GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 4'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:35
Tarih:09.12.2016

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde ben de grubum adına söz almış bulunuyorum.

Doğrusu, benden önceki arkadaşlar Adalet Bakanlığına dair birçok şeyi ifade ettiler, ben tekrara girmemeye çalışacağım. Başlıklarla şu anda bir resim çizmek istiyorum, gerçekten, Türkiye'de adalet panoraması nedir, yargı ne durumda, Adalet Bakanlığımız bu konularda nasıl bir pratik içinde, bunlara ilişkin birkaç hususu paylaşacağım.

Değerli arkadaşlar, şu anda yapılan araştırmalarda vatandaşın yüzde 97'si adalete güvenmediğini zaten yüksek sesle söylüyor, Türkiye'de adalet duygusu, kamu vicdanı duygusu yerle bir olmuş vaziyette. Hiçbir vatandaş, çok çok istisnalar hariç, yargıya gittiğinde, ister şikâyetçi ister davacı ister sanık ister müşteki, ne sıfatla olursa olsun "Bu adalete güvenmiyorum." diyor, "Adalete güvenmem için bir sebep yok." diyebiliyor. Bu, adalet panoraması açısından çok önemli bir husus.

Yine değerli arkadaşlar, Almanya'da aslında gündeme gelen -bir gün fırsat olursa bunu ayrıntılı anlatacağız inşallah- "düşman ceza hukuku" diye bir kavram var. Şu anda yargılamalarda, özellikle, iktidar partisine karşı olan, eleştiren, biat etmeyen herkese yönelik, toplumun bütün dinamiklerine yönelik, düşman ceza hukukunu aşan, aslında düşmanlığı bile aşan uygulamalarla karşı karşıyayız. Yargılamaların nasıl yapıldığını, nerede yapılacağını, hangi seyirde izleneceğini bile şu anda vatandaş sorduğunda yanıt alamıyor ve buna ilişkin her gün yeni belediye başkanları önce gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, sonra kayyum atanıyor, kayyum atamak için bir gerekçe oluşturuluyor.

Değerli arkadaşlar, bütün milletvekillerine sesleniyorum: Lütfen, Diyarbakır'a, Mardin'e, Siirt'e, Urfa'ya ya da benzeri bir bölge iline, Kürt iline gittiğinizde belediyelere bir gidin, orası karakol mu belediye mi, karar verin. Ben size net bir şekilde söylüyorum, şu anda kayyum atanan belediyelerin tümü karakola dönüştürülmüş durumdadır. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin etrafı büyük zırhlı araçlarla, yüzlerce, binlerce polisle kuşatılmış ve her daire müdürünün yanında güvenlik personeli bulunmaktadır. Orada bir yerel yönetim, halka hizmet eden bir yönetim değil, bir karakol vazifesini görmektedir.

Sayın Adalet Bakanı, sorduğumuz soruda, maalesef gazeteci sayısını da bilmiyormuş, "3" diye açıkladı, fakat gazetecilerin sarı basın kartını daha önceden aldığı için, bunu düşürmek için eski tarihli bir cevapla "3" diye açıkladı, bu kamuoyuna da çok yansıdı. Gerçekten, Sayın Adalet Bakanının, gazeteci sayısını, kesin ve net bir dille cevaplamasını istiyoruz.

Yine, değerli arkadaşlar, bu dönem -çok çok önemli bir şey, üstünde duramıyoruz- Anayasa'nın durduğu yerde genelgeler, yönetmelikler ve KHK'larla ülke yönetiliyor. Yani, gidip, bir kolluk mensubuyla muhatap olduğumuzda elimize bir tane İçişleri Bakanlığı genelgesi veriyor. Diyoruz ki: "Ya, bu genelge, Anayasa'nın yanında hiçbir işe yaramaz, bu yönetmelik yaramaz. Bu karar Anayasa'ya aykırıdır, yasaya." "Hayır, ben, Bakanımın talimatımı bilirim." diyor ve böylece uygulamalar almış başını gidiyor ve KHK'lar, maalesef, hukuksuzluklar için âdeta bir can simidi olurcasına, bir can simidi olarak yürürlüğünü koruyor.

Şimdi, mesela, geçen Adana'da bir espriye tanık oldum, çok canım yandı bir hukukçu olarak. Bir hâkim, üç ay boyunca, Fetullahçıları -"FETÖ" dediği iktidar partisinin- tutuklamış, yüzlerce tutuklama yapmış. Sonra, gittiğim gün o tutuklanmıştı ve salonda şu espriler yapılıyormuş, bir hâkim diğerine "Seni tutuklarım ha, bak, ona göre." Yani, hâkimler arasında, arkadaşlar arasında bu espri yapılıyor ve şu anda duruşma salonlarından hâkimler apar topar alınıp tutuklanabiliyor. Şimdi, bütün vatandaşın böyle bir yargı ve adalet panoramasını gerçekten gözünde canlandırmasını istiyorum. Bu kürsüden söylediğim her şeyi, tanıklığım varsa, yüzde 100 objektif olarak aktardığıma da emin olabilirsiniz değerli arkadaşlar.

Yine bu yıl adli yıl açılışı Beştepe'de yapıldı. Yine genç hâkim ve savcıların kura törenleri Beştepe'de yapıldı. Sayın Cumhurbaşkanı yeni hâkim ve savcılara brifingler verdi ve nasıl görev yapacaklarını anlattı. Sayın Adalet Bakanı değil, dikkatinizi çekerim. Cumhurbaşkanı, yargı yılı açılışı yetmezmiş gibi, bir de yargıda yeni atananların kura törenlerini yaptırdı. Bu da adaletin ve adalet sistemimizin geldiği aşamayı açıkça gösteriyor.

