Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 36 |
Tarih: | 10.12.2016 |
ALİ ATALAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dikkatinizi biraz daha spesifik, özgün bir konuya çekmek istiyorum, gerçi bağlantısı vardır konumuzla ilgili. Belki bazılarınız biliyordur, Millî Güvenlik Kurulunun son toplantısında Ezidilerin bilinen kadim yerleşim bölgesi Sincar'a yani Şengal'e yönelik gerekirse müdahale edilebileceğinden söz edilmiştir. Dün Sayın Dışişleri Bakanı, bugün de Sayın Savunma Bakanı demin aynı şekilde operasyonların yapılabileceğini ima ettiler.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, 3 Ağustos 2014 yılında IŞİD tarafından binlerce Ezidi'nin hunharca katledildiği ve binlerce kadın ve çocuğun da aynı şekilde kaçırılıp başına neler getirildiği hepinizce malum. Bu soykırım dünyayı harekete geçirmiş, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Parlamentosu gibi kuruluşlar bunu jenosit olarak tanımlamışlar.
Nadia Murad gibi, IŞİD elinden kurtulan bir Ezidi kızı Birleşmiş Milletler tarafından iyi niyet elçisi seçilmiş ve Avrupa Parlamentosu tarafından da Saharov Ödülü'ne layık görülmüştür. Ama nedense AKP Hükûmeti şimdiye kadar bu soykırıma yönelik herhangi eleştirel bir söz söylemiş değildir ve kınamış değildir. Konuyla ilgili Meclise kanun teklifi vermişiz, maalesef hâlen Komisyonda bekletiliyor, umarım yakın bir zamanda gündeme alınır ve kanunlaşır.
Doğrudur, Ezidiler kendi geleneksel direniş mazisine uygun ve saldırılara karşı savunmak amacıyla kendilerini örgütlemişler. Ayrıca, bu örgütlülük hem Irak Merkezî Hükûmeti tarafından hem de Kürdistan Bölgesel Hükûmeti tarafından da resmen tanınmış ve kabul edilmiştir. Bunun neresi kötüdür ve neresi tehlikelidir?
Bir Ezidi milletvekili olarak şimdi soruyorum ve net yanıt bekliyorum Hükûmetten: Ezidilerin size ne kötülüğü olmuş ve şu anda ne kötülüğü vardır? Gerek Osmanlı İmparatorluğu döneminde gerekse cumhuriyet tarihinde, yaşadıkları halklarla ve inançlarla birlikte barış içinde yaşamış, hiç kimseye zararı dokunmamıştır. Bilmiyorum acaba AKP'li milletvekillerinin bazıları biliyor mu, Türkiye'den Avrupa'ya göç eden, genellikle hâlen vatandaş olan 100 bine yakın Ezidi yaşamaktadır.
Bakın, bu zihniyetin ne kadar tehlikeli ve çağ dışı bir zihniyet olduğunu göstermek açısından yaşanmış iki örnek vermek istiyorum. Ezidilik Türkiye'de hâlen bir din olarak kabul edilmemektedir çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı bir rapor hazırlamış, Ezidilik bir din değilmiş. Sayısı, az önce dediğim gibi, 100 bini bulan kendi yurttaşının dinini kabul etmiyor ama ilginçtir, listede Taoizm ve Hinduizm vardır. Kürtçenin, Kürtçe dilinin tutanaklara "x" olarak geçmesi gibi Ezidilerin de kimlik hanesine "x" olarak yazılıyor. Yani "bilinmeyen" yani "dinsiz" anlamına gelecek bir işaret. İşte maalesef realitemiz budur; acıdır ama bir gerçektir. Bilinmeyen dil ve dinlerin yaşandığı, belki dünyada tek ülke biziz. Konuya ilişkin Diyanetten de maalesef hâlen cevap almış değiliz; yazı yazdık, dört aydır bekliyoruz. Umarım Sayın Bakan bu konuda yardımcı olur. Sayın Cumhurbaşkanının "Devletin dini olmaz." deyişi burada maalesef boşa gitmiştir.
Bir kere, böyle bir kurumun yani Diyanet İşlerinin kimin inancının, hangi inancın bir din olarak tanımlanacağına, din olup olmadığına karar verme yetkisi ve hakkı da yoktur. Laiklik bu devletin, soruyorum, neresinde kalmıştır?
Bakın, Ezidilik dini Irak'ta...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Atalan, teşekkür ederim.
ALİ ATALAN (Devamla) - Ben teşekkür ederim. Sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)