GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:36
Tarih:10.12.2016

MHP GRUBU ADINA ERKAN HABERAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerini açıklamak amacıyla huzurlarınızdayım.

Değerli milletvekilleri, 20 Temmuzdan bu yana toplam şehit sayımız 946. 19 kişiyi Fırat Kalkanı Operasyonu'nda şehit verdik. 15 Temmuz darbe girişimi sırasında asker, polis, sivil, toplam 248 şehidimiz vardır. Hepsine, aziz şehitlerimizin her birine ayrı ayrı, gani gani rahmet diliyorum. Biz onlardan razıyız, onlar da bizden razı olsun diyorum.

Sayın milletvekilleri, Mete Han tarafından milattan önce 209 yılında kurulan Türk ordusu, Attila olmuş dünyayı titretmiş, Alparslan olmuş Anadolu'yu Türk yurdu yapmış, Yıldırım olmuş Avrupa'da at koşturmuş, Fatih olmuş çağ değiştirmiş, Mustafa Kemal olmuş yedi düvele karşı koymuştur.

Bizi yersiz yurtsuz, yarınsız bırakmayan, bin yıllık kardeşliğimizi ayrı düşürmeyen, gökyüzümüzü bayraksız, Türklükle yoğrulan yurdumuzu çaresiz bırakmayan, milletten aldığı güç ve yetkiyle şanlı Türk Bayrağı'nı sonsuza dek dalgalandıracağına inandığımız kahraman Mehmetçik'imize, Özel Harekâtın kahraman yiğitlerine buradan selam olsun derim.

Sayın milletvekilleri, Türkiye bugün iç ve dış güvenlik sorunlarının her geçen gün ağırlaştığı, komşu ülkelerde yaşanan vahim gelişmelerin millî güvenliğimiz üzerindeki olumsuz etkilerinin yeni boyutlar kazandığı ve etrafımızdaki husumet çemberinin giderek daraldığı karanlık bir dönemden geçmektedir. İçinde bulunduğumuz coğrafya etnik ve mezhep ayrılıkları temelinde husumetlerin körüklendiği, iç savaşların yaşandığı, kanlı terör örgütlerinin at oynattığı, ülkelerin toprak bütünlüklerinin parçalandığı, siyasi yapıların yıkıldığı, ayrışma, bölünme ve çatışma dinamiklerinin harekete geçtiği ve her alanda istikrarsızlığın hüküm sürdüğü sorunlu bir coğrafyadır.

İç savaş şartlarının yaşandığı iki sınır komşumuz Irak ve Suriye'deki gelişmeler Türkiye'yi çok ciddi millî güvenlik tehditleri ve tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır. Bugün karşımızdaki tablo her yönüyle endişe vericidir. Bugün, Türkiye bir terör sarmalı içine alınmıştır. Tarihin en kanlı üç terör örgütü PKK/PYD-IŞİD ve FETÖ'nün çok yönlü saldırısı altındadır. PKK'nın terör saldırıları tırmanmıştır. IŞİD, Türkiye'nin içinde de terör eylemi yapma potansiyelini kazanmıştır. FETÖ, devlet ve toplum hayatımızı habis bir kanser uru gibi sarmıştır. Bu üç melanet odağına karşı içeride ve dışarıda amansız bir mücadele yürütülmektedir. Türkiye'nin varlığını ve geleceğini hedef alan tehdit ve tehlikeler karşısında herkesin Türkiye'nin bir beka sorunuyla karşı karşıya olduğunun bilinciyle hareket etmesi millî bir zorunluluk olarak görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, Irak ve Suriye'de yaşanan gelişmelerin Türkiye'nin millî güvenliği için oluşturduğu tehlike, tehdit ve riskler şu 3 ana başlık altında ele alınmalıdır: Birincisi, Irak ve Suriye kökenlidir. İkincisi, bu iki komşu ülke topraklarında Türkiye'ye düşman yeni siyasi oluşumlardır. Üçüncüsü de Irak ve Suriye'deki Türkmen kardeşlerimizin varlığı ve geleceğini tehdit eden gelişmelerdir.

