GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 6'ncı Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:37
Tarih:11.12.2016

HDP GRUBU ADINA İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, dün İstanbul'da gerçekleşen saldırıyla yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Ayrıca, bugün Mevlit Kandili. Tüm İslam dünyasının Mevlit Kandili'ni kutluyor, kandilin tüm insanlığa barış ve huzur getirmesini diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Geçtiğimiz hafta PISA 2015 raporu açıklandı. PISA sonuçlarına göre, Türkiye 70 ülke arasında fen alanında 52'nci, matematik alanında 49'uncu ve okuma alanında da 50'nci oldu. Sonuçlar geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında, Türkiye'nin 2003'teki puanlarının gerisine düştüğü görülmektedir. 2003'te ülke ortalaması 434 olan fen puanı 425'e; 423 olan matematik puanı 420'ye ve 441 olan okuma puanı 428'e gerilemiştir.

Diğer bir ifadeyle, AKP iktidarları döneminde eğitimde nitelik ileri gitmemiş geriye sarmıştır. Maalesef bu puanlar ülkenin batısından doğusuna, merkezinden kırsalına gittikçe daha da düşmektedir. PISA sonuçları, AKP'nin on dört yıllık eğitiminin de ciddi bir göstergesidir ve karnesidir. Bugün tüm eğitimcilerin, bu alanda uzman ve akademisyenlerin ortaklaştığı bir nokta varsa o da bu tablonun sorumlusunun öğrenciler değil, siyasi iktidarın eğitim politikalarıdır.

Sayın Bakan yaptığı açıklamada, PISA'nın yaptığı değerlendirmede hata olduğunu ifade ediyor, eğitimde şu an çok da iyi bir noktada olduğumuzu belirtiyor. Tabii, Sayın Bakan bu iddiasını bir adım daha ileriye götürerek ülkemize yönelik dış mihrakların işi de diyebilmektedir ve diyebilir. Kimsenin gerçeği eğip bükmesine gerek yok.

Bakana sormak istiyorum: 80 milyonluk nüfusumuz var. Bunun yarısından fazlası genç ve dinamik nüfus. Olimpiyat sonuçlarından şu ana kadar kaç madalya aldık? Bugün dünyada öncüsü olduğumuz kaç teknolojik buluş vardır? Sayın Bakan, eğer eğitim bilimsel, laik, demokratik, çoğulcu, özgürlükçü bir içerik yerine tekçi, cinsiyetçi, merkezî, militarist, milliyetçi ve şoven içerikle donatılıyorsa; öğrenciler sınıflarına, cinsiyetlerine, renklerine, dillerine, inançlarına, etnisitelerine göre sürekli olarak ayrıştırılıyor ve bu farklılıklar üzerinden derin eşitsizlikler yaratılıyorsa; kamusal, parasız eğitim tasfiye edilerek eğitim sermayenin ve belli cemaatlerin cirit attığı bir alan hâline dönüştürülüyorsa; eğitim emekçileri fikirlerine, kimliklerine, sendikal aidiyetlerine göre ayrıştırılıyor, muhalif ve demokrat eğitim emekçileri üzerinde mobbing uygulanıyorsa; eğitimde siyasal kadrolaşma almış başını gitmişse; öğretmenlik ucuz ve güvencesiz bir mesleğe dönüştürülmüşse; öğrencilerin kimlikleri, dilleri, inançları eğitim sisteminin dışına itilmişse, yasaklanmışsa; eğitimde ortaklaşma, paylaşma, kendini, toplumunu, doğasını keşfetme ve barış içinde yaşama ilkeleri yerine çocuklarımızın tüm eğitim hayatını amansız bir rekabet içerisine sokan sınavlar eğitim sisteminin merkezine yerleştirilmişse; eğitsel tüm kararlar bir iki kişinin iki dudağı arasına bırakılmışsa maalesef sonuç kaçınılmaz olarak bu şekilde olacaktır.

Sokrates'in eğitime dair bir sözünü hatırlatmak isterim. Sokrates "Eğitim bir kıvılcımla ateş yakmaktır, boş bir kabı doldurmak değildir." demektedir, ki bunu iki bin beş yüz yıl önce Atina'da söylemiştir. AKP'nin amacı öğrencileri aydınlatmak değil, aynen John Locke'un dediği gibi, "tabula rasa" yani öğrenciyi boş levha olarak görüp onun kafasının içini istediği şekilde doldurmaktır.

