| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 6'ncı Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 11.12.2016 |
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Değerli milletvekilleri ve bizi izleyen halkımız, Meclis çalışanları; herkesi saygıyla selamlıyorum.
Ben Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı, ÖSYM bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Ancak, bu konuya geçmeden önce, bugün Mevlit Kandili. Başta tüm insanlık âleminin, Müslüman toplumun Mevlit Kandili'ni kutluyorum, barışa ve huzura vesile olmasını diliyorum.
Diğeri de dün gece İstanbul'daki bombalı saldırıda maalesef ölü sayısı giderek artıyor.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Şehit!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Büyük bir acı gerçekten ve bu acıları bir daha yaşamamak için bu Parlamentonun, siyasetin, biz parlamenterlerin kınamak dışında çok daha büyük sorumlulukları var. Bütün ailelere en içten duygularımla baş sağlığı diliyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Berkay'ın babasının bu sabah basın-yayın organlarında çıkan sözleri, tabii ki 79 milyonun, eminim, yüreğini dağladı yani bize yönelik, siyasete yönelik, hepimize yönelik diyor ki: "Sadece gidip mezarda dua okumakla, baş sağlığı dilemekle ya da çiçek bırakmakla bu iş çözülmüyor." Bu mesaj bize, başka hiç kimseye değil.
Gerçekten, şu anda, Türkiye'de 7 Hazirandan sonra başlayan ve çözüm sürecinin bitmesine denk düşen sürede çok büyük acılar yaşandı. Herkes bu acılardan nasibini alıyor; Diyarbakır da alıyor, Cizre de alıyor, İstanbul da alıyor, Ankara da alıyor, Hakkâri de alıyor. Ve bu ölümleri durdurmanın yolunu, Parlamentoda kınamak, acı duymak, acı paylaşmak dışında sorumluluğumuzu, siyasetin etkinliğini düşünmemiz lazım. Biz neyi eksik yapıyoruz, nerede yanlış yapıyoruz ve bu şiddet sarmalı gitgide daha fazla neden büyüyor? Bunu cidden çok güçlü bir şekilde düşünmemiz lazım.
Dünden beridir birçok istatistik çıktı; Ankara, Suruç, Diyarbakır, İstanbul, Sultanahmet'te olan patlamalarda ne kadar canı yitirdiğimize dair ve her patlamadan sonra, her olaydan sonra intikam naralarının nasıl atıldığına tanıklık ediyoruz. Bugün de aynı dil tekrar yaşama geçti. Bu intikam sözleri kesinlikle şiddeti durdurmuyor, toplumsal kutuplaşmayı azaltmıyor, bu ölümlerin olmamasına çare üretmiyor; başka bir dil kurmamız lazım ve bu dili de siyasetin bulması lazım. Bu topraklarda barışı, çözümü, eşitliği, kardeşliği, demokratik bir anayasayı inşa etmek, vücuda getirmek tam da bizlerin görevi.
Biz şu anda, gördüğünüz üzere, her konuşmamızda cezaevlerinde bulunan, rehin tutulan arkadaşlarımızın fotoğraflarını bırakıyoruz. İşte, şiddet nasıl artar, ölümler nasıl artar? Konuşma yasaklanınca, siyaset tıkanınca, demokratik siyaset kanalları kapatılınca. HDP'ye yönelik ya da diğer sivil toplum örgütlerine, gazetelere, derneklere yönelik saldırılar, kapatmalar arttıkça çözüm beraberinde gelmiyor, çözümsüzlük üretiliyor, daha fazla çözümsüzlük üretiliyor ve biz gerçekten böyle bir günde tam da bunu konuşmak zorundayız. Buradan çözüm sürecine yönelik mahkûm etme dilini ben de kürsüden mahkûm ediyorum, konuşmak lazım. Konuşmanın olmadığı yerde, sadece böyle büyük olaylarda değil, herhangi bir vakada, iki kişi arasındaki, komşular arasındaki tartışmada bile eğer iletişimleri kopmuşsa şiddet devreye girer; kan davaları, büyük ölümler, cinayetler... Konuşmanın bittiği, susturulduğu, susmanın egemen kılındığı, yasakların başladığı dönemlerde şiddet ve ölümler artar. Bu nedenle gelin hep birlikte bu ölüm sarmalını daha fazla büyütmeden çözüm yollarını birlikte arayalım. Hangimizin yakını yok İstanbul'da? Hangimizin oğlu, kardeşi, yeğeni, ablası, babası, annesi ya da bir akrabası yok özellikle İstanbul'da ya da Ankara'da? Herkesin yüreği hoplamadı mı? Hepimiz telefonlara sarılmadık mı? Herkesin bir ailesi, bir yakını, bir çevresi var