Önce Irak'ı ele almak gerekirse, PKK terör örgütü Kuzey Irak'ı Türkiye'ye karşı bir saldırı üssü olarak kullanmayı sürdürmektedir. PKK, Barzani'nin sayesinde Kuzey Irak'ta serbestçe at oynatmaktadır. Bununla da yetinmeyen terör örgütü, Irak'taki varlığını Barzani'nin bölgesinin dışına yaymaya başlamıştır. Önce Musul'un batısında, Irak-Suriye sınırındaki Sincar bölgesine yerleşmiştir; Kerkük, Musul ve civarındaki Türkmen yerleşim birimlerine de sızma çabası içine girmektedir. Burada karakollar açmakta, paçavralarını dalgalandırmaktadır. Sincar bölgesi maalesef ikinci Kandil olma yolundadır. Iraklı Türkmenler, Kerkük, Musul, Telafer ve Tuzhurmatu'da PKK tehdidine açık hâle gelmişlerdir.

Irak'ta PKK terör tabanının tedricen genişletilmesinde Barzani'nin yanı sıra, Irak Merkezî Hükûmeti ve Şii milisler de terör örgütüne yardımcı olmaktadırlar. Barzani'nin Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürt devleti kurma aşamasına gelmesi Türkiye için olduğu kadar bölgede güvenlik ve istikrar için de ciddi bir tehdittir. Barzani'nin nihai amacı, Irak, Suriye, İran ve Türkiye'yi içine alacak dört parçalı büyük kürdistandır. İlk adım Irak'ta atılacak, sonra sıra Suriye'nin kuzeyinde, PKK'nın maşası PYD'nin otonom bölgesine gelecektir, bundan sonra da istikrarsızlaştırılmış Türkiye'nin güneydoğusuna göz dikilecektir. Amaçları budur, planları budur, yol haritaları budur. Bu gerçeği artık herkes görmeli, Barzani'nin gerçek emellerini çok iyi anlamalıdır. Barzani, bağımsız devlet yolunda adım adım ilerlemekle kalmamış, 2003 yılından beri kuzeydeki otonom bölgesinin sınırlarını sistemli çabalarla genişletmiştir. Bugün geldiğimiz noktada, Irak Anayasası'na göre 40 bin kilometrekare olan Barzani bölgesi, 71 bin kilometrekareye çıkmıştır. Tekrar ediyorum: Irak Anayasası'na göre 40 bin kilometrekare olan Barzani bölgesi, 71 bin kilometrekareye çıkmıştır.

Önce Kerkük'ü ele geçirmiş, bu tarihî Türkmen şehrinin nüfus yapısını değiştirmiş, buraya dışarıdan Kürt nüfus iskân etmiştir. Açıkça söylemek gerekirse Kerkük'e zoraki el koymuştur. Bununla da kalmamış, Musul'un bazı ilçelerini de Kürt bölgesine katmıştır. Şimdiki amacı da Musul IŞİD'den temizlendikten sonra şehri ikiye bölmek ve Musul'un Dicle Nehri'nin doğusunda kalan bölümünü Kürt bölgesinin içine almaktır.

Barzani'nin değişmeyen stratejik hedefi, Kerkük'ün başkent olacağı Irak bağımsız Kürt devletini kurmaktır. Bunun için siyasi konjonktürün tüm unsurlarıyla oluşmasını beklemektedir. Geçtiğimiz hafta Barzani'nin sözcülerinin bağımsız devlet kurulması konusunda Irak Merkezî Hükûmetiyle resmî görüşmelerin başladığını açıklaması herkes için, özellikle Türkiye Cumhuriyeti için uyarıcı olmalıdır.

Bu gerçekler ortadayken Türkiye'nin Barzani'yi Irak'ta tek meşru muhatap olarak görmesi, bu peşmerge reisini melun emellerine adım adım hayata geçirmekte maalesef cesaretlendirmiştir. Hükûmetin Barzani'nin Türkiye'de resmî temsilcilik açma talebini olumlu karşıladığı yolunda medyada yer alan haberler bu bakımdan endişe verici olmuş, Türk milletini fazlasıyla üzmüştür.

