GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:36
Tarih:10.12.2016

HDP GRUBU ADINA DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Savunma Sanayi Müsteşarlığının bütçesi üzerinde söz hakkı almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, çözüm sürecinin Hükûmet eliyle bitirilmesinden bu yana tüm bakanlıklar Savunma Bakanlığının birer taşeronu gibi faaliyet yürütmektedir, bunu da belirtmek gerekir.

Bakın, aslında, çözüm sürecinin en güzel tarafı neydi biliyor musunuz, bizler burada, her platformda aslında fikirleri tartışabiliyorduk, konuşabiliyorduk. Aslında bir diyalog zemini yakalamıştık ama maalesef bu barış süreci için, müzakere süreci için "Baldıran zehri içtim." diyenler bu süreci elinin tersiyle ittiler, tekrardan savaş ve tekçi siyasete maalesef geri döndüler. Bugün o kadar trajik bir durumdayız ki barış istemenin kendisi suç sayılıyor ama "Asarım, keserim, yıkarım, öldürürüm." diyenler birer vatansever olarak da karşımıza çıkıyor ve kabul görmeye başladı. Dolayısıyla, aslında, Hükûmet, söylemleriyle toplumu biçimlendiriyor. Bakın, barış sürecinin, müzakere sürecinin olduğu dönemlerde halkın barış iradesine olan desteği yüzde 70'lerdeydi, cenazeler gelmiyordu, halk açıkçası barışı ısrarla savunuyordu ama ne zaman bu politikalardan vazgeçildi, tekrar savaş naraları atılmaya başlandı, faşizm gündelik yaşamımızın bir parçası hâline geldi. Buna sadece kısa bir örnek vermek istiyorum: Bakın, daha geçenlerde Adana'da -basına yansımıştır, mutlaka sizler de takip etmişsinizdir- 21 yaşında bir genç kadın 6 parçaya bölünerek katledildi. Bunu yapan kişi, zanlı, savunmasında, aslında nefret suçu şeklindeki savunmasında "Kürdistan dediği için sinirlendim ve öldürdüm." dedi. Bu adamı, bu katili bu savunmaya iten gerekçe, zemin nedir, bunu bir kez daha düşünmekte yarar var. Çünkü o da biliyor ki böyle bir savunma yaptığında belki ceza almaktan kurtulacaktır ya da belki gözaltında birileri onunla da fotoğraf çektirip kahramanlaştıracaktır. Dolayısıyla, bu siyaset, bu siyaset biçimi, bu savaş politikalarındaki ısrar açıkçası toplumu birbirine karşı kışkırtıyor, barış umudunu, o güzel duyguları da bir bir yok ediyor.

Bakın, bu, sadece günübirlik bir siyaset değil, aslında savaşa karar kılındıktan sonra bir konsept olarak da devreye girmeye başladı. 2014 MGK'sında çökertme planından sonra, aslında bunlar adım adım işlendi. 11 Nisanda, Ağrı Diyadin'de bu konseptin ilk adımı atıldı ama Ağrı halkının, Diyadin halkının fedakârlığı, barışa olan inancı bu konsepti boşa çıkardı. Ardındaki adım, 5 Haziranda Diyarbakır mitinginin bombalanmasıydı. Yine, halkımızın, halklarımızın sağduyusu bu konsepti boşa çıkardı. Ardından gelen adımlar neydi? 7 Haziranda AKP tek başına iktidar olamadı. Ondan sonra şiddet politikaları gittikçe derinleşti, adım adım devreye sokulmaya başlandı, ta ki 1 Kasımda tek başına iktidar oluncaya kadar. Kriz, kaos derinleştirildi, kentler yakıldı, şehirler ablukaya alındı, aylara varan sokağa çıkma yasakları ilan edildi ve bu konseptte aslında bizler 1 Kasım sonuçlarını gördük. Bugün de benzer şekilde bir uygulamayla, benzer bir konseptle açıkçası karşı karşıyayız. Bugün de bu konsept bölgesel anlamda yayılmaya çalışılıyor başkanlık uğruna. Başkanlık uğruna böyle bir konseptin devrede olduğunu, bunun için vekillerin tutuklandığını söylemek açıkçası, açık ve net ortada bir politika olarak gözlerimizin önündedir.

Bakın, bu politika, bu konsept, sadece içte işlemiyor, aslında dış politikada da bu konsept devrededir. Daha önce "Ilımlı İslam", "Avrupalılaşma" diye başlanan, daha sonra "Derin Strateji" olarak devam eden strateji ve konsept bugün aslında bir ülkeyi bölgesel bir savaşın içerisine sokmuş bulunmakta. Biz, bu tutarsız, bu kaos ve kritik adımların ve politikanın nedenlerini açık ve net biliyoruz. Bunun nedeni aslında Kürt sorununun güvenlikçi politikalarla çözümdeki ısrar ve Kürt fobisidir.