Değerli milletvekilleri, 2016 eğitim bütçesi önceki yıllardaki bütçenin kopyası sayılabilecek bir anlayışla, eğitim sistemi ve yükseköğretimin en temel ihtiyaçlarını görmezden gelen, sadece zorunlu harcamaların dikkate alındığı bir içerikle hazırlanmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin yaklaşık yüzde 80'ini personel giderleri ve Sosyal Güvenlik Kurumuna devlet prim giderleri olduğu anlaşılmaktadır. 2002-2016 yıllarında Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan payın seyri, her fırsatta "Bütçeden en çok pay eğitime ayrıldı." diyenlerin halkı nasıl kandırdıklarının, eğitim bütçesi üzerinden gerçekleri nasıl çarpıttıklarının ispatı niteliğindedir. Okul öncesinden yükseköğretime kadar, bütün eğitim kademelerinde bütçeler sadece zorunlu harcamalar için kullanılmakta, devletin bir eli sürekli öğrencilerin ve velilerin cebine uzanmaktadır. Kamu kaynaklarını özel okullara aktarma konusunda son derece bonkör davranan siyasi iktidar, sıra devlet okullarında yaşanan sorunlara gelince "Kaynak yok." yalanına sarılarak okulları kendi kaderleriyle baş başa bırakmaktadır. Bakana sormak istiyorum, neden her okulumuzun okul bileşenlerince yönetilen bir okul bütçesi yok?

Türkiye'de yıllardır bütçeden en fazla payın eğitime ayrıldığı propagandası yapılmasına karşın, bütçeden ayrılan payın ne kadarının çocuk ve gençlerimizin nitelikli eğitim alması için harcandığını görmek için OECD verilerine bakmak da yeterlidir. Sayıştayın MEB raporuna göre, 2015 yılı bütçesinden MEB'e ayrılan toplam ödenek 62 milyar 248 bin TL'dir fakat yıl sonunda gerçekleşen ödenek ise 42 milyar 640 milyon 460 bin TL'dir. 2015 bütçesinde öngörülen ödeneğin yaklaşık 18 milyarı eğitime harcanmamış ve bu ödenek nereye gitmiş, ne olmuş; akıbeti de belirsizdir. Dolayısıyla, bu durumun Bakan tarafından açıklığa kavuşturulması gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün içinde bulunduğumuz süreçte, eğitim politikaları müfredatı, örgütlenmesi, yönetimi, donatımı, finansmanı başlı başına sorunludur. Ayrıca, eğitim emekçilerinden öğrencilere, eğitim sürecinin temel unsurlarının sayısız sorun alanı bulunmaktadır. MEB'in sorun alanlarına ilişkin bir konuşma yapmaya kalksak, sadece başlıkları sıralamak bile saatleri alır ama en önemli sorun alanlarına kısaca değinmek ve bu konuda Hükûmetin yarattığı yanılsamayı aşmak için dilimizin döndüğünce anlatmaya çalışacağız. Bunlardan ilki, eğitim öğretim çağında olup devletin ihmali ya da kasti tutumu sonucu yaşamını yitiren çocuklardır. Türkiye'de bir çocuk kırımı yaşanıyor. Kürdistan'daki savaş başta olmak üzere, aile şiddetinden çocuk işçiliğine, çocuk yaşta evlendirilmekten önlenebilir hastalıklara, beslenme düzensizliğinden insani olmayan koşulların yol açtığı kazalara kadar birçok nedenden dolayı çocuklar katledilmekte ya da öldürülmektedir. Daha geçtiğimiz hafta 12 canımızı Aladağ'da yine yanlış politika ve ihmaller sonucunda kaybettik. Çocukları korumayı tüm politikaların önüne koymak hepimizin asli görevi ve sorumluluğudur. Ne yazık ki bu koruma anlayışı Bakanlıkta gerçekleştirilmemektedir. Çocuk ölümleri, çocuk işçiliği, çocuk istismarı almış başını gidiyor, Bakanlıktan ses çıkmıyor. Bu konuları araştıran Gündem Çocuk kapatılıyor, Bakandan yine ses yok. Sayın Bakan Gündem Çocuk'un yaptığı çalışmaları hiç inceledi mi? Bu dernek neden kapatıldı? Çocuk işçiliğini, ölümlerini ve istismarını araştırdığı için mi bu dernek kapatıldı?