Değerli arkadaşlar, şöyle bir husus da var: Şimdi, mahkûmların, tutuklu ve hükümlülerin can güvenliği ve vücut bütünlüğü Adalet Bakanlığının sorumluluğundadır ve Sayın Adalet Bakanı da bundan sorumludur. İşkence var mı yok mu, hastalık tedavi ediliyor mu edilmiyor mu, asgari yaşam standartları var mı yok mu? Ama, şu anda biz bir cezaevini aradığımızda "Ya, bu, devletin birliğine karşı suç işlemiş." diyebiliyor. Ben geçen Zonguldak'taki bir tutuklu için aradım, direkt cezaevi müdürü bunu diyebiliyor. Ayrımcı uygulama âdeta Orta Çağ karanlığını andırıyor ve bu konu da çok çok önemli bir meseledir.

Yine, burada, özellikle Adalet Bakanlığına ilerleme raporunda da birçok atıf var. Buna değinecek zamanım yok ama bütçeyle ilgili konuştuğumuz için atıf yapmak isterim. Avrupa Konseyi üyesi ülkelerde adalet sistemine ayrılan ortalama bütçe yüzde 9, bizde yüzde 1,5 bütçe olarak. Bu da adaletle orantılı yani adaletin ne kadar gerçekleştiği açıkça aslında ortaya çıkıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir de şuna değinmek isterim: Tecrit işkencedir, işkence insanlığa karşı bir suçtur. İnsanlığa karşı suçlarda zaman aşımı yoktur. Talimatı verenler, uygulatanlar, karar alanlar işkenceden dolayı er geç sanık sandalyesine oturup hesap vereceklerdir. Şu anda belediye başkanları, milletvekilleri ve birçok tutuklu, hükümlü tek başına tecrit altında yaşıyorlar.

Sayın Adalet Bakanı buradayken doğrudan kendisine sormak istiyorum: Şu anda Sayın Yüksekdağ'ın, Demirtaş'ın ve diğer bütün tek başına kalan milletvekili ve belediye başkanlarının tek başına tutulmalarının talimatını siz mi verdiniz? Bunu gerçekten soruyoruz. Çünkü şu anda açıkça halkın iradesine işkence yapılmaktadır. Siz verdiyseniz bunu açıklamanızı bekliyoruz, vermediyseniz de açıklamanızı bekliyoruz. Verdiyseniz, tarihte işkenceyi koruyan, kollayan ve karar veren Bakan olarak yerinizi alacaksınız ve bununla ilgili hesap verme konusunda da tarih, zaman aşımının olmadığı bir suçta gerçekten bunun gereğini yapacaktır diyorum. Yani ilahi adalette zaman aşımı yoktur Sayın Bakan. Şu anda tecrit ve işkence altında binlerce tutuklu ve eş başkanlarımız kesinlikle işkenceye muhatap bırakılıyor ve bu uygulanıyor.

Değerli arkadaşlar, geçen yıl bütçe görüşmelerinde sayın grup başkan vekilimizin bir sorusu vardı. Bütçe görüşmelerinde grup başkan vekiline, iktidar partisine "Terör örgütü dediğiniz IŞİD'le Akçakale'den 7 milyon dolarlık alışveriş nedir?" diye sormuştu ve o dönem kabul edilmişti. Hâlâ o kabulün arkasında mısınız? Bunu Sayın İdris Baluken'in sesinden dinleyelim.

(Hatibin tablet bilgisayardan bir ses kaydı dinletmeye başlaması)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, böyle bir usulümüz yok.

(Hatibin tablet bilgisayardan bir ses kaydı dinletmeye devam etmesi)

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) - Sayın Başkan, kürsüde hatibin konuşması gerekiyor.

(Hatibin tablet bilgisayardan bir ses kaydı dinletmeye devam etmesi)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, izin verecek misiniz hâlâ? O zaman kürsüye bıraksın Hanımefendi, otursun.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) - Sayın Başkan, hatibi konuşmaya davet ediyoruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu, grup başkan vekili ve burada konuşma hakkı olduğu hâlde şu anda cezaevinde zorunlu bir şekilde rehin alınmış durumda.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) - Cezaevindeki kürsü değil o. Sizin kürsünüz o.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Ve dün Sayın İdris Baluken'in yargılamasına gittim.

Şunu söyleyeyim, yani bunu başka bir gün özellikle açıklayacağım...

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) - Şimdi açıklayın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Dün benim Mardin 2. Asliye Ceza Mahkemesinde gördüğüm yargı Türkiye Büyük Millet Meclisini, üyelerini alenen aşağılamaktadır değerli arkadaşlar. Şu anda dokunulmazlıkların kaldırılması suretiyle dün Sayın İdris Baluken'e verilen para cezası yüzde yüz Meclis kürsüsündeki konuşmalarındandır ve avukatların "Bu, sorumsuzluk ve mutlak dokunulmazlıktır." kapsamında itirazlarına, bir saniye bile düşünmeden ret kararı verilmiştir. Yargı vesayeti artık Türkiye'de Meclisin üzerinde kurulmuştur ve bunun sorumlusu dokunulmazlığa parmak kaldıranlardır diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Beştaş.