| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 12.12.2016 |
HDP GRUBU ADINA BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) - Teşekkürler Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Yasası Tasarısı üzerinde, Sağlık Bakanlığı bütçesiyle ilgili görüşlerimizi belirtmek üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçen yıl Sağlık Bakanlığıyla ilgili konuşmayı 4 Kasımdaki sivil darbeyle şu an cezaevinde tutsak, rehin alınan grup başkan vekilim, meslektaşım Doktor İdris Baluken yapmıştı. Konuşmasına 1994 yılında Kürt parlamenterlere yapılan darbeyle yaka paça gözaltına alınan Orhan Doğan, Hatip Dicle, Leyla Zana, Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve Mahmut Alınak arkadaşlarımızı anarak başlamıştı. Maalesef, bugün de ben, yirmi iki yıl sonra benzer bir operasyonla gözaltına alınan eş genel başkanlarımızla birlikte 10 vekil arkadaşımızı anarak başlamak istiyorum. Yirmi iki yıl sonra yapılan uygulama daha kötü çünkü bugün arkadaşlarımız cezaevinde tecrit altındadır, bizimle görüştürülmüyor. Arkadaşlarımızın suçu, Türkiye'nin tam demokratikleşmesi, halkların, inançların kardeşliği mücadelesiydi. Buradan, tutuklu tüm arkadaşlarımızı selamlıyorum. Barışta ısrarcı olacağımızın sözünü veriyorum onlara.
Bir de, son zamanlarda, partilerimize yönelik siyasi soykırımlar yapılıyor. Bugün bile 300 arkadaşımız gözaltına alındı. Bu siyasi operasyonları da buradan şiddetle kınadığımı belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Dünya Sağlık Örgütüne göre sağlık şöyle tanımlanıyor: "Ruhen, bedenen ve sosyal olarak tam iyilik hâlidir." Peki, öyle miyiz? Aklı başında kime sorarsanız sorun, sağcısına solcusuna, ihtiyarına gencine sorun, cevap en azından sosyal olarak tam iyilik hâlinde olmadığımız kanısında hemfikirdir.
Maalesef Türkiye iyi yönetilmiyor, iktidarın en önemli bakanlıklarından biri olan Sağlık Bakanlığı burada gerçek rolünü oynamıyor. Bakın, bu ülkede 15 Temmuz travması yaşandı. Bu travmaya sebebiyet veren ortamı hangi yanlış politikalar yarattı? Bu darbe mekaniğine sebep olan politikaları kim uyguladı? Niye ülke bu hâle geldi? İnsanlar yarın bir darbe daha olur mu diye kaygılı. Sizce sağlıklı bir ortam mı? Sağlıklı bir psikolojiyle mi yaşıyoruz?
15 Temmuz darbe girişimi sonrası kamuda yaşanan açığa alma ve ihraçlar kanun hükmünde kararnameyle tam bir cadı avına dönüşmüştür. Bugüne kadar yapılmış olan hataların üzerini örtmek adına muhalif tüm kesimleri kamudan ihraç etme yoluna gidilmiş, halkı bu şekilde sindirmeye ve iktidarlarının ömrünü görece uzatma yoluna gidilmiştir.
Sağlık Bakanı OHAL ve kanun hükmünde kararnamelere imza atarak sorumlu olduğu halkın sağlığına ihanet etmiştir. OHAL'de askıya alınan tüm haklar gibi, sağlık hakkı da askıya alınmıştır. Yaşanan tüm bu gelişmeler sağlığın bozulmasına yeterlidir. "Yarına bir darbeyle mi uyanacağız, yarın bir kararnameyle işimizden mi olacağız ya da tutuklanacak mıyız?" Uyguladığınız bu politikalarla, halkın sağlığını bozduğunuzun farkında değilsiniz herhâlde.