Iraklı Türkmenler bugün çaresiz ve ümitsiz bir şekilde yaşam savaşı vermektedirler. Savunmasız Türkmenler, Barzani'nin yanı sıra, PKK'nın, İran yanlısı Şii milislerin ve IŞİD'in baskısı, zulüm ve tehdidi altındadırlar. Bağdat Hükûmeti, Türkmenleri yok saymaktadır. Yurtlarından zorla sürülmüşler, ezilmişler ve katliamlara uğramışlardır. Güvenli bir bölgeleri yoktur. Organize bir savunma güçleri de bulunmamaktadır. Türkmen coğrafyası parçalanmış, Türkiye'yle bağları kopmuştur. Türkmenler arasında Sünni-Şii bölünmesi derinleşmiş, içlerinde çatışma riski artmıştır.

Yalnız bırakılan, kendi kaderlerine terk edilen Türkmenlerin millî varlığı, millî kimliği ve güvenliği ölümcül bir tehdit altındadır. Tek güvenceleri Türkiye ve büyük Türk milletidir ancak ne yazık ki Türkiye'nin de tutarlı, etkili ve kapsamlı bir Türkmen politikası yoktur. Irak'ta bu vahim gelişmeler yaşanırken Türkiye'nin bu komşu ülkedeki siyasi-askerî denklemden dışlanmak istediği de görülmektedir. Türkiye'nin Bağdat Hükûmetiyle ilişkileri kopma noktasına gelmiştir. İran, bölgedeki nüfuzunu ciddi bir biçimde artırmıştır. Musul operasyonu ve Başika kampı krizleri, Türkiye'ye karşı oluşan cephenin göstergeleri olmuştur. Türkiye, Musul operasyonundan dışlanmıştır. Başika krizi şimdilik soğumaya bırakılmış ancak sorun kalıcı bir çözüme kavuşturulamamıştır.

Musul ve mücavir bölgelerin IŞİD'den temizlenmesi sonrası mezhep çatışmaları çok ciddi bir risk olarak karşımızdadır. Bundan en çok zarar görecek olan da Şii milislerin tehdidi altında olan Musul, Telafer ve Tuzhurmatu'daki Türkmen kardeşlerimiz olacaktır. Irak Hükûmetinin, İran yanlısı Haşdi Şabi milislerini, Irak Silahlı Kuvvetleri'nin resmî bir parçası olarak kabul etme kararı, bu konuda endişeleri artıran bir unsurdur.

Türkiye'nin bu konudaki endişe ve hassasiyetleri başlıca şu noktalarda toplanmaktadır: Musul demografik yapısının değiştirilmemesi; Şii milislerin Sünnilere karşı kıyıma girişmesinin önlenerek mezhep çatışmasının önünün kesilmesi; Musul'dan başlayarak batıya doğru, Irak, Suriye sınırına kadar olan bölgede Irak nüfusunda bir Şii kuşağı, koridoru oluşturulmaması; PKK'nın, en batıdaki Sincar'dan Musul'a doğru nüfuz bölgesini genişletmesinin önlenmesi; IŞİD sonrası Musul'un yönetiminin bölge halkına bırakılması; özellikle Telafer'deki Türkmenler arasında bir çatışma ortamının ortaya çıkmasına mâni olunması; bu bölgedeki Sünni Türkmenlerin Şii milisler tarafından katledilmesinin, göçe zorlanmasının önlenmesi. Bugün sahadaki fiilî durum, siyasi-askerî denklem esas alınırsa Türkiye'nin bu hedeflerden uzakta olduğu görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin Suriye politikasında iç savaşın başlaması sonrası çok ciddi değerlendirme hataları yapılmıştır. Yığınla yapılan bu hatalar Türkiye'ye terör olarak dönmüş, iç ve dış güvenlik sorunları olarak dönmüş, mülteci akını olarak dönmüş, uluslararası camiada imaj ve itibar kaybı olarak dönmüş, Türkiye'nin Batılı ülkeler ve Rusya'yla ilişkilerinde yeni gerginlik unsurları olarak dönmüş, iç bölünme ve kutuplaşma olarak dönmüştür. Türkiye çok ama çok ağır bedeller ödemiştir.

