| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 4'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 09.12.2016 |
MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Türkiye Adalet Akademisi, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, hukukçu bir milletvekili olarak Türkiye'nin dört bir yanında adaleti tesis etmek üzere görev yapan hâkimlerimizi, cumhuriyet savcılarımızı, avukatlarımızı, bürokratlarımızı, memurlarımızı, kâtiplerimizi, mübaşirlerimizi, gardiyanlarımızı velhasıl adalet ordusunun tüm neferlerini de saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçeler yasama organımız olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin Hükûmet üzerindeki siyasi denetim araçlarından biridir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkı kamu kaynaklarının elde edilmesi ve kullanılması noktasında kullanılan yetkinin yegâne meşruiyet kaynağıdır. Parlamento, bütçe hakkını kullanarak milletin kazanacağının yine millet için sağlıklı bir şekilde kullanılmasını sağlar. Böylelikle, bütçeyle kamunun tüm gelir ve giderleri Meclis denetimine yani Türk milletinin temsilcilerinin denetimine açılır, ihtiyaçlar ve yatırımlar bu yolla belirlenir, yapılan harcamaların denetimi ise yine bu yolla sağlanır. Bütçelerdeki temel amaç, kamu kaynaklarının sağlanmasında ve harcanmasında etkinliğin, verimliliğin ve hesap verilebilirliğin sağlanmasıdır. Dolayısıyla, bütçe, sadece hangi kuruma, ne kadar para verileceğinden çok daha öte bir şeydir. Bu hâliyle bütçe, sadece Hükûmetin değil yüce Türk milletini temsil eden Parlamentonun önemli bir görevidir. Bu yüzden de alınacak kararlarda sadece Hükûmetin değil tüm Meclisin yaklaşım ve eğilimlerinin dikkate alınması gerekmektedir. Ancak uygulamaya gelindiğinde, bütçe, sabahlara kadar süren Meclis çalışmalarının ötesinde çok da bir anlam ifade etmemektedir. AKP iktidarları döneminde, bütçe, anlamsız ve çoğu zaman birbirleriyle çelişen tabloların onaylanmasına indirgenmiş, Meclis ve Sayıştay çeşitli yollarla etkisizleştirilmiştir.
Kamu kaynaklarıyla kurulan belediye iktisadi teşekkülleri ve kamu sağlık sektöründeki döner sermaye gibi birçok durum Meclis ve Sayıştaydan ısrarla kaçırılan ve ne yazık ki şu anda görüşülmekte olan merkezî yönetim bütçesinin dışında bırakılan kamu kaynaklarına önemli örneklerdir. Kayıt dışı ekonomiyle mücadele adına özel sektöre yapmadığını bırakmayan Hükûmet, iş kendi yönetimindeki kamu kaynaklarını nasıl topladığı ve nereye harcadığı konusuna gelince yan çizmekte, birçok harcamasını bütçede yer almayan ve dolayısıyla zayıf denetlenen kamu kaynakları üzerinden yaparak Meclis ve Sayıştay denetiminden kaçmakta, bu rahatlığına rağmen, bütçesinde yer alan harcamaları denetleyen yapıları da âdeta etkisizleştirerek ülkenin tüm kaynaklarını hiç hesap vermeden kullanmaya teşebbüs etmektedir.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, 2014 ve 2015 yıllarında ikişer adet olmak üzere toplam dört seçim atlatmış, 2016 yılının ilk üç ayını geçici bütçeyle geçirmiş, dokuz aylık hazırlanan 2016 bütçesi ise 1 Nisan 2016 tarihinde ancak yürürlüğe girebilmiştir. 2016 yılı bütçesinin yürürlüğe girmesinden üç buçuk ay sonra ise ülkemiz büyük bir ihanetle sarsılmış; Hükûmetin "çözüm" adı altında yürüttüğü ihanet sürecinin bir sonucu olarak Temmuz 2015'ten itibaren artarak devam eden PKK terörüne, yine Hükûmetin gaflet ve dalaletiyle, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk adaleti başta olmak üzere, Türk devletinin en hayati noktalarını ele geçiren FETÖ terörü eklenmiştir.
15 Temmuz hain darbe girişiminde yüce Türk milletinin iradesinin yegâne tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi bombalanmış, bedenini FETÖ terörüne siper eden 241 vatandaşımız şehit düşmüştür. Şehitlerimize yüce Allah'tan bir kere daha rahmet diliyor, gazilerimize minnet ve şükranlarımı sunuyorum.
