| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 08.12.2016 |
MHP GRUBU ADINA İZZET ULVİ YÖNTER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz pazartesi gününden beri 2017 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı ile 2015 Yılı Kesin Hesap Kanun Tasarısı'nı bu kutlu çatı altında görüşüyor, konuşuyoruz. Bugün bütçe sürecinin üçüncü turundayız. Bu kapsamda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun bütçe ve kesin hesap görüşmeleri çerçevesinde parti grubumuzu temsilen huzurlarınızdayım. Sözlerimin başında muhterem heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygılarımla selamlıyorum.
Konuşmamın detaylarına geçmeden evvel Türk siyasetinde derin izler bırakmış ve uzun yıllar bakanlık, parti genel başkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı görevini yapmış Sayın İsmet Sezgin'e de Allah'tan rahmet diliyorum. Ayrıca, terörle mücadele kapsamında Hakk'a uğurladığımız kardeşlerimize, kahramanlarımıza, ayrıca El-Bab'da şehit verdiğimiz kardeşlerimize, kahramanlarımıza Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum.
Ülkemiz, enerji üretim ve tüketim değerlerine bakıldığında dünyadaki ilk 20 ülke arasındadır. Yapılan projeksiyonlarda Türkiye'nin enerji tüketim değerlerinin izleyen yıllarda daha da artacağı yönündedir. Türkiye bugün itibarıyla enerjide ithalata bağımlı bir ülkedir. Rusya'yla 1986 yılında imzalanan yıllık 6 milyar metreküp miktarındaki ilk alım anlaşmasının ardından artan tüketim miktarının karşılanabilmesi amacıyla diğer alım anlaşmaları da sırasıyla imzalanmıştır. Mevcut durum itibarıyla Türkiye Rusya, İran, Azerbaycan olmak üzere 3 farklı ülkeden uzun dönemli doğal gaz satın almaktadır. Ayrıca, Cezayir ve Nijerya'dan sıvılaştırılmış gaz ithal etmektedir. Kaldı ki Rusya ithalatımızda en büyük paya sahip ülkedir. 2015 yılında toplam enerji ithalatı 48,7 milyar metreküp olmuştur ve bunun 26,7 milyar metreküplük kısmı yani yüzde 55'i Rusya'dan karşılanmıştır; ardından, İran yüzde 16, Azerbaycan yüzde 13'lük paya sahiptir. Rusya'nın kontrolündeki Batı Hattı 14 milyar metreküp, Mavi Akım'sa 16 milyar metreküp kapasiteye sahip olup bunun yüzde 10'luk kısmı hâlen kullanılmamaktadır. Ancak, Türkiye'nin enerji talebinin artacağı açıktır. Bu yüzden, eğer üretimi artırmak mümkün değilse yeni ithalat kaynaklarının aranıp bulunması elzemdir, mutlaka gerekmektedir. Geçtiğimiz aylarda enerji kongresi esnasında Rusya'yla imzalanan Türk Akımı Projesi iki paralel gaz boru hattı vasıtasıyla toplam 31,5 milyar metreküp gaz nakledilmesini, bunun aşağı yukarı yarısının Türkiye'nin kullanımına, diğer yarısının da Avrupa ülkelerine ulaştırılmasını öngörmektedir. Türkiye'nin artan enerji talebi karşısında yüzde 55'le bağımlı olduğumuz Rusya'dan daha büyük bir miktarda ithal yaparak çare aranması maalesef bağımlılığı daha da derinleştirecektir. Türkiye'nin Türkmen gazı ve Azerbaycan gazına yönelerek Rusya'ya olan bağımlılığını azaltması mümkünken bunu tercih etmemesi enerji arz güvenliğini de ister istemez tehlikeye atmaktadır. Yaşanan ve yaşanması muhtemel krizlere bakıldığında, arz güvenliği açısından sıkıntılı bir durumda olduğumuz da görülebilecektir. Türkiye'nin cari açıkta önemli bir paya sahip olan enerji ithalatını belli bir seviyede tutabilmesi için hem arz üzerinde hem de talep yönlü tedbirleri arka arkaya hayata geçirmesi gerekmektedir. Kaldı ki görüyoruz son günlerde dolar almış başını gitmiştir. Geçen yılın aynı dönemine göre Türk lirası dolar karşısında yaklaşık yüzde 20 değer kaybetmiştir.
