| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 4'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 09.12.2016 |
HDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sizi ve değerli arkadaşları saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.
Şimdi, gerek bu siyasi tutsak alma operasyonuyla rehin tutulan arkadaşlarımızın gerek partimizin gerek sivil seçilmişlerimizin gözaltına alındığı bu operasyonların bir tek gerekçesi var, oradan başlamak istiyorum.
"HDP -kendi ifadeleriyle- terör örgütüne yardım ediyor." Bu en fütursuz olanı; biraz daha ortadan konuşanı: "Arasına mesafe koymuyor." Şimdi, giderek bir şey çok sık tekrarlanınca sanki gerçekmiş gibi kulaklarda çınlamaya başlıyor. Buna dair, üç sene bu operasyonu, bu süreci yürüten; devletle, Hükûmetle, İmralı'yla, Kandil'le yürüten bir arkadaşınız olarak bazı şeyleri bir daha söylemek gerekiyor diye düşünüyorum, o da şu: Teröre karşı çıkmaktan ya da terör meselesini -bunu hep tırnak içinde kullandığımı bir daha belirteyim, çok boyutlu bir meseleyle karşı karşıyayız- bunu lanetleyerek, bunu da bir çok defa yaparak bununla mücadele edilmiş olunmuyor. Bizatihi Hükûmetin en yetkili ağızlarının; Cumhurbaşkanından Başbakana, ilgili bakanlarından parti sözcülerine varana değin defalarca dile getirdikleri gibi, arkasında çok boyutlu; sosyal, kültürel, ekonomik, tarihî boyutları olan bir meseleden bahsediyoruz.
Bu devlet, önce bir Oslo süreci yaşadı. Onun özelliği neydi? Kimse onunla anmıyor. Onun özelliği, sivil siyasetin bu sürecin dışında tutulmasıydı arkadaşlar. Devlet ve Hükûmet, PKK'nin yöneticileriyle, KCK'nin yöneticileriyle doğrudan bir müzakere yürüttüler ve kamuoyuna yansıyan kısmından çok önce başladı, kamuoyuna yansıyan kısmından çok sonraya kadar da devam etti. Malum sebeplerle bu görüşme akamete uğradı -bununla süreyi kullanmak istemiyorum- sonra şöyle bir yönelim ortaya çıktı: "Sivil siyaset devrede olmazsa Oslo sürecinde yaşadığımız sıkıntıları yaşamamız mukadderdir." dendi ve sivil siyaset temsilcileri inisiyatif almaya zorlandı.
Barış terörü lanetlemekle ya da her gün beddua etmekle gelmez, inisiyatif ve risk almak gerekiyor. Sayın Bozdağ gitmiş. Bütün Meclisin bilmesi gereken şey şu: Biz Sayın Öcalan'ı ilk ziyarete gittiğimizde, süreç ilk başladığı zaman şu söylendi bize: "Dünyanın her yerinde güven adımları, güven artırıcı adımlar ve jestlerle başlar bu iş. PKK'nin elinde rehin kamu görevlileri ve askerler var. Bu siyasi heyet bir an önce -şu anda da var ve aileleri her gün bizi arıyorlar- bunları serbest bıraktırsın." Karşılığında devlet ve hükûmet şu sözü verdi arkadaşlar: "Biz de hukuken -burası çok önemli- tahliye hakkı kazanmış bütün hasta tutsakları bir an önce salıvereceğiz." Şu soru gelebilir akla: Hukuken kazanmışsa kim bunları tutuyor? Daima bu ülkede kanunlara bir hak tanımı yapıldığı zaman 50 bin tane de engel önlemi alınır, ondan dolayı. Doktor raporu, adli tıp raporu vesairesi bütün süreci tamamlamış, iki eli, iki ayağı olmayan mahkûm -öyle bir örnek vereyim- cezaevinde tek başına yaşamını idame ettiremeyecek bir mahkûm; en son bir madde koymuşlar "Kolluktan bir görüş alınır, bunun dışarı çıkması kamu güvenliğini bozar mı bozmaz mı?" araya böyle bir şey koymuşlar. Bu hak... Bu prosedürünü tamamlayan 60'ın üzerinde hasta tutsak hep bu kolluğun verdiği raporlarla bırakılamıyordu, bir kısmına adli tıp engel oluyordu.
Şöyle söyleyeyim: Biz o askerleri ve kamu görevlilerini -içerisinde bir kaymakam da vardı- on üçüncü gün özgürlüklerine kavuşturduk. Devlet ve hükûmet verdiği bu sözün gereğini bir tek mahkûmda yapmadı. Gerekçeler şunlardı... Bunun bir kısmını Sadullah Bey'le yürüttük, bir kısmını Sayın Bozdağ'la yürüttük. Gerekçe şuydu: Adli Tıp Başkanı cemaatçi, onu alalım; aman hani biz sözümüzdeyiz, onu alalım, bu mesele çözülecek. Adli Tıp Başkanı görevden alınıyor, yerine yenisi geliyor, aynen Hükûmet yetkilisinin söylediği şuydu: "Yorulmuşları gitmiş, dinlenmişleri geliyor." Gelen de cemaatçi çıktı. Onu da aldılar. Ondan sonra "Üçüncü daire başkanı -ya da kaçıncı daire başkanı- bu işe engel koyuyor, yeni gelene de söyledik, o da onu görevden alacak." dediler ve sadece 2 mahkûm -belki bir iki tane daha vardır; o kadar, yani bir iki kişi üzerinden yürütmeyelim 100'ün üzerinde, bu hakkı kazanmış sadece 2 mahkûm- ölümlerinden bir gün önce, neredeyse canlı cenaze olarak aileleriyle bir vedalaşma hakkı kazandılar.