15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte vatan hainlerinin Türk devleti içerisinde nedenli etkin noktalara ulaştıkları ortaya serilmiş, "önce ülkem ve milletim" düsturuyla siyaset yapan milliyetçi ülkücü hareket ile lideri Sayın Devlet Bahçeli'nin testi kırılmadan çok önce yaptığı uyarıların dinlenmemesinin sonucu ağır bir şekilde yaşanmıştır.
2017 yılı bütçe görüşmeleri işte böylesine kritik bir ortamda yapılmaktadır. Memleketin sorunları üst üste binmiş beklemekte, AKP'nin on dört yıldır sorumsuzca yürüttüğü siyasi ve mali politikaların bedeli Türk milleti tarafından ağır bir şekilde ödenmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, adalet mülkün yani devletin temelidir. Bu yönüyle, adalet, her şeyden kıymetli ve bir devlette her şeyden önce var olması lazım gelen devletin en temel unsurudur. Türk milleti on dört yıllık AKP iktidarları döneminde adalete olan güvenini yitirmiş; Hükûmet, yıllarca, "Güven ve memnuniyet farklı şeylerdir." savıyla hareket ederek sorumsuzluğun üzerini kapatmaya çalışmıştır. Her bakanlığın bir cemaatin adıyla anıldığı AKP hükûmetleri döneminde, adaleti hizmet maskeli hainlere âdeta taşere eden Hükûmet, adaletsizliğin ucu kendisine dokunana kadar ne yazık ki olayları seyretmiştir. Adalete güven endeksinin yerlerde sürünmesi yetmezmiş gibi bu duruma bir de 3 bin hâkim ve savcının ihracı eklenmiş, FETÖ terörünün Türk yargısını ne hâle getirdiği Hükûmet tarafından da tüm çıplaklığıyla kabul edilmek zorunda kalınmıştır.
Adalete olan güveni zaten iyice zayıflamış olan milletimiz, FETÖ'cü olduğu devlet tarafından tescillenen bu hâkim ve savcıların baktığı on binlerce, yüz binlerce davanın kararlarını sorgulamakta, Hükûmet kanadında ise bu konuda yaprak bile kıpırdamamaktadır.
Doğum kontrolünden kürtaja, futboldaki şikeden tütün kullanımına, fıkıhtan inşaat ve çevre mühendisliğine kadar hemen her konuda verilen mahkeme kararlarına dil uzatmayı âdet hâline getiren Hükûmet yetkilileri, yargıyı yürütmenin bir parçası olarak görmenin sonucunu Türk milletine yüklemeye çalışmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisinin "Ya tuz da kokarsa." şeklindeki eleştiri ve uyarılarını kulak arkası ederek kendi yargısını oluşturma çabasındaki AKP hükûmetleri, süreç içerisindeki vahim gelişmeler karşısında, referans noktası olan hukuku kaybetmiş, âdeta pusulası olmayan bir gemi gibi savrulmaya başlamıştır. Gelinen noktada, vatan hainlerinin, ülke güvenliğinden doğrudan sorumlu olan silahlı kuvvetler, emniyet ve adalete yerleştikleri anlaşılmış; bu üç hayati kurumdan ihraç edilenlerin sayısı göz önüne alındığında, ülke savunmasının ve adalet mekanizmasının en iyi ihtimalle üçte 1'inin bu hain yapının eline geçtiği ortaya çıkmıştır.
Buradaki temel sorun, AKP'nin hukuka yanlış taraftan bakması, adaleti kendince başka yerlerde aramasıdır. Adalet, alışkanlık hâline gelmiş suçları kitabına uydurmak değildir. AKP hükûmetleri döneminde, 6183 sayılı Kamu İhale Kanunu, hukuk ve ceza muhakemesi usul kanunları başta olmak üzere yapılan ve miktarı üç basamaklı sayılarla ifade edilen değişiklikler, ortalama iki yılda bir çıkarılan vergi afları ve Ceza İnfaz Kanunu'nda denetimli serbestliğin sınırlarının genişletilmesi suretiyle "genel af" anlamına gelebilecek serbest bırakmalar, yakın zamanda ülke gündeminde olan ve kamuoyunda "çocuk tacizlerine af" olarak algılanan kanun teklifiyle birleşerek AKP'nin adalet ve hukuk kavramlarına bakışını ortaya koymuştur.