Bugün gelinen noktada Suriye'deki gelişmeler de her yönüyle endişe verici bir seyir izlemektedir. Suriye'den kaynaklanan IŞİD ve PKK terör tehdidi Türkiye için çok ciddi bir millî güvenlik sorunudur. PKK Kuzey Irak'tan sonra Suriye sınırımızın güneyine de maalesef yerleşmiştir. PKK'nın Suriye kolu PYD/YPG'nin sınır bölgesinde üç kantonuyla Türkiye'ye ikinci saldırı cephesi açılmıştır. Terör örgütü bu kantonları birleştirip kesintisiz terör koridoru oluşturma hedefinden maalesef vazgeçmemiştir. Bu üç kanton ileride Suriye bağımsız Kürt devletine dönüştürülecektir, plan budur.

PKK ve PYD Suriye'de Amerika'nın IŞİD'e karşı stratejik ortağı ve kara gücü hâline gelmiştir. Amerika PYD'yi terör örgütü olarak görmemektedir. Başta Amerika olmak üzere Batılı ülkeler PYD'ye silah ve lojistik desteği vermeyi sürdürmektedir. PKK ve PYD bu şekilde uluslararası meşruiyet kazanma yolunda ciddi bir mesafe almıştır. Burada hemen araya bir anekdot, bir fıkra sokayım: Temel uçağa binmiş, bakmış, İngiliz, Alman, Fransız, Amerikalı, Rus, "Ya, kardeşim, bu ne, her fıkrada karşıma çıkıyorsunuz." demiş. Şimdi, bu İngilizler, Amerikalılar, Avrupa Birliğinin temsilcileri ve Ruslar da maalesef fıkra olmasa da gerçek hayatta hep karşımızda, Türkiye'nin altına ne zaman dinamit koyulmak istenirse bunları bir arada görebiliyoruz, Suriye'de ve Irak'ta olan da bugün bu.

Türkiye'nin Özgür Suriye Ordusu unsurlarıyla başlattığı Fırat Kalkanı Askerî Harekâtı'yla IŞİD sınır bölgemizden sökülüp atılmıştır ancak askerî operasyon nihai hedefine henüz ulaşmamıştır. Operasyonun El Bab yönünde tıkandığı görülmektedir. Bunun başlıca nedenlerinin, Amerika'nın bu harekâta karşı mesafeli durması, Rusya'nın operasyona hava desteği konusunda isteksiz davranması ve Türkiye'den harekâtın Beşar Esad'ın devrilmesini amaçladığı yolundaki beyanları olduğu anlaşılmaktadır. Bu engelin aşılıp El Bab'ın IŞİD'den temizlenmesi sonrası Cerablus, El Bab, Azez, Mare hattında terörden arındırılmış 5 bin kilometrekarelik güvenli bölge oluşturulabilecek ve PYD'nin üç kantonu güneyden birleştirmesi önlenmiş olacaktır. Türkiye'nin bundan sonra öncelikli amacı PYD'nin Fırat'ın doğusuna çekilmesini sağlamak olacaktır. Bunun için de Menbiç'in PYD'den temizlenmesi gerekecektir. Bu vesileyle tekrar Suriye topraklarında teröre karşı savaşıp 19 tane şehit veren kahraman askerlerimizin başarılarının duacısı olduğumu belirtmek isterim. Aziz şehitlerimize tekrar tekrar Allah'tan rahmet dilerim. Yüce Rabb'im hepsinden razı olsun.