ve bu acıları yaşatmamak bu Parlamentonun irade göstermesine bağlıdır. Bu iradeyi gösterme çağrısını en içten duygularımla ve düşüncelerimle yapmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, söz aldığım konu başlığına ilişkin de gerçekten-ÖSYM'ye dair- birçok tartışma, spekülasyon, gençlerin hayatını karartan, sonuçları değiştiren birçok gazete haberi yorum ve gerçek bilgiler kamuoyunda yayılıyor. Bu yıl, 2016 yılında yaklaşık 445 milyon ÖSYM bütçesi, 2017 yılı için 438 milyon olarak öngörülmüş. Bu bütçe merkezî yönetim bütçe toplamının yüzde 0,06'sına tekabül ediyor. Bu oran daha önceki bütçede yüzde 0,08'di yani yüzde 0,02'lik bir gerileme var. ÖSYM bütçesinin yarısından fazlası, yüzde 53,3'ü personel giderleri ve Sosyal Güvenlik Kurumuna devlet primi olarak gitmektedir. ÖSYM'nin düzenlediği sınavlara giren öğrenci sayısının her yıl arttığı hepimizin malumudur. 2017 ÖSYM bütçesinin azaltılması, sınav ücretlerinin daha da artacağına açıkça delalet etmekte ve işaret etmektedir. Bunun yolu bu adil olmayan, eşitlikçi bir yaklaşım içermeyen ÖSYM sistemini kaldırmak ve sınavsız bir eğitim sistemi oluşturmaktır. Gerçekten, ÖSYM özellikle öğrencilerin, gençliğin, sınavlara giren öğrenci ailelerinin ve bir bütün olarak eğitim camiası ve toplumun gözünde meşruluğunu yitirmiş bir kurumdur. Bu, özellikle sansasyonel sınav soruları Türkiye'de gündemden hiç düşmemektedir. Sınavdaki kopya iddiaları, iptal edilen sınav soruları sorgulamayı daha da büyütmekte ve güçlendirmektedir. En son kopya skandalı 13 Temmuz tarihli olup gazetelerde yoğunca işlenen bir skandaldır.
Yine, paralel devlet yapılanmasının, Fetullahçı örgütün ÖSYM sınav sistemine nasıl müdahale ettiği, kaç yıl soruları çaldığı konusunda yığınla bilgi, belge, soruşturma evrakları dosyalarda birikmiştir. Gerçekten bu konuda hükûmet yetkilileri de iktidar yetkilileri de ve büyük büyük iddialarla böyle televizyonlarda canlı yayınlarda sipariş edilen bilgileri kamuoyuna yayan şahsiyetler de bu Fetullahçı yapının ÖSYM'ye nasıl müdahale ettiğini her gün açıklamakta ve devlet kadrolarına, hangi fakültelere, hangi üniversitelere nasıl yerleştirildiklerini zaten ilan etmektedir. Yakında çıkacak iddianamelerde bunlara ilişkin deliller de hepimizin daha çok bilgisine ve okumasına açılacaktır. Mesela bir iddiaya göre -iddia olmaktan geçti gerçi- on bir yıl boyunca ÖSYM'nin tüm sınav sorularının çalındığı söyleniyor. Bu çok ciddi bir şeydir değerli arkadaşlar. Yıllarca okuyan, üniversite sınavlarına hazırlanan, hem de böyle ayrımcı bir eğitim sisteminde, ana dilde eğitimin yasak olduğu, sokağa çıkma yasağı olan bölgelerde, Kürt illerinde aylarca öğrencilerin okula gidemediği, dershaneye gidemediği, mesajlarla öğretmenlerin merkeze çekildiği bir ortamda zaten sınav adil değil; zaten özel ders alan, dershaneye giden, kolejde okuyanla Hakkâri'de, Diyarbakır'da bir köyde okuyan öğrenci eşit hak ve olanaklara sahip değil; bir de üstüne üstlük böyle sınav sorularını çalmak, kopya iddiaları, hele hele kimya sorularında ve Almanca sorularındaki spekülasyonlar artık bu sınava güvenilirliği sıfıra indirmiştir. Bu sistemin baştan sona düzenlenmesi gerekmektedir. Yapbozlarla, eğitim alanındaki değişikliklerle eğitime hiçbir çare ve çözüm bulunamamıştır. Bugün, eğitim ortamı, eğitim emekçilerine yönelik yine bir kıyımla karşı karşıyadır. Öğretmenler ihraç edilmekte, tutuklanmakta; öğrenciler bile, lise öğrencileri bile, işte İstanbul Kadıköy Lisesinde ne tür muamelelere maruz kalıyorlar, hepimizin gözü önünde cereyan ediyor. Böyle bir ortamda Kürt illerinde sınavdaki başarı oranının düşüklüğü kimseyi şaşırtmasın. Okulların karakola dönüştürüldüğü bir ortamda aynı düzeyde bir başarı beklenemez. Türkiye'deki tüm öğrenciler bizim için aynı düzeydedir, daha doğrusu aynı özgün ve eşit yaklaşımı göstermezsek bu başarıyı asla yakalayamayız diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.