Yine, kanun hükmünde kararnameyle binlerce KESK üyesi açığa alındı, ihraçlar oldu. Adıyaman'da da 2 şube eş başkanım, SES şube eş başkanım açığa alındı. Urfa'da 90'a yakın, hatta 90, ihraçlarla birlikte 100'ü aşkın arkadaş açığa alındı. Bunlardan bir arkadaşıma sorulan soruyu ben burada sizinle paylaşmak istiyorum, bir doktor arkadaşıma. SES eş başkanı bir doktor arkadaşıma şu soru soruluyor arkadaşlar, ne kadar korkunç bir şey: "Kobani'den getirilen hastalara itinayla bakmak." Savaşta bile doktorların esirlere itinayla bakması her doktorun görevidir. İtinayla bakmıyorsa suç işliyordur. Ki o yaralılar barbar, tecavüzcü, kendi yurtlarını işgal etmeye çalışan IŞİD çetelerine karşı savaşıyorlardı ve bizim resmî ambulanslarımızla hastaneye geliyorlardı. Bunun adı "Biz getiriyoruz ama siz doktor olarak bakmayın, bırakın, ölsünler." mi? Bu nasıl bir anlayıştır?
Toplum çok gerilmiş, kutuplaşmış. İnisiyatif alın Sayın Bakanım, kimseden korkmayın, halkın sağlığı her şeyin önündedir. Tabii, özgür iradenizle hareket edemiyorsunuz, en ufak eleştiriye tahammülü olmayan, tam biat kültürü ve tüm benliğinizle bağlı olduğunuz Saray buna izin vermiyor. Saray'la ters düşmeme adına onlarca hataya ses çıkarmadığı gibi o hatalara kılıf bile bulmaya çalışan bir Sağlık Bakanlığıyla karşı karşıyayız. Mayıs ayı içinde Rize Güneysu'ya ziyarette bulunan Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Türk Kızılayı tarafından "Hastanın kana, ülkenin ve ümmetin sana ihtiyacı var." afişiyle karşılandığı basına yansımış. Sağlık Bakanı kan teminini emanet ettiği kurum olan Kızılayın siyasi mesajı hakkında en ufak bir refleks göstermemiştir, belki bakan olmak için onun da Saray'a ihtiyacı vardır. Kadın haklarında Saray'ın düştüğü hataları âdeta aklama yarışına girmiştir, cinsiyet ayrımında yerini belli etmiştir. Yine, Başbakanın, acil servislerde binbir güçlükle çalışan, hem sözel hem de fiziksel tacizlere maruz kalan sağlık emekçilerinin bu emeğini görmezden gelerek "Vatandaş acil servislere kız bakmaya gidiyor." cümlesine en ufak bir tepkisi olmamıştır.
Şüphesiz sağlıkta çok yanlış politikalar oldu, uygulamalar oldu ama uzun uzun bunu anlatmaya zaman yetmez. Kısaca özetlersem, en iddialı olduğunuz Sağlıkta Dönüşüm Projesi çökmüş, sağlık tamamen piyasaya açılmış, hastaneler birer ticarethaneye, hastalar deyim yerindeyse birer müşteriye dönüştürülmüştür. Ortaya çıkan bu sağlıksız projelerin faturası ise sağlık emekçilerine kesilerek üzeri örtülmeye çalışılmaktadır. Bugün ortaya çıkan durumda sağlıksız bir toplum, mutsuz bireylerle karşı karşıyayız. Sağlıkta dönüşümün ilk etabında hastalardan ücret alınmamasıyla âdeta yurttaşların ağzına bir parmak bal çalınmış, daha sonra yapılan düzenlemelerle özel hastanelerde bile ek ücretler yüzde 30'dan başlayarak yüzde 200'lere varan fark ücretleri üzerinden maalesef yurttaşın önüne getirilmiştir. Bugün hastaneye başvuran bir hasta en az 11 kalem üzerinden ek ücret ödemek durumuyla karşı karşıya.
Öğleden önceki arkadaşlarım, meslektaşlarım bebek ölüm hızlarıyla, anne ölüm hızlarıyla ilgili bilgiler verdi. Muhalefetten benim doktor arkadaşım Aytuğ'un söylediği rakamlara bire bir katılıyorum, ben burada tekrar söylemeyeyim ama burada şunun açığa çıkması gerekir: Sağlık Bakanlığı, TÜİK ve Dünya Sağlık Örgütünün istatistikleri arasında ciddi farklar var, özellikle bebek ölüm hızlarında ve anne ölüm hızlarında ciddi farklılıklar var. Gerçekler sürekli halktan gizleniyor.