Türkiye'nin toplam ithalatında enerji ithalatının payının yüzde 18,3 gibi yüksek bir oranda olduğu düşünüldüğünde enerji ithalatı, cari açığımızı daha da artıran en önemli faktörlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Talep tarafında enerji verimliliğinin yükseltilmesi bunun için kapsamlı programlar temin edilmesi gerekmektedir.
Arz tarafında ise, yerli kaynakların enerji üretimindeki payının artırılması, ayrıca yurt içi ve yurt dışında fosil yakıt arama çalışmalarına ağırlık verilmesi temel politikalar arasında yer almalıdır. Bu çerçevede ekonomik yarış, dış politik tutum ve istihbarat mücadelelerinde enerjinin önemli bir bileşen olduğunu düşündüğümüzde, Türkiye'deki dış politika yapıcılarının, enerji teknokratlarının, güvenlik bürokrasisinin ve ekonomi aktörlerinin konvansiyonel olmayan kaynaklarla da daha yakından ilgilenmesi bizce önem taşımaktadır.
Millî bir enerji politikası oluşturulabilmesi için enerji ham maddelerinde dışa bağımlılığın azaltılması, bunun için kömür ve yenilenebilir enerji kaynaklarının azami seviyede değerlendirilmesi en büyük arzumuzdur.
Enerji ithalatında kaynak ve kaynak ülke çeşitliliği de sağlanmalıdır. Etkin bir talep yönetimiyle enerji arzı kesintisiz ve yeterli bir şekilde gerçekleştirilmelidir.
Çevreye dost ve duyarlı bir anlayışa, gelişmiş atık kontrol ve bertarafına, havza ve kaynak planlamasına dayalı bir yaklaşımla enerji, çevre ve insan sağlığına zarar vermeden üretilmelidir.
Enerji verimliliği üretimden tüketime bütün alanlarda güçlü ve çeşitlendirilmiş finansal araçlarla desteklenmelidir.
Nükleer başta olmak üzere yeni enerji teknolojilerini üretecek yetkinliğe ulaşılmalıdır. Akkuyu konusundaki gelişmeleri de dikkatle takip ettiğimizi, özellikle Sayın Başbakanın Rusya seyahatinde bu kapsamda yaptığı açıklamaları da önemli bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bu hedeflere ulaşılması için enerji sektöründe programsız, keyfî, hesap vermekten uzak ve rekabeti kısıtlayıcı uygulamalar yerine enerji ihalelerinde, lisans ve ruhsat tahsislerinde ve uluslararası anlaşmalarda şeffaflık, objektiflik ve kamu yararı ilkelerinin hâkim olması mutlaka sağlanmalıdır.
İthal zorunluluğu olan madenlerde arz güvenliği amacıyla özel sektörün Türk Cumhuriyetleri başta olmak üzere yurt dışında yatırım yapması da desteklenmelidir.
Altın, toryum, bor gibi kıymetli madenlerin işlenmeden cevher olarak satılması yerine yüksek, ileri teknoloji kullanarak katma değerli yeni ürünlere dönüştürülmesi, bu şekilde satılması ve bu amaçla AR-GE faaliyetlerine daha fazla kaynak ayrılması gerekmektedir.
