GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 6'ncı Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:37
Tarih:11.12.2016

CHP GRUBU ADINA METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün gece İstanbul Dolmabahçe'de gerçekleşen hain terör saldırısı sonucunda bu mübarek Mevlit Kandili gününde şehit düşen polislerimize ve yaşamını yitiren vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm Türkiye'ye başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Türkiye'de yıllardır bütçeden en fazla payın eğitime ayrıldığı propagandası yapılmasına karşın, Türkiye'de öğrenci başına yapılan kamusal eğitim harcaması miktarı OECD ortalamasının çok altındadır. OECD ülkelerinin ortalaması Türkiye'den ilkokulda 3 kat, ortaokulda 4 kat, lisede 2,8 kat, yükseköğretimde ise yaklaşık 2 kat daha fazladır. OECD ülkeleri içinde bütün eğitim kademelerinde sonuncu olan Türkiye, sadece ortaokul düzeyinde en yakın rakibi Meksika'dan 81 dolar farkla sondan 2'ncidir.

Şimdi de eğitimde Hükûmet olarak yarattığınız kalite kriterlerine bakalım Sayın Bakan. Maalesef, okuma alışkanlığımız Afrika'nın kabile devletleriyle neredeyse aynı düzeydedir. Örneğin, Almanya kişi başına günde yirmi altı dakika okurken, son araştırmalarda bunun yirmi üç dakikaya düşmüş olması ülke için ciddi bir sorun teşkil etmiş ve Alman eğitim bakanı hakkında araştırma önergesi verilmiştir. Peki, sizce Türkiye kişi başına günde kaç dakika okumaktadır? Bizdeki durum içler acısıdır Sayın Bakan. Türkiye günde ortalama birdakika okuyor, yanlış duymadınız, bir dakika ve altı saat televizyon seyrediyor. Buna rağmen Sayın Bakan televizyonlara çıkıp "Eğitimimiz gayet iyi." diyebiliyor.

Değerli milletvekilleri, toplam yükseköğretim bütçemiz 25,6 milyar Türk lirası yani 7,5 milyar dolar, 750 milyar dolarlık millî gelirin yüzde 1'ine tekabül ediyor. Peki, bu 7,5 milyar dolar 108 devlet üniversitesine nasıl dağıtıldı, bir görelim: Bütçenin 1/3'ü büyük üniversiteler arasında pay ediliyor. İkinci 10 üniversite için üniversite başına ortalama 440 milyon TL bütçe ayrılıyor. Son 28 üniversite için de ancak 100 milyon Türk liranın altında bir bütçe ayrılıyor. Bütçenin aslan payı büyük üniversitelere ayrılıyor iken üniversiteler arası bir eşitlikten bahsetmek de mümkün olmuyor.

Üniversite bütçelerinin lisans üstünü, kaliteyi ve patenti özendiren yeni bir performans anlayışıyla gözden geçirilmesine, yeni kurulan üniversitelerin de ayrı bir geliştirme fonuyla desteklenmesine ihtiyaç vardır. Üniversitelerimizde ne yazık ki mali özerklik yoktur. Üniversiteler, öz gelir üretememektedir. 25,6 milyar Türk liranın ancak 2 milyar Türk lirası öz gelirdir.

Üniversitelerin gündeme dair hiçbir fikirleri de yoktur. "Üniversiteler nasıl olmalı?" sorusuna bile "Siz nasıl uygun görürseniz efendim." der hâle getirtilmişlerdir. Sadece malum sebeplerden 15 Temmuz için sayfalarına kınama mesajı koymuşlardır. Onun dışında, baktığınız zaman, üniversitelerin gündemle ilgili hiçbir lafının web sayfalarında olmadığını göreceksiniz.

Yurt dışı programlarla mezunlar desteklenmeli ve geliştirilmelidir. Uygulama ve proje odaklı çalışmalar ortaya konmalıdır. Doktora tezlerinin bir proje desteği olması sağlanmalıdır. ABD'de 2015 yılı doktora mezun sayısı 55 bini aşmış iken Türkiye'de bu sayı sadece 5 bindir. Bu fark neyle açıklanabilir? 150 bin akademik personelin yalnızca 75 bininin doktoralı oluşu da ayrıca dikkat çekici bir noktadır. Yıllık doktora mezun sayımız 10 binler seviyesinde olmalı ki Türkiye rekabetçi konumunu ve bölgedeki iddiasını sürdürebilsin. Doktoralı sayısının Türkiye'nin hedefleriyle örtüşmesi için kısa vadede 100 bin kişiye ulaştırılması planlanmalı ve bu artış konusu Türkiye için hayati olarak görülmelidir.

Sayın Bakan, Sayın YÖK Başkanı bu konuyla ilgili ne yapmaktasınız? Açıklamalarınızda bunları duymak isteriz.

Gelin bir de dünyadaki örnekleriyle yükseköğretime bakalım. Örneğin yükseköğretimde Türkiye, Fransa ve ABD'yi karşılaştıralım. Fransa, Fransız üniversite sisteminin temelini oluşturan büyük profesörlerin ders verdiği amfilerden vazgeçip bu dersleri İnternet üzerinden verme kararı aldı. Bu kararın alınmasında geç kalınmış olduğunu da Fransa Yükseköğretim Bakanının ağzından dile getiriyorlar. Fransa yükseköğretim sürecinin lisans halkasının önemi giderek azalıyor. Lisans önce üç yıla indirildi ardından sınıf dersleri İnternet üzerinden verilmeye başlandı. Zira üniversitelerin lisans aşamasının meslek veren süreçten olmadığını anladılar, yetişkin eğitimine yöneldiler. ABD'de ise lisans aşaması hâlâ dört yıl çünkü burada liseler Fransa'ya göre daha kötü durumda. Buna rağmen burada da lisans aşaması önemini yitiriyor. Örneğin Harvard'ı Harvard yapan lisansüstü çalışmalardır. Türkiye'de ise hâlâ, üniversite dendiğinde akıllara dört yıllık lisans aşaması geliyor. Yüksek lisans ve doktora hâlâ dikkate alınan bir eğitim aşaması değil maalesef. Peki yükseköğretimde gelişmiş ülkelerin kalitesini yakalayabilmek için ne yapmak gerekir? Özel ve kamusal kaynakları lisans aşamalarından lisans sonrasına kaydırmak, lisans sürecini hızlandırmak, dersleri lisans aşamalarında İnternet dersleri hâline getirmek, öğretim üyesi ve araştırmacı yetiştirmek için yurt dışına yandaş değil akıllı çocuklarımızı göndermek, gerekirse nitelikli yabancı hoca istihdamı sağlamak gibi başlıkların sorunu gidermede önemli adımlar olacağı kanaatindeyim. Burada açık şekilde masaya yatırdığımız tablo karşısında eğitim politikamızı siyasetin dışına alarak ivedilikle gözden geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bunu yapamazsak toplumsal olarak büyük bir çöküş yaşayacağız. Böylesi bir çöküşün, böylesi bir göçüğün altında kalacaklar ise hiç kuşku yok ki başta Sayın Bakan ve Hükûmet olacaktır. Biz de bu uyarma görevimizi yaparak Sayın Bakanı ve özellikle Millî Eğitim heyetini ve üniversiteleri son olarak uyarmak istiyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baydar.