Değerli milletvekilleri, izninizle Cizreli bir çocuğun abluka sürecinde kullanmış olduğu şu ifadeleri sizinle paylaşmak istiyorum: "'Sokağa çıkmak yasak.' diyorlar, eve giriyoruz, havan toplarıyla öldürülüyoruz, sokağa çıkınca da keskin nişancılar tarafından öldürülüyoruz. Ne yapsak öldürülüyorlar, oysa ki sokak çocukların değil mi?" Bu ifadeler Kürt çocuklarının çığlığını, devlet eliyle yaşamdan izole edilmiş Kürt sokaklarının durumunu iyi bir şekilde açığa çıkarmaktadır ve bunu net bir şekilde anlatmaktadır. Son bir yılda Sur'da, Nusaybin'de, Dargeçit'te, Cizre'de, Silopi'de sokağa çıkma yasağı başladığında onlarca çocuk yaşamını yitirdi, yüzlerce okul tahrip oldu, on binlerce öğrenci okulsuz kaldı, yüzlerce öğretmen bölgeyi terk etti. İsmet Bey Savunma Bakanlığındaki günlerine dönüp okulların karakola dönüştürülmesine sessiz kaldı. Hükûmetin bu noktada yaptığını belirttiği telafi eğitimleri ve diğer uygulamalar yaşanılan kayıp ve travmaları anlatmaktan ve karşılamaktan çok uzak. En azından yaşanılanlardan etkilenen 8'inci ve 12'nci sınıf öğrencilerine bir defaya mahsus sınavsız geçiş hakkı verilmesini öngören girişimlerimiz ve kanun tekliflerimiz ne yazık ki cevapsız bırakıldı.

Bir diğer önemli sorun alanıysa, ana dilde eğitimdir. Çocuğun yurdu, imgelem dünyası, zihni, hayal gücü ana dildir. Eğitim ancak bunun üzerine inşa edilirse anlamlı olur. Sayısız bilimsel araştırma eğitimin çocuğun ana dilde başlamasının faydalarını sıralamaktadır. Bu nedenle çok sayıda uluslararası metin ana dilde eğitimin hayati önemine vurgu yapmaktadır. Gelişmiş birçok ülkede ana dilde eğitim için modeller geliştirilmektedir fakat Türkiye'de ana dilde eğitim hâlâ yasaklı. Devlet kendi topraklarındaki farklı dillerden korkmaya devam etmektedir. Bu nedenle Zarok dili kapatılıyor. Bu nedenle Diyarbakır'da tüm baskı ve engellemelere rağmen ana dilde eğitim vermeye çalışan Ferzad Kemanger okulu, Kürtçe konusunda çalışmalar yürüten KÜRDİ-DER kapatılıyor. Bu nedenle Kürtçe öğretmenlerinin ataması devede kulak kalıyor. Eksik ve yetersiz bulduğumuz Kürtçe seçmeli ders uygulamasının da önüne engeller çıkarılıyor.

Sayın Bakan, Kürtçe seçmeli derse geçen kaç öğrenci var? Bunu sormak gerekir. Kaç sınıf açıldı? Bakana sormak istediğimiz diğer önemli bir soru da, dillerin korunmasında eğitimin önemli bir yeri olduğunu belirtmektir. UNESCO'nun Tehlike Altındaki Diller Atlası'na göre, Türkiye'de 15 dil yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Değerli milletvekilleri, eğitimde sorun alanı teşkil eden önemli sorunlardan biri de liselerde yaşanan dönüşümdür. AKP iktidarı döneminde sayıları 2 kat artan dershaneler "paralelle mücadele" adı altında kapatılıp özel okula dönüştürülmek istenirken bu durumu fırsata çevirmek isteyen Millî Eğitim Bakanlığı "temel lise" adı altında yeni tür bir özel lise oluşturmaya başlamıştır. Çok net söylemek istiyorum ki Sayın Bakan, temel lise eşittir öğrenci tacirliğidir, hiçbir pedagojik faydası yoktur. Sayın Bakan, fen liselerinin PISA sonuçlarında ilk sıralarda yer aldığını ifade ediyor. Sayın Bakan, siz, fen liselerine değil, imam-hatip liselerine yatırım yapmaktasınız, özel meslek liselerine yatırım yapıyorsunuz, öğrencileri istemleri dışında bu okullara gönderiyorsunuz. "Proje okulu" adı altında Türkiye'de kamusal nitelikte eğitimin mümkün olduğunu gösteren sembol okullar ortadan kaldırılıyor. Hiçbir neden yokken, sudan gerekçelerle kadrolar dağıtılıyor.