Bakın, her gün bu kürsüde, bu Mecliste Afrika ülkeleriyle sözleşmeler imzalanıyor, her gün Afrika ülkelerine seferler düzenleniyor. Bizler buna karşı değiliz, elbette ki ilişkiler kurulabilmeli, Hükûmet bunu "Afrika ülkeleriyle bizim tarihsel bağlarımız var." şeklinde ifade ediyor. Bir ayağınız Orta Asya'da, "Asya'da, orada soydaşlarımız var." diye siyaset yapıyorsunuz, doğrudur, yapılmalıdır da ama söz konusu Kürtler olduğunda o dönem Cumhurbaşkanı şöyle bir ifade kullanmıştı: "Kobani neresi Diyarbakır neresi?"

Bakın, Nusaybin'in hemen ötesi Kamışlı'dır, Suruç'un hemen öte yakası ise Kobani'dir. Dolayısıyla 20 milyon vatandaşınızın akrabaları, hısımları o coğrafyada yaşıyor. Emin olun ki Sayın Bakan, Rojava size Asya'dan da, Afrika'dan da daha yakındır, yeter ki doğru ittifak kurabilmesini başarabilelim.

Bakın, geçen gün burada çokça Sykes-Picot'tan söz edildi, Numan Bey de söz etti, emperyalistlerin Sünni sınırlarından söz etti. Evet, doğrudur, haklısınız ama şunu da size hatırlatmak isteriz ki, Sykes-Picot Kürt sorununun kendisidir, Kürtlerin de trajedisidir, bunu da böyle bilmek gerekiyor.

Bakın, Suriye'de, başta Kürt halkı olmak üzere Suriye halkları yıllardır statüsüz, kimliksiz yaşıyor; rejimin baskıcı, zulümcü politikalarında yıllarca bedel ödedi zindanlarda. Bugün sizin de "diktatör" dediğiniz, "zalim" dediğiniz Esed'e karşı demokrasi mücadelesi veriyor halklar. Yine, DAİŞ karanlığına, kadınları pazarlarda satan, pazarlayan, kafa kesen, cinayet işleyen, IŞİD barbarlığına karşı bugün halklar kendi sistemini inşa ediyor, demokratik sistemini inşa ediyor, kadın öncülüğünde bir sistem inşa ediyor. Bu sisteme düşmanlık yerine bu sistemle ittifak kurmak, bu sistemi desteklemek gerekiyor çünkü sizler de şunu bilin ki, açık ve net, bu sistem Orta Doğu'nun reçetesidir, Sykes-Picot'un da çözümüdür. Bunu da böyle kabul etmek gerektiğini düşünüyorum.

Bir diğer nokta ise: Elbette ki buradaki gelişmeler, Suriye halklarının ortak iradesi ve ittifakı açıkça terörize edilmek isteniyor. Açık ve net söyleyelim ki, burada sizin dışınızda halkların bu mücadelesini terörist olarak gören başka bir kimse yok, başka bir politika da yok; uluslararası arenada da, dünyada da bunun karşılığı yok. Bir an önce bu politikadan da vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Hükûmeti bir kez daha bu konuda uyarıyoruz.

Bir ikincisi de: Evet, beş aya yakındır bir OHAL süreci yaşıyoruz. OHAL ilk ilan edildiğinde Adalet Bakanı bu kürsüde açık ve net şöyle bir ifade kullanmıştı: "Biz OHAL'i aslında siyasilere, halka, muhaliflere karşı ilan etmedik; biz OHAL'i kendimize ilan ettik." Ama açık ve net söylemek gerekiyor ki, bu sözün bir karşılığı yok, OHAL bütün kırıntılarıyla en ince noktasına kadar bizlere, muhaliflere karşı işleniyor. Bakın, size bu konuda sadece bir örnek vermek istiyorum: Bütçe görüşmeleri başlamadan önce ben Ağrı'nın Patnos ilçesindeydim. Biz, bir esnaf ziyareti yapmak istedik. Malum ilim soğuk, genelde insanlar kahvehanelerde oturuyor. Ben bir kahvehane ziyareti yapmak istedim. Bırakın, basın açıklamasını, bırakın gösteriyi, yürüyüşü, biz tüm bunları zaten kullanamıyoruz, bu alanlar zaten bize kapalı, sadece AKP ve iktidara açık. Kahvehanede yapmak istediğim ziyaret, esnafla yapmak istediğim görüşmeler engellendi. Bunun gerekçesini sorduğumda ise, oradaki memur, bunun valinin kararı olduğunu, kahvehanelerin de bundan sonra toplu alan olarak ifade edildiğini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) - ...onun için orada bu görüşmeleri yapamayacağım söylendi.

Saygılar. (HDP sıralarından alkışlar)