GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:36
Tarih:10.12.2016

HDP GRUBU ADINA ALİ ATALAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Mevcut siyasal durumun ve gelişmelerin hayli önemli olması dolayısıyla, konuşmayı, bütçe rakamlarına ve onun teknik boyutlarına boğmamak adına, bu bütçeye temel teşkil eden siyaset anlayışına dair birkaç hususu belirtmek istiyorum.

Burada söz konusu olan, daha doğrusu, olması gereken, Hükûmetin millî savunma siyaseti olsa gerek ancak o da varsa. Bize göre, değerli arkadaşlar, AKP Hükûmetinin tutarlı bir millî savunma stratejisinden söz etmek hiç mi hiç mümkün değildir, olsa olsa buna "millî savrulma siyaseti" denebilir.

Hükûmetin muhtelif bakanları ve AKP adına çıkan hemen hemen bütün milletvekilleri konuşmalarında sürekli, barıştan, adaletten ve mazlumlardan yana olduklarını vurgularlar.

Dış politika bağlamında gerçi dün konuşuldu ama malum, millî savunma siyaseti dış politikadan bağımsız ele alınamaz. Onun bir iz düşümü olduğu hasebiyle bu alana değinmek gerekiyor. Bilindiği üzere, dış politikada ya idealist olunur ya realist veya her ikisinin karması. Peki, AKP Hükûmeti bunlardan hangi anlayışı temsil ediyor? Bize göre, sahip olduğu dış politika ve millî savunma perspektifi maalesef, maalesef irrasyonel, tutarsız, apokaliptik ve günübirliktir. Kusura bakmayın, bunun haricinde hiçbir şey değildir sizin anlayışınız. Bakın, örneklemek gerekirse, Rojava'da Kürt halkının başına felaket geldiğinde ve akabinde IŞİD bizimle komşu olduğunda hiçbir şey söylenmedi, yapılmadı ama akabinde Kürt halkı IŞİD'i kendi topraklarından süpürmeye başladığında kıyamet koparılacak, müdahale edilecek. Neymiş? Millî güvenlik tehlikeye girecekmiş. Hani mazlumdan yanaydınız, sürekli söylüyorsunuz. Bakın, değil biz, dünyanın hiçbir teşkilatı ve devleti bu şekilde size inanmaz ve güvenmez. Zaten art arda çıkan dış politikadaki krizlerin sebebi bu zihniyetin ta kendisidir.

AKP'nin dilinden hiç düşürmediği, bizim de aynen, sürekli söylediğimiz üzere, Orta Doğu'da sınırların emperyalistler tarafından yapay, suni bir şekilde çizildiği hususuna gelince: Kürt halkını parçalayan, Kürt halkını da parçalayan çizilen bu emperyalist sınır üzerine AKP betondan duvarlar örüyor, adına da "Türk seddi" deyip övünüyor. Öz akrabaları arasına yüzlerce kilometre utanç duvarı örülüyor, bunu yapan da AKP'nin ta kendisidir. Aslında bu duruş esas alınarak düşünüldüğünde İttihat ve Terakki zihniyetinden farklı olmadığı, dolayısıyla emperyal bir saik güdüldüğü görülecektir ama başarıya ulaşacak mı? Bize göre kesinlikle hayır. Zira, başarmanın ne ulusal ne bölgesel ne de küresel maddi dayanağı ve zemini yoktur. Bundan dolayı da daha yol yakınken bu yanlıştan dönün ve hepimiz için en doğru olanı seçelim, tercih edelim ve o yoldan gidelim diyoruz.

Bize göre, Türkiye'nin önünde tarihî bir seçenek var. Orta Doğu'da kendi demokrasisiyle, hukukun üstünlüğüyle, özgürlükçü, çağdaş, laik yapısıyla, içinde yaşayan bütün kolektif grupların ve yurttaşların hak ve hukuk sahibi olduğu istikrarlı bir devlet yapısıyla örnek olabilecek potansiyele, güce ve kudrete sahiptir Türkiye. Biz Orta Doğu baharını buradan başlatabiliriz. Yeter ki böyle bir iradeye sahip olunsun. Yok, ama siz millî savunmanın Rojava Kürtlerine saldırmaktan geçtiğini söylüyorsanız, Irak'ta mezhep eksenli bir siyaset yaparsanız; artı, Şırnak, Silopi, Cizre, İdil, Nusaybin, Sur, Yüksekova gibi Kürt yerleşim yerlerini yerle bir ederseniz vallahi ve billahi bir arpa boyu kadar yol alamazsınız. Bu bağlamda, hatırlatmakta yarar var: Siz Saddam'ı ekmeye çalışırsanız yarın mutlaka Maliki biçersiniz veya başka bir diktatör gelir, başka bir diktatöryal sistem ortaya çıkar. Bunun başka izahatı, başka imkânı zaten yoktur.

Değerli arkadaşlar, Hükûmetin yaptığı nedir, görüyoruz. Meclisin üçüncü büyük partisinin eş genel başkanlarını, milletvekillerini, onlarca belediye başkanlarını rehin alıyorsunuz. Başka ne yapıyorsunuz? Bilim insanlarını, gazetecileri, hukukçuları tutukluyor; on binlerce işçiyi, emekçiyi işten atıyorsunuz. Bu durumun kesinlikle normalize edilmesine, olağan bir şeymiş gibi es geçilmesine müsaade edilmeyecektir ve etmeyeceğiz. Buradan, yine, arkadaşlarımıza, eş genel başkanlarımıza, grup başkan vekilimize, milletvekillerimize ve Ahmet Türk şahsında bütün belediye eş başkanlarımıza ve ayrıca, bütün mağdurlara ve mazlumlara selam ve saygılarımızı yolluyoruz.

Sayın Ahmet Türk'ü görevden alan Sayın İçişleri Bakanı burada mı bilmiyorum? Buradadır. Buradayken somut bir öneri yapayım: İstediği kişi, isterse de kendisi olabilir, Mardin'de Ahmet Türk'e karşı aday olsunlar, kazanırlarsa hepimiz istifa etmeye hazırız. (HDP sıralarından alkışlar) Medeni cesaretleri varsa buyursunlar.

Bakın, sevgili Eren Erdem haklı ve isabetli olarak Selahattin Demirtaş için, yalnız 6 milyonun değil 81 milyonun iradesini temsil ettiğini söyledi. Sayın AKP'liler, hiç merak etmeyin, böyle devam ederseniz, Sayın Selahattin Demirtaş 2017 yılında Nobel Barış Ödülü'nü alacaktır. (HDP sıralarından alkışlar)

ADNAN GÜNNAR (Trabzon) - Vay be, bravo! Siz neymişsiniz be!

ALİ ATALAN (Devamla) - Bu Hükûmet, Türkiye'nin önünü kesiyor, geleceğini karartıyor diyoruz.

Değerli arkadaşlar, konuşmamı bir düşünür ve siyasetçi olan Abraham Lincoln'dan aldığım iki alıntıyla bitirmek istiyorum. Diyor ki: "Bir ülke eğer yarısı özgür ve mutlu, yarısı da özgürlükten yoksun ve mutsuz insanlardan oluşursa o ülke uzun vadeli ayakta kalamaz." İkinci alıntı şu: "Birileri bazı insanları sürekli kandırabilir ama onlar bütün insanları her zaman kandıramaz."

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)