Liselerde yaşanan diğer tehlikeli bir durum da geçtiğimiz ay Genel Kurulda kabul edilen 405 sıra sayılı Kanun'du, bu kanunla çıraklık eğitiminin zorunlu ortaöğretim kapsamına alınmasıdır. Böylelikle çocuk işçiliği devlet eliyle yaygınlaştırılacak. Özel meslek liseleri ürettiği ürünleri satarak kâr amaçlı şirketlere dönüştürüldü. Çocuklarımız ise sermaye için ucuz iş gücüne dönüştürüldü.

29 Kasım 2016 tarihinde Adana'nın Aladağ ilçesinde bulunan bir kız öğrenci yurdunda meydana gelen yangında 11'i öğrenci olmak üzere toplam 12 kişi yaşamını yitirdi, 24 öğrenci de yaralandı. Aladağ'daki olay Hükûmet-cemaat ortaklığını tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Kamusal ve parasız olması gereken barınma hakkının nasıl cemaatlere peşkeş çekildiği ve bu alanlarda tam bir denetimsizliğin hüküm sürdüğü kamuoyuna bir kez daha yansıdı. İktidarın amacı gelecek için sağlıklı nesiller yetiştirmek değil, itaatkâr, sorgulamayan, biat eden nesiller yetiştirmektir. Eğitim, bilimsellikten ve laik eğitim anlayışından hızla uzaklaşmaktadır. Okullarda AKP'nin kendi siyasal İslam algısı üzerinden dizaynı hızla artarak kaygı verici bir boyuta ulaşmıştır. Özellikle 2010'dan sonra eğitim alanına yönelik düzenleme ve uygulamalarla yoğun bir kuşatmanın yaşandığını söylemek mümkündür.

Eğitim alanının temel sorunlarından biri de ataması yapılmayan öğretmenlerdir. Ataması yapılmayan öğretmenleri birçok kez dile getirmemize rağmen hâlen Türkiye'de 300 binin üzerinde ataması yapılmayan öğretmen bulunmaktadır. Bu sorunun da bir an önce çözülmesi gerekiyor ve zira bu sorun çözülmediği takdirde büyük bir problem olarak Türkiye'nin gündemini meşgul etmeye devam edecektir.

Mevcut öğretmenler üzerindeki siyasal baskılar her geçen gün daha da artmaktadır. Siyasi iktidar yıllardır eğitim sistemini kendi dünya görüşü doğrultusunda düzenlemekte, bunu gerçekleştirmek için bir taraftan bütün kamu kurumlarında siyasal kadrolaşma operasyonları sürerken diğer taraftan özellikle EĞİTİM-SEN üyelerine yönelik soruşturma, sürgün ve cezalandırma uygulamaları giderek artmaktadır. Açığa alınan ve görevlerinden ihraç edilen EĞİTİM-SEN üyeleri görevlerine derhâl iade edilmeli, soruşturma, sürgün ve cezalandırma uygulamalarına da son verilmelidir. Darbe bahanesiyle 30 binden fazla öğretmen, haklarında hiçbir idari ve adli soruşturma yürütülmeden, sorumluluk ya da suçları somut delillerle ortaya konulmadan gece yarısı kararnameleriyle ihraç edildi, binlercesi açığa alındı. Sayın Bakan, bu isimler hangi kriterlere göre belirlendi? Yine bu süreç büyük bir fırsatçılıkla, darbe girişimi ve cemaatle hiçbir ilişkisi olmayan demokratik ve muhalif akademisyen ve eğitimcileri de kapsayacak şekilde genişletildi. Sendikal faaliyetlere katıldığı için, özellikle 29 Aralıkta iş bırakma eylemine katıldıkları için Kürt illerinde görevli yaklaşık 10 bin EĞİTİM-SEN üyesi ve 11.301 öğretmen açığa alındı. Göreve iade edilmeler olsa da hâlâ çok sayıda öğretmen açıkta, bu öğretmenler hakkında idari soruşturmalar yürütülüyor. OHAL KHK'leriyle 754 EĞİTİM-SEN üyesi öğretmen, ayrıca, "Bu suça ortak olmayacağız." başlıklı Barış İçin Akademisyenler Bildirisi'ne imzacı olan 83 öğretim üyesi de açığa alındı ve ihraç edildi.

