tek kadın Eş Başkanı Sayın Yüksekdağ'ın cezaevi koşullarıdır. Kendisi Kandıra 1 No.lu F tipi cezaevinde tek kişilik bir hücrede tutulmaktadır. Ancak, Eş Başkanımıza özel bir tecrit uygulanmakta. 16 Kasımdan beri, avukat görüşlerinde ne Sayın Yüksekdağ'ın ne de avukatların yazılı olarak not almalarına izin verilmemektedir. Ayrıca, ziyarete giden avukatlar Genel Başkanımıza davalarla ilgili belge ve dosya dahi verememektedir. Bunlar hem tecrit hem de en temel savunma hakkının ve müvekkil-avukat ilişkisinin dokunulmazlığının açık ihlalidir, öte yandan da açık bir işkencedir.
Değerli arkadaşlar, cezaevi idaresi özellikle bilgi ve belge alışverişi için kendince bir çözüm bulmuş ve şunu söylemiş avukatlara: "Eğer not alamıyorsanız, eğer belge alışverişi yapamıyorsanız aklınızda tutun."
Değerli arkadaşlar, sayısız cezaevi ziyaret eden biri olarak, cezaevi idarelerinin keyfî ve hukuksuz muamelelerinin Kandıra Cezaevinde de devam ettiğini görmekteyiz. Eş Başkanımızın kaldığı hücrenin bulunduğu blok tamamen boşaltılmıştır. Cezaevinde hiç kimseyle iletişim kurmasına izin verilmemekte, var olan sohbet, ortak alana çıkmak gibi hakların kullanılması da engellenmektedir. Tüm bu yaşananlar sadece HDP şahsında Eş Başkanlarımızın cezalandırılması değil, kadınlar şahsında bir kadın lidere yönelik tahammülsüzlüğün yansımalarıdır. Oysaki Sayın Yüksekdağ Adana'da doğup Van'da milletvekili seçilerek köklü bir barış köprüsü oluşturmuştur. Birlikte yaşamdan ve barıştan bahseden Eş Başkanımızın tutuklanması aslında savunduğu görüşlere yönelik bir engellemedir. Yaşananlar, ülkede birlikte yaşama azmine yönelik bir saldırıdır.
Şimdi size Başkanımızın bir mesajını okumak istiyorum: "Hayatı, dünyası ve kaygıları kendi bedeni ve ihtiraslarıyla sınırlı olanların, halkıyla bütünleşmiş bir fikrin mücadelesini vermemiş olanların bizim bedenimizi rehin alınca HDP'yi rehin aldıklarını zannetmeleri çok normaldir. Tıpkı baharı engellemek için çiçekleri koparmaya çalışmak gibi bir şeydir bu. Oysa, daha önce de belirttiğimiz gibi, bizim cismimiz içeride olsa da fikirlerimiz, halkımız ve mücadelemiz dışarıdadır. Bizler yaklaşmakta olan adalet ve özgürlüğün bir bedende vücut bulmuş hâliyiz sadece. Bizi tutsak edenler baharı teslim alamayacaklardır."
Değerli arkadaşlar, hep söyledik, yine söylüyoruz: Demokratik siyaset ve diyalog alanı daraldıkça şiddetin, silahların, savaşların alanı genişler; ilki sebep, ikincisi ise sonuçtur. Azıcık aklı ve mantığı olan biri sonucu değiştirerek sebebi değiştiremeyeceğini, tersini yapması gerektiğini çok iyi bilir.
Dayandığınız tek bir kavram var, millet. Devamlı bir millet kavramından bahsediyorsunuz, analizinizin başladığı ve bittiği yer bu kavram. Peki, nedir millet? Size sorsak ortak tarih, ortak kültür diye sıralamaya başlarsınız. Peki, bizim neyimiz ortak, farklı olan ne? Servetimiz mi, gelirimiz mi, haklarımız mı, özgürlüklerimiz mi; neyimiz? Sizin "millet" diye adlandırdığınız şey kendi içinde bir bütün değil, ezenler ile ezilenler arasında cereyan eden bir iç çatışma toplamıdır. "Millet" dediğiniz bütün patronlar ile işçiler arasında, Türk ve Kürt halkları arasında, erkek egemen zihniyet ile kadın arasında, tüm inançlar arasında cereyan eden ve siyasi iktidarın bu kutuplaşmalardan beslenerek hükmünü sürdüğü bir coğrafyadır burası.
Dolayısıyla geriye tek soru kalıyor: İktidarın "millet" diyerek var olan kutuplaşmaları daha da derinleştirmesine mi izin vereceğiz yoksa Türkiye halklarının inancıyla, düşüncesiyle, kültürüyle, tarihiyle bütün olan çoğulcu yapısına sahip mi çıkacağız değerli arkadaşlar?
Bizim yolumuz başından bellidir; Türkiye siyasi tarihinin çok görmediği bir biçimde farklılıkların bir arada yaşamasını arzuladık. "Asla bir araya gelemez." denilen farklı grupları bir araya getirerek birleştirici bir güç olduk. Biz artık çatışmak değil, birlikte, emekten yana, kadından yana barış içinde yeni bir yaşam kurmak istiyoruz dedik. HDP 7 Haziranda bu gücü ortaya koyarak var olan gidişata dur dedi. İşte, tam da bu başarıdır HDP'yi hedef tahtasına oturtan sebep.