Üretim maliyetlerini düşük tutmak amacıyla kabul edilebilir madencilik tekniklerinden ve mali denetimden uzak bir şekilde faaliyet gösteren maden işletmeleri yakın takibe alınarak sektördeki kayıt dışılık elbette önlenmelidir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz madencilik sektöründe son derece acı izler bırakan iş kazaları geçtiğimiz yıllara damga vurmuştur. 2003 yılında Erzurum Aşkale'deki kömür ocağında 8 işçimizin hayatını kaybetmesiyle açılan acı kayıp sahnesi sayısız faciayla devam etmiştir. Aynı yıl Karaman Ermenek'teki kömür ocağında 10, 2004 yılında Kastamonu Küre'deki bakır ocağında 19, 2005 yılında Kütahya Gediz'deki kömür ocağında 18, 2006 yılında Balıkesir Dursunbey'deki kömür ocağında 17, 2009 yılında Bursa Mustafakemalpaşa'daki kömür ocağında 19, 2010 yılında Balıkesir Dursunbey'deki kömür ocağında 13, Zonguldak Karadon'daki kömür ocağında 30, 2011 yılında Afşin-Elbistan'daki açık kömür ocağında 11, 2013 yılında Soma'daki yer altı kömür ocağındaki faciada 301 madenci kardeşimiz, hemen arkasından Ermenek'te 18 kardeşimiz maden ocağını basan suyun altında kalarak maalesef hayata veda etmişlerdir. Son olarak, 17 Kasım'da Siirt Şirvan'da bir maden ocağında meydana gelen kazada işçilerimizden 12'si hayatını kaybetmiş, toprak altında kalan 4 işçimizi arama çalışmaları da sanıyorum hâlen devam etmektedir. Ülkemiz, madencilikteki iş güvenliği alanında en kötü dünya rekorlarına, geçen her yıl bir yenisini eklemiştir. Soruyorum: Bunların ardından, uluslararası standartlarda güvenli bir madenciliğin yapılabilmesine yönelik bir yapılanma ihtiyacı ortaya çıkmış mıdır? Ne yazık ki bu soruya verilebilecek olumlu bir cevap yoktur. On dört yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde, maden kazalarıyla ilgili önlemlerin ve birtakım tedbirlerin alınacağı hep söylenmesine rağmen kazaların ardı arkası kesilmemiştir, can kayıpları ocaklara ateş düşürmeye devam etmiştir.
Türkiye'de hâlâ 18'inci yüzyıldan kalma teknolojinin hâkim olması, kömür alanında çalışan ve mağdur olan işletmecilik ve sonuçları her şeyiyle gün gibi meydandadır. Bakınız, bu ağır sorun sadece "Özel sektöre devrettik, onlar bunu yaptı." mantığıyla telafi edilemez, bahane olamaz. Malumunuz, eylül ayında Soma'da yaşananlardan dolayı mahkemenin verdiği bir karar var. Mahkemenin gerekçeli kararında denmektedir ki: "Özel hukuk hükümlerine göre, faaliyet gösteren şirkete devredilmesi sırasında gerekli özen ve titizliğin gösterilmemesi, maden işçilerinin olağanüstü durumlarda hayatta kalmalarını sağlamak adına gerekli önlemin alınmamış olması..." diye devam etmekte gerekçeli karar. Bunlar tazminata gerekçe gösterilerek Enerji Bakanlığıyla ilgili bir karar verildi. Yani, yapılan tercihler, ortaya konulan stratejilerin hatalı olduğu, gerekli hassasiyetin gösterilmediği açıkça mahkeme kararında sübut buldu.
AKP hükûmetleri yitip giden bu canların kesinlikle siyasi sorumlusudur. Bunu inkâr etmek imkânsızdır. Maden kazalarında hayatını kaybeden kardeşlerimizi huzurlarınızda bir kez daha saygıyla, minnetle ve rahmetle anıyorum, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum. Allah'tan böyle kazaların tekrar etmemesini, edilmemesini, niyaz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, enerji alanındaki istatistiki verilere baktığımızda ise ülkemiz, Avrupa Birliği ülkeleri elektrik fiyatları sıralamasında, konutta vergiler dâhil, 29 ülke içerisinde 7'nci sıradadır.
AB ülkeleri elektrik fiyatları