HDP, HDP'nin siyasi temsilcileri, barış için, devletin, Hükûmetin ve ilgili bütün kurumların bilgisi, önerisi ve talebi dâhilinde, PKK yöneticileriyle 117 kere toplantı yaptı. Üç sene de bu memlekette, evlatlarımızın hayatından emin olarak yaşadık.
İkinci çiğnenen sakız hendek, barikat, vesaire. Onunla ilgili de bir şey anlatacağım. Bütçe konuşması boyunca, bu süreçte neler olduğunu... Bunların birçoğu kamusallaştı ama kimsenin küfür etmekten, hakaret etmekten, "Yahu, neydi bu işlerin aslı?" diye sormaya üşendiği şeyler bunlar. Yani bir gerçeği ilk defa ifşa ediyor değilim. İlk hendek, arkadaşlar, Lice'de kazıldı ve 2 uzman çavuş oradaki halk tarafından rehin alındı. Sebebi neydi biliyor musunuz? Lice depremini hatırlayanlarınız vardır. Lice depreminde, bu devlet, oradaki köylülere "Size, deprem evleri, afet evleri yapacağım." demiş. 1970'li yıllarda olan bir depremdi. O afet evleri hâlen bitirilmiş değil, hâlen inşaatından vazgeçilmiş de değil fakat barış süreci başlar başlamaz Lice'ye 6 trilyon bütçeli bir kalekol yapılmaya başlandı. Bölge vekilleri bilir, 1990'lı yıllarda Lice halkının sosyal hafızasında "karakol" demek "kabristanın kapısı" demekti. Sağ girer, ölü çıkardınız; bunun istisnası yoktu. Halk buna isyan etti: "Ya, deprem konutlarımız duruyor -biraz önce Altan Vekilimiz bahsetti- orada bir sürü akim yatırım var, barışacaksak bölge halkının refahına dönük bu işlere şey ederken siz bize bir kalekol yapıyorsunuz."
Vaktim fazla kalmadı. Şöyle söyleyeyim: İş içinden çıkılamaz duruma geldi. Hükûmet, Sayın Öcalan'dan yardım istedi; dedi ki: "Bunu toparlayın." Sayın Öcalan bize iletti. Hükûmetten 2 bakanın koordinasyonuyla, heyet üyesi, birisi Sayın Başkan Vekilimiz olmak üzere, birisi da şu anda tutsak olan İdris Baluken Vekilimiz olmak üzere biz 3'ümüz gittik, bölge halkıyla görüştük, o 2 uzman çavuşumuzu aldık -ikisinin de bir hafta sonra nişanı vardı, biri Kilisli, birisi Nurdağılı'ydı- getirdik, ailelerine teslim ettik. "Sivil siyaset ne yaptı?" sorusunun cevabı bu ve benzeri, bildiğiniz, bilmediğiniz binlerce olayda saklıdır. Hendeğin kapatılması konusunda, kalekol inşaatının durdurulması şartıyla burada bu tarz eylem ve etkinliklerin yapılmayacağı, itirazların yapılmayacağı sözünü aldık. O gece Hükûmet oraya bir tır gönderdi, o inşaatın bütün malzemeleri o tıra yüklendi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - ...ertesi gün halk açtığı hendekleri kendisi kapattı, askerleri de bize teslim etti ve yeniden bir kalekol inşaatı başlayana kadar da orada hiçbir -tırnak içinde- asayişe mebni herhangi bir olay yaşamadık.
Özür dilerim Sayın Başkan.
Son sözüm: Buradan çıkıp eş genel başkanları, değerli vekilleri ve seçilmiş belediye başkanları, meclis üyeleri tutsak alınmış, daha önce bunu yapan hükûmetler yüzlerce kere lanetlenmişken "Efendim, terörle şununla bununla mesafe koymadılar ya da destek oldular." sözü yalan.
BAŞKAN - Sayın Önder, Sayın Irgat'ın bir dakikasını size ekliyorum; tamamlayın lütfen.
Buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Teşekkür ederim.
İkinci büyük yalan da şu: Kaçma şüpheleri var diye Sayın Selahattin Demirtaş, Sayın Figen Yüksekdağ, bu siyasal partiye o yüzde 40 kâbusunu yaşattıkları için içerideler. Bu birinci sebep.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hadi canım!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Tabii, bir yüzde 40 aldık, bir yüzde 40 daha alabiliriz kâbusu uykularınıza giriyor.
İkincisi: Kaçma şüphesinden dolayı değil, bu topraklarda yaşama ısrarlarından, bu toprakları bir gülistana çevirme iradelerinden dolayı içerideler.
Buradan eş genel başkanlarımız başta olmak üzere bütün vekillerimize, onları bu gasbedilmiş hukuksuzluktan beri tutacağımız, özgürlüklerini iade edeceğimiz, bu memlekette sivil siyaset olarak demokratik siyaset konusunda mücadelemizi hayatın her alanında yükselteceğimiz sözünü vererek bitiriyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Önder.