"Hastaları ilaç kuyruğundan kurtardık." diyorsunuz ama şimdi devlet hastanelerinde, eğitim araştırma hastanelerinde sıra bulmak için kuyrukta bekliyor. Adıyaman'dan telefonlar alıyoruz, kadın doğum polikliniğinde bir gün önceden sıraya giriyorlar ve maalesef muayene olmak için sıra bile alamıyorlar.
"Bıçak parasını kaldırdık." dediniz. Bugün gidin sınıflandırdığınız özel hastanelere, A sınıfı bir hastaneye, basit bir muayene için binlerce TL, operasyon için on binlerce TL ödemek zorundasınız. Bıçak parası değil, keser parası alınıyor.
Ve şunu belirtmek durumundayım, bunlardan daha önemlisi, en önemlisi Sayın Bakanım, iyi hekim yetişmiyor. Üniversitelerin, tıp fakültelerinin içi boşaltıldı, deneyimli hocaların çoğu yanlış politikalarınız yüzünden özel hastanelerde çalışmak zorunda. Şu anda tıp fakültelerinin içi boş olduğu için, yeterince eğitim öğretim alamadıkları için iyi hekim yetişmiyor. Bu, bence sağlık politikalarının en kötü tarafı.
Sağlık çalışanları her gün şiddete uğruyor. Daha geçen hafta Ankara'da Dışkapı Eğitim Araştırma Hastanesinde doktor arkadaşımız asansörde saldırıya uğruyor ve ayağı kırılıyor, ameliyat ediliyor. Bunun gibi yüzlerce örnek verebiliriz. Ama şöyle iyi bir çalışmanızın da olduğunu belirteyim Sayın Bakanım: Doktorlara, sağlık personellerine saldıranlar hakkında bir uygulama yapacağınız sözünü vermişsiniz. İnşallah bu sözünüzü yerine getirirseniz size teşekkür edeceğim.
Yine, benim gibi otuz yıldır devletle çalışıp emekli olan arkadaşların maaşı çok komik arkadaşlar. Burada söylemek istemiyorum, ikinci bir iş yapmak derdinde ya da eline... Tabii, ikinci bir iş yapmak için ya iş bulacak ya da sağlığı elverecek. Maalesef, emekli maaşları çok çok düşük. Yıpranma payını gündemde tutmuştuk ama bugünlerde ne uygulamada ne pratikte bunu görüyoruz.
Bakanım, önemli bir şeyden size bahsedeceğim. Sizin din hassasiyetinizin fazla olduğunu biliyor, saygı da duyuyorum. Aynı şeyi sizden de bekliyoruz. Başkalarının inançlarına saygılı olmayı, tüm sağlık çalışanlarının buna uyması gerektiğini hatırlatmanız gerektiği kanısındayım.
Hiçbir sağlık çalışanı inançlarından dolayı mağdur edilmemelidir ister özelde olsun ister devlette olsun. Bakın geçen haftalarda bir doktorun başına gelenlere. Bakanım, bakın lütfen, zahmet olacak. Okulda oğluna dayatılan namaz eğitimine itiraz ettiği için işten atıldı. Yazık değil mi bu doktora? Ve bu doktor, Yalova'da çalışan Doktor Abuzer Meral, Ankara'dan verilen emirle işinden atılıyor. Bunlara müdahil olun lütfen.
Karaman Ensar Vakfının yaptığı rezalete benzer bir olay da seçim bölgem olan Adıyaman'ın Gerger ilçesinde yaşandı. Gerger imam-hatip yatılı kısımda okuyan 30'un üzerinde çocuk cinsel istismara uğradı. Müdahil olmanız gerekmiyor muydu? Üstünün örtülmesine seyirci kaldınız Sayın Bakanım, tek bir cümleniz yok bu konuda.
Geçen ay 16 işçimizin yaşamını yitirdiği Siirt'in Şirvan ilçesine dört gün sonra gidiyor ve "Gördüğüm kadarıyla ihmal yok." gibi hafızalara kazınan talihsiz bir cümleyle tarihe geçiyorsunuz.
