GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:36
Tarih:10.12.2016

AK PARTİ GRUBU ADINA SERAP YAŞAR (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın Göç İdaresi Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi, aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz göçmenler bakımından hem bir transit ülke hem de hedef ülke konumundadır. Son dönemde dünyanın hemen her bölgesinde göç ve iltica hareketlerinde dramatik bir artış olmuş, bilhassa bölgemizde ortaya çıkan türbülanslar ani ve kitlesel göç hareketlerini birbiri ardına tetiklemiştir. Suriyeli kardeşlerimizin de Türkiye'ye sığınmasıyla birlikte, ülkemizdeki yabancı nüfusun hem sayısı hem de çeşitliliği artmıştır. Dolayısıyla, günümüz koşullarında etkili bir göç yönetimi tercihten ziyade bir zaruret olmuştur. Bu bağlamda, 2013 yılında Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kurulmuş, sayısını milyonlarla ifade ettiğimiz yabancıların Türkiye'ye giriş ve çıkışları, kalışları, Türkiye'den sınır dışı edilmeleri, uluslararası koruma, geçici koruma ve insan ticareti mağdurlarının korunmasıyla ilgili iş ve işlemleri yürütmek üzere görev almıştır. Macaristan'ın Avrupa Birliği tarafından bir zahmet dayatılan 1.294 kişilik zorunlu mülteci kotasını kabul etmemek için 30 milyon euro harcayarak referandum yapmayı göze aldığını düşünürsek ne denli büyük bir yükün sırtlanıldığını daha iyi anlayabiliriz.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu süreçte Avrupa Birliği ve üye devletler mültecileri kapıdan geri çeviremeyeceklerini çok iyi bilmelerine rağmen trajikomik adımlar atmaktan geri durmadılar. Öncelikle "Madem sorumluluğu inkâr edemiyoruz, bari ihmal edelim." dediler. Ne var ki, baskı ihmal edilemez boyutlara ulaşınca yükü İtalya, Yunanistan ve Malta gibi ülkelerin omuzlarına yıkıp kurtulmayı denediler, o da tutmayıp mülteciler Orta Avrupa'ya doğru hareketlenince kimyaları iyiden iyiye bozuldu. 160 bin mülteciyi kota dâhilinde nasıl dağıtacakları konusunda uzlaşamayıp birbirlerine düşmelerini mi sayalım, sınırlarını dikenli tellerle kapatmalarını mı, sefalet içinde yaşayan insanların çadırlarının kundaklanmasını, yoksa kasten batırılan botları mı, hangisini söyleyelim? Yanlış soruyla doğru cevaba ulaşılamaz. Avrupa "Bu insani sorunu nasıl çözeriz?" yerine "Bu insanları Avrupa'dan nasıl uzak tutarız?" sorusuna cevap aradı. Bu yaklaşım son dönemde Avrupa'da yükselen aşırı sağın ateşine de odun taşıdı.

Büyük resmi bir kenara bırakıp Avrupa'daki durumun detaylarına odaklandığımızda daha da vahim, daha ürkütücü bir tabloyla karşılaşıyoruz. Europol Raporu'nda 10 bine yakın refakatsiz göçmen çocuğun kayıp olduğu belirtiliyor. Nerede bu çocuklar? Bu soruyu aslında hem kendime hem muhataplarıma soruyorum. 22 Eylülde katılmış olduğum AKPM Göç Komisyonu toplantısında Europol yöneticisi, Avrupa'da toplam 26 bin çocuğun kayıp olabileceğini söyledi. Bu çocuklara yönelik cinsel istismar, iş gücü istismarı, suça teşvik, dilencilik gibi istismar örnekleri var. Bir çocuk 20 bin euroya satılıyor.

Yine, Europol'un 2016 yılına ait bir diğer raporunda, Nijeryalı kız çocuklarının kaçırıldığı belirtiliyor. Güney Afrika'dan 270 çocuk tekneyle getiriliyor. Kısacası köle ticareti yapılıyor.

SELİNA DOĞAN (İstanbul) - Türkiye'de de yapılıyor.

SERAP YAŞAR (Devamla) - Europol yetkilisi "Biz bu çocukların nereden geldiğini bilmiyoruz ama birileri biliyor. Gerekli hassasiyeti gösterseydik bunu belki biz de bilir ve engel olabilirdik." itirafında bulunuyor.

Mültecilere ilişkin hususlarda üç maymunu oynayan ve ağırdan alan ülkelerin Türkiye'yle müzakereleri dondurma yönünde tavsiye kararı alması ve terörist fotoğraf sergilerine ev sahipliği yapması gibi tırnak içerisinde önemli işleri süratle kotardığını bir kenara not etmek gerekiyor.

Panik dalgasının siyasal iklimi bulandırdığı Avrupa'da böylesi tutarsızlıklar yaşanırken, Türkiye, bu insanlara "açık kapı" politikasıyla krizin başladığı ilk günden itibaren sahip çıktı, çıkmaya da devam edecek. Bugün, dünyadaki her 5 Suriyeli mülteciden 3'üne Türkiye ev sahipliği yapıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye'yi dünyanın en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkesi ilan etti. Sanırım, böyle bir tablo göz ününde bulundurulduğunda "Türkiye dünyanın vicdanı hâline geldi." demek doğru olacaktır.

Sözlerime son verirken, Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün başta Genel Müdürümüz olmak üzere merkez ve taşra teşkilatında zaman mefhumunu gözetmeksizin 7/24 çalışan çalışanlarına kolaylıklar diliyor, 2017 yılı bütçesinin ülkemiz, milletimiz ve mülteciler için hayırlara vesile olması temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)