Suriye iç savaşından en fazla zarar görenlerin başında Suriyeli Türkmenler gelmektedir. Türkmen kardeşlerimiz üçlü ateş kıskacı içine sıkışmıştır. Suriye rejim güçleri, IŞİD ve PKK-PYD teröristlerinin saldırıları altında yaşam savaşı vermektedirler. İran ve Hizbullah milislerinin desteklediği Esad güçleri, karadan ve havadan Türkmenleri vurmaktadırlar. Türkmenler Rus hava unsurlarının da hedefindedirler. Buradaki amaç, Türkiye sınırlarının güneyinden başlayarak Halep, Şam, Lazkiye hattını Türkmenlerden temizlemektir. PKK'nın ilan ettiği üç kantonda yaşayan Türkmenler de yurtlarından sürülmüşlerdir. Bölgenin demografik yapısı zorla değiştirilmiş, Türkmenlere karşı etnik temizlik boyutlarına ulaşan katliamlar yapılmıştır. IŞİD de işgal ettiği bölgelerdeki Türkmenlere kıyım yapmıştır. Suriye Türkmenleri kaderlerine terk edilmiştir. Türkiye gerektiği ölçüde, maalesef, yanlarında olamamıştır. Bugün Halep, Hama, Humus, Lazkiye ve Bayır Bucak Türkmenleri hayatta kalmak için son direniş içindedir. Türkiye, bütün imkânlarıyla Türkmenlerin yalnız olmadıklarını göstermelidir. İç savaş sonrası Suriye'de yeni bir siyasi mimari oluşturulacaktır. Bu kapsamda, Türkiye için hayati önem taşıyan konular, Kuzey Suriye'de otonom bir PKK bölgesi oluşturulmaması ve Türkmenlerin hak ve hukuklarının anayasal teminat altına alınmasıdır. Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması Türkiye için, bölgesel barış ve istikrar için hayati önem taşımaktadır. Suriye'de üniter siyasi yapıya dönüş imkânı kalmamış görünse de en azından ülkenin parçalanmaması için her çaba sarf edilmelidir. Suriye'deki siyasi mimarinin ileride bağımsız devletçiklere dönüşecek gevşek ve kaygan bir zeminde şekillenmemesi önemlidir. Bu kapsamda, Suriyeli Türkmenlerin yeni siyasi mimaride dışlanarak diğer etnik grupların insafına terk edilmemesi için Türkiye her imkânı kullanmak zorundadır. Türkmenlerin ikinci sınıf azınlık sayılması da düşünülemeyecektir. Yeni siyasi mimaride Türkmenlerin güvenliklerinin teminat altına alınmasını ve anayasal haklardan tam ve eşit olarak yararlanmalarını sağlamak Türkiye'nin, Türkiye Cumhuriyeti'nin öncelikli hedefi olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yakın coğrafyamızda yaşanan gelişmeler ve içinde bulunulan durum için yaptığımız ufuk turu, Türkiye'nin bir ateş çemberinden geçtiğini ortaya koymaktadır. Türkiye'nin bu gelişmeler karşısında sessiz ve tepkisiz kalması, olayları akışına bırakması düşünülemeyecektir. Millî güvenliğimiz için gerekli her önleyici, caydırıcı ve zorlayıcı tedbiri almak ve bu konuda etkili bir stratejiyi uygulamaya koymak artık millî bir zorunluluk hâline gelmiştir. Bu stratejinin üç temel ayağı olması gerekmektedir. Irak ve Suriye topraklarının Türkiye için güvenlik tehdidi oluşturmaktan çıkarılması birinci önceliğimiz olmalıdır. Türkiye, sınırlarımız ötesinde yuvalanan terör unsurlarının tasfiyesi için uluslararası hukuktan kaynaklanan bütün haklarını sonuna dek kullanmalıdır. Aynı şekilde, Irak ve Suriye sınır bölgemizde Türkiye'ye düşman terörist oluşumların önlenmesi de hayati önemdedir. Türkiye'nin toprak bütünlüğünü ve millî birliğini hedef alan bu tür oluşumlara karşı her tedbiri alma kararlılığımız hiçbir kuşkuya yer verilmeyecek şekilde ortaya konulmalıdır.

Bu stratejinin üçüncü boyutu da Irak ve Suriye'deki Türkmenlerin millî varlıklarının, millî kimliklerinin, siyasi hak ve hukuklarının korunması için etkili bir Türkmen politikasının oluşturulmasıdır. Türkiye, Irak ve Suriye Türkmenlerinin hakkını, hukukunu ve varlığını korumak için hukuki, siyasi, ekonomik, kültürel, insani yardım ve askerî boyutları olan kapsamlı bir Türkmen politikası belirlemelidir. Mevcut şartların imkân verdiği ölçüde bu programın hayata geçirilmesinin adımlarının atılmaya başlanması gerekmektedir. Türkiye'nin bu amaçlar için fiilî askerî güç kullanımını ve etkili yaptırımlar uygulamasını da içeren kapsamlı bir caydırıcılık stratejisi uygulaması bir beka sorunu hâline gelmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi, Hükûmetin bu konuda geliştireceği stratejinin ve alacağı tedbirlerin sonuna kadar yanında ve arkasında olacaktır.

Milli Savunma Bakanlığı bütçemizin hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)