Yine, Adana'nın Aladağ ilçesinde 12 çocuğun yanarak can verdiği olayda Sağlık Bakanının tutumunu yetersiz görüyoruz. Peki, öteki çocuklar ne oldu? Bir çalışmanız var mı, hiç haberimiz yok.
Bakın, Sayın Bakanım, siz bir çocuk hekimisiniz, ben de bir çocuk hekimiyim. Gelin, 2017 yılını çocuklara atfedelim. Buna Bakanlık olarak önayak olun. Yurt içinden, yurt dışından görüş ve destek alalım. UNICEF gibi çocuk haklarıyla uğraşan onlarca ciddi kurum var, onları da arkamıza alarak dünyaya örnek olacak bir proje geliştirelim. Bunun ilk adımı iç barıştan geçer. Aylarca, hatta yıllarca sokağa çıkma yasağının sürdüğü bölgelerdeki çocuklardan başlayalım. Bu iç çatışmalardan kaynaklı korunmasız ve savunmasız çocuklar olmuştur. Binlerce, hatta milyonlarca çocuk, bırakın sağlık hizmeti almayı, şu an barınma ihtiyacını dahi gideremiyorlar. Bu ortamda, hiçbir suçu olmayan bu çocukların gidebilecekleri bir evi, özgürce koşabilecekleri bir sokağı kalmadı. Bu çocuklar bu travmadan nasıl kurtulacaklar? Yetişkinler dahi bir gece süren 15 Temmuz travmasını atlatamamışken sokağa çıkma yasaklarında tank, top seslerine, şiddetin envaitürüne bir gün değil her gün maruz kalmış çocuklar nasıl atlatsın?
Yine, Suriye'de bir vahşet uygulandı, vahşet hâlâ devam ediyor. Oradan kaçıp gelen mültecilerin çocukları var. Bu çocukları Avrupa Birliğiyle para için pazarlık konusu yapmayalım, Aylan Kurdilerin cesetleri bir daha sahile vurmasın, sahip çıkalım. Yine, cezaevlerinde çocuk mahkûmlar var. Gelin, devlet yurtlarında, özel cemaat yurtlarında kalan fakir fukara çocuklara kol kanaat gerelim, tacizcilerin insafına bırakmayalım. Bu tür olayların üstünü örtmek yerine kararlı bir şekilde üstüne yürüyelim, suçluları adalet önüne çıkaralım. Yurtların denetimi, bu özel yurtların denetiminde Bakanlık olarak aktif rol alalım diyorum.
Kısaca, ben, sağlık sistemiyle ilgili birkaç cümlemi paylaşmak istiyorum sizinle. Öncelikle, hasta ve koruyucu hekimliğe önem vermeliyiz. Sağlığa ayrılan bütçenin yüzde 45'i Kamu Hastaneleri Kurumuna yani sağlık hizmeti üretmeyen sadece yöneticilere veriliyor. Sağlık hizmeti alımında vatandaşın cebinden yüzde 75 çıkıyor. Halk Sağlığı Kurumunda en düşük pay birinci basamak sağlık hizmetine ayrılıyor. "Birinci basamak sağlık hizmeti" dediğimiz koruyucu sağlık hizmetidir. Koruyucu sağlık hizmeti, Bakanlığın en asli görevidir. Ülkede yaşayan herkesin yararlanabileceği eşit, parasız, ulaşılabilir, nitelikli ve ana dilinde sağlık hizmeti sunulmalıdır. Sağlık hizmetlerindeki prim uygulamasına son verilmeli; ilave ücret, katkı, katılım payı gibi cepten ödemeler kaldırılmalı; döner sermaye, performansa dayalı ücretlendirme, yalın üretim gibi kâr odaklı uygulamalara son verilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Tüm çalışma yaşamında olduğu gibi sağlık alanında da taşeronlaştırmaya, güvencesiz istihdama, esnek çalışmaya, angaryaya son verilmelidir. En fazla taşeronlaşma Sağlık Bakanlığındadır, bunu bilginize sunuyorum.
Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)