Saygıdeğer milletvekilleri, yüce Türk milleti adına sav oluşturan ve karar veren hâkim ve savcıları doğrudan ilgilendiren HSYK, bu görev ve yetkileri bakımından üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir yapıdır. En son 2010'da gerçekleştirilen Anayasa değişikliğinde, Milliyetçi Hareket Partisinin tüm uyarılarına rağmen, kurulun yapısıyla oynanmış; yürütmenin uzantısı olan bir Anayasa Mahkemesi, HSYK hedeflenmiştir. Söz konusu Anayasa değişikliğinden hemen sonra AKP'nin âdeta ava giderken avlandığını anlaması oluşan tahribatı gidermemiş, AKP 2011 yılında kurulan 24'üncü Dönem Anayasa Uzlaşma Komisyonu masasında daha önce hain yapıyla birlikte savunduğu 2010 değişikliğinin hatalı olduğunu kabul etmesine rağmen sonuç değişmemiştir.
15 Temmuz hain darbe girişiminin temelleri HSYK değişikliğiyle atılmış, HSYK üzerinden dizayn edilen yargı "Askerî casusluk, Ergenekon ve Balyoz" gibi kumpas içerikli davalarla Türkiye Cumhuriyeti'ne gönülden bağlı subay ve generalleri tasfiye ederek yerlerine ihanet şebekesi mensuplarının gelmesini sağlamıştır. Nitekim, 15 Temmuz sabahı, ilk iş olarak bu darbe teşebbüsünün başlangıç noktaları olan HSYK ve yargının temizliğine girişilmiştir. Bugün gelinen noktada HSYK'da belirli bir rahatlama sağlanmış olmakla birlikte, uygulamadaki sistem HSYK'nın tekrar kirlenmesine neden olabilecek niteliktedir. 22 üyesi bulunan HSYK'nın 10 üyesi hâlen hâkim ve savcılar tarafından seçimle belirlenmekte, adalet dağıtması beklenen hâkim ve savcılar arasındaki bu durum açık kamplaşmalara neden olma potansiyelini de beraberinde getirmektedir.
Diğer yandan, hâkim ve savcılar ile HSYK üyeleri arasında oluşan seçmen seçilen ilişkisi HSYK üyelerinin kendilerini seçen hâkim ve savcılar hakkında özellikle özlük, terfi, tayin ve disiplin işlemlerinde vereceği kararların tarafsızlığını tartışılır hâle getirmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Hükûmetin adalete bakışı sadece HSYK'da değil Adalet Akademisinde de kendisini göstermektedir. Adalet Akademisinin yatak sayısı üzerinden değerlendirilmesine ve başarılı bulunmasına dair eleştirilerimiz hafızalardaki yerini korumaktadır. 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında yaklaşık 3 bin hâkim ve savcının ihraç edilmesiyle Adalet Akademisinde stajı devam eden hâkim ve savcı adaylarının apar topar göreve atanması Adalet Akademisinin hayati önemini bir kez daha ortaya koymuştur.
Saygıdeğer milletvekilleri, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumunda da sadece adaletsizlik değil, bunun yanı sıra ne yazık ki âdeta beceriksizlik de söz konusudur. Ülkemizde ceza infaz kurumlarının üçte 1'inde hâlen iş yurdu bulunmamakta, iş yurdu bulunan ceza infaz kurumlarında ise büyük yapısal sorunlar ve personel eksiklikleri gözlemlenmektedir. Hükümlü ve tutukluların meslek ve sanat öğrenmeleri konusu önemsenmemekte, Hükûmetin "mış" gibi yaptığı bir başka alan daha karşımıza çıkmaktadır.
Diğer yandan, geride bıraktığımız dönemde sık sık eleştirdiğimiz cezaevlerinin doluluk oranları 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında had safhaya ulaşmış, denetimli serbestliğin sınırlarının genişletilmesi suretiyle çıkartılan gizli aflar bile cezaevlerindeki doluluğu düşürememiştir. Tutuklu ve hükümlüler cezaevlerinde hâlen nöbetleşe uyumaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti'nde adaletin sağlanması için öncelikle adaleti sağlayan personelin hukukunun korunması önemli bir zorunluluktur. Yapılan bazı iyileştirmelere rağmen hâlen yoksulluk sınırının altında maaş alan hâkim ve savcıların özlük hakları iyileştirilmelidir. Benzer şekilde, adaletin sağlanması için ağır iş yükünün altında ezilen adliye personelinin de özlük hakları iyileştirilmeli, yaptıkları işin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak ayrı bir hizmet sınıfında değerlendirilmelidir. Devlet Memurları Kanunu'na "adalet hizmetleri" sınıfı eklenmeli, bu şekilde, Adalet Bakanlığı bünyesinde görev yapan ve toplamda 120 bin personeli ilgilendiren büyük bir sorun çözülmelidir. Bu noktada, en azından mübaşirlerimizin "genel idare hizmetleri" sınıfında değerlendirilmesine dair kanun teklifimiz gündeme alınmalıdır. Adliye personelinin iş yükü ve yaptıkları işin niteliği gözetilerek fazla mesai ücretleri yeniden düzenlenmeli, adliye harçlarının belirli bir tutarının adliye personeline dağıtılması gündeme alınmalıdır.