İktidar için bunun üstesinden gelmenin yolu da bellidir değerli arkadaşlar. Bu ortak mücadele hattını, halklar arası bu köprüyü güçlendirenleri, ülkede kalıcı barışı tesis etmek isteyenleri, özgürlük ve demokrasi mücadelesi verenleri baskı altında tutmak, tutuklamak ve bir şekilde aslında Türkiye halklarının sesini kısmaktır.
Değerli milletvekilleri, üzerinde konuşmak istediğim diğer bir konu da anayasa yapım sürecidir. Herhâlde bütün parti gruplarının var olan Anayasa'yı değiştirmek, Türkiye'nin çoğulcu yapısına uygun bir anayasayı açığa çıkarmak noktasında hemfikir olduğunu düşünüyorum. Mevcut Anayasa'nın bir darbe ürünü olması, temel insan hak ve özgürlüklerinin olmadığı bir süreçte kabul edilmiş olması birçok eksikliği beraberinde getirmiştir. Bu sebeple yıllar içerisinde Anayasa yamalı bohçaya dönmüştür. Bugünlerde benzer koşullarda Anayasa değişikliğinin konuşulması da tesadüf değildir. Ülkenin geleceğini belirleyecek olan Anayasa değişikliğinin var olan OHAL koşullarında tartışılması bile, ortaya çıkacak anayasanın kapsayıcı, çoğulcu ve temel insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir anayasa olmayacağını açık bir şekilde bize göstermektedir. Anayasa tartışmalarına geçmeden önce yapılması gereken, demokratik tartışma zeminini ortadan kaldıran OHAL'in kaldırılmasıdır değerli arkadaşlar. Anayasa'nın toplumsal sözleşme olması nedeniyle mevcut ekonomik, sosyal, siyasal kutuplaşma ortamında anayasa yapılma koşullarının olmadığı açıktır. Anayasa değişikliği sırasında atlanmaması gereken en temel husus, toplumun tüm kesimlerinin sürece dâhil edilmesidir. Kapalı kapılar ardında siyasi hesaplar çerçevesinde bir ülkenin geleceğinden ziyade dar bir çerçevenin geleceğini kurgulayan bir anayasa kabul edilemez.
Değerli milletvekilleri, Anayasa değişiklik teklifini madde madde inceledim. Parlamentonun denetim yetkisinin elinden alınacağı, bu kapsamda gensoru ve Meclis soruşturma mekanizmalarının kaldırılacağı, denetim ve karar mekanizmalarının tek elde toplanılacağı, istenildiğinde her konuda kanun hükmünde kararnameyle karar verilebileceği bir teklifle karşı karşıyayız. Bu teklif, yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki kuvvetler ayrılığını "kuvvetler birliği ve uyumu" adıyla tek kişinin iradesi altında toplama çalışmasıdır. Bu hâliyle Türkiye'de uzun yıllardır sürdürülen mücadelenin demokratik kazanımları yok edilmek istenmektedir. Toplumun tüm sorunlarını daha da derinleştiren politikaların izlenmesi, içeride ve dışarıda savaş, çatışmacı politikaların uygulanması, demokratik muhalefete yönelik siyasi operasyonların gerçekleştirilmesi, demokratik siyasetin ve demokratik muhalefetin her türlü kurumsal, hukuksal hak kazanımının tasfiyesinin hedeflenmesi bu teklifle paralel yürümektedir. Yangından mal kaçırır gibi şeklinde hazırlanan bu teklifin ilk hâliyle Mecliste, Meclis sitesinde yayınlanan hâlinin farklı olması da sürecin ciddiyetten ve şeffaflıktan uzak olduğunu bizlere göstermektedir, bu durumu alenen ortaya koymaktadır. İlk hâlinde Anayasa'dan tamamen çıkarılan 67'nci maddenin hiçbir değişiklik önergesi, konuya ilişkin dilekçe olmaksızın 2'nci metinde yer alması yasa yapma teamüllerine açık aykırılık teşkil etmektedir. 67'nci madde nedir diye baktığımızda kamuoyunun bilmesi açısından bunu dile getirmek lazım ki madde, seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını düzenlemektedir. Böylesi önemli bir maddenin üzerinde sehven hata yapılmış olduğunu düşünmek çok iyi niyetli bir yaklaşım olacaktır değerli arkadaşlar.
Bunca olumsuz duruma, iyi gitmeyen sürece, hesapsız yaklaşıma rağmen hiçbir şey için geç değildir. Bugün uzun zamandır göremediğimiz uzlaşı ve bir aradalık içerisinde kötü gidişata dur demek zorundayız. Mevcut gittiğimiz yol bizi daha iyi günlere götürmez. Başta Hükûmet olmak üzere hepimizin bunu çok iyi bilmesi ve çok iyi görmesi gerekiyor. Daha fazla geç olmadan halklarımızın arzuladığı kalıcı barışı tesis etmek, Türkiye'yi insan hak ve özgürlükleri temelinde yeniden geleceğimiz için inşa etmek dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.