15 Temmuz fırsatçılığıyla mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik uygulaması OHAL KHK'siyle hayata geçirildi. Öğretmen alımlarında mülakatla kadrolaşmanın önü açılırken sözleşmeyle öğretmenlik mesleği güvensizleştirilmektedir. Mülakatlarda adaylara sorulan sorular Hükûmetin bu konudaki amacını açığa çıkarır niteliktedir. Ayrıca, cezaevlerindeki tutuklu öğrencilerin eğitim hakları ellerinden alındı, sınavlara girişleri engellendi. ÖYP'li öğretim elemanlarının da bir kalemde tüm hakları ellerinden alınıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurulu, 12 Eylül faşist cuntasının bu ülkeye yaptığı sayısız kötülüklerden sadece bir tanesidir. Her fırsatta darbecilerle mücadelenin öneminden bahseden AKP iktidarı, tarihin çöplüğüne atılması gereken 12 Eylül ürünü Yükseköğretim Yasası'nı yasakçı, baskıcı yeni araçlarla güçlendirerek korumaya devam etmektedir.Geçtiğimiz ay Mecliste yine AKP'nin kabul ettiği bu yasa tasarısıyla disiplin hükümleri hukuka aykırı biçimde öğretim elemanları için de genel hükümler olarak kabul edildi; suç olarak değerlendirilen fiil sayısında büyük bir artış gerçekleşti.

Sayın Bakan, özerk üniversitelerin demokratik toplumların güvencesi olduğu gerçeğinden hareketle üniversitelerimizi YÖK'e, OHAL'e ve diktatörlüğe teslim etmeyeceğiz, diyen bilim insanlarına kulak vermek zorundasınız. Haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç ettiğiniz, bu hukuksuzluğa karşı çıktığı için defalarca gözaltına aldığınız, hukuksuzluğunuzu her gün Yüksel Caddesi'nde durmadan, büyük bir dirençle haykıran bilim insanı Nuriye Gülmen'e kulak vermek zorundasınız. Ayrıca, yeni yapılan değişiklikle YÖK'teki mevcut rektör seçimleri de tamamen Cumhurbaşkanına bağlanarak orada da sınırlı sayıda gerçekleşen demokratik uygulamalar bu çerçevede de ortadan kaldırılmış bulunmaktadır ve üniversiteler tamamen antidemokratik, baskıcı, tekçi ve statükocu mekânlar hâline getirilmiştir.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle AKP iktidarının eğitim bütçesine karşı olduğumuzu belirtiyorum. Sözlerime son verirken, 4 Kasım günü siyasi bir operasyonla, tamamen darbe yöntemiyle, şu anda rehin tutulan eş genel başkanlarımız ve milletvekillerimize ithafen Sezai Karakoç'un dizeleriyle sözlerime son vermek istiyorum.

"Onlar sanıyorlar ki biz sussak mesele kalmayacak / Hâlbuki biz sussak tarih susmayacak / Tarih sussa hakikat susmayacak / Onlar sanıyorlar ki bizden kurtulsalar mesele kalmayacak / Hâlbuki bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar / Vicdan azabından kurtulsalar tarihin azabından kurtulamayacaklar/ Tarihin azabından kurtulsalar Allah'ın gazabından kurtulamayacaklar."

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Başarılar... (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.