Diğer yandan, infaz koruma memurlarının sıkıntıları giderilmeli, çalışma saatleri ve fazla mesai ücretleri başta olmak üzere, yeni bir düzenlemeyle insani çalışma koşullarına kavuşturulmaları sağlanmalıdır. Adliye binaları başta olmak üzere, fiziksel çalışma koşullarının iyileştirilmesine öncelik sağlanmalı; adalet, herkesten önce onu sağlamakla görevli kişilere uygulanmalıdır.
Türk yargısını ayakta tutmak ve hak ettiği konuma yükseltmek noktasında çok kritik görevler icra eden HSYK müfettişlerinin teftiş tazminatları artırılmalı, yaptıkları işin yoğunluğu ve mahremiyetiyle mütenasip çalışma koşullarına kavuşturulmalıdır.
Hâkim ve savcılarımızın sayılarının artırılarak iş yüklerinin azaltılması, adaletin sağlanmasına doğrudan etki eden ve 15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte hayati önem kazanan önemli bir diğer meseledir. 15 Temmuz sonrasında ataması yapılan hâkim ve savcıların içinde dahi FETÖ bağlantılı hâkim ve savcıların bulunduğunun tespit edilmesi, bu konuda gösterilmesi gereken hassasiyeti bir kez daha ortaya koymaktadır. Hemen her ile açılan hukuk fakültelerindeki muhtemel FETÖ etkinliği belirlenmeli, hâkim ve savcı alımlarının bazı baskı gruplarına ve yapılanmalarına taşere edilmesi alışkanlığından kesinlikle vazgeçilmelidir.
Ara buluculuk, uzlaşma ve bilirkişilik gibi yargı kararlarının doğru bir şekilde oluşması ve adaletin zamanında sağlanması noktasında büyük öneme sahip müesseseler ile gerekli düzenlemeler hayata geçirilmeli, bu müesseselerin etkin bir şekilde kullanılmasının önündeki engeller ivedilikle kaldırılmalıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, adalet, bir toplum içinde herkese eşit şekilde davranılması, tüm kuralların herkes için aynı şekilde işlemesiyle sağlanır. Adaletin hâkim olduğu toplumlarda bireyler her zaman mutludur ve kendilerini güvende hisseder. Adalet, vatandaşın devletiyle barışık olması noktasında da önemli bir yere sahiptir. 15 Temmuz hain darbe girişimiyle mücadele edilirken Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından alınan ve partimiz tarafından da desteklenen olağanüstü hâl kararının sağladığı yetkilerin kullanılması sırasında özenli davranılmalı, adaletsizlikle mücadelede adaletli olunmasının önemi asla ama asla gözden kaçırılmamalıdır. FETÖ'yle mücadelede özellikle kişileri haksız zan altında bırakabilecek değerlendirmelerden kaçınılmalı, yapılan iş ve işlemlerde hukuka uygun hareket edilmelidir. Bu süreçte yapılacak her adaletsizliğin Türk milletinin FETÖ'yle mücadeleye olan inancını azaltabileceği asla göz ardı edilmemelidir. Bu çerçevede yapılan haksızlıklar ivedilikle giderilmeli; zamanında FETÖ tarafından kandırılan iktidara gösterilen hoşgörü, AKP iktidarları döneminde FETÖ'nün kucağına âdeta itilen kamu çalışanlarından veya herhangi bir mahalle esnafından esirgenmemeli ya da aynı şiddetli cezalar iktidardaki sorumlulara da aynı şekilde uygulanmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle, başta Adalet Bakanlığımızın bütçesi olmak üzere, bu yılın bütçesinin de aziz Türk milletine hayırlı olmasını temenni ediyor, Gazi Meclisi ve siz saygıdeğer milletvekillerini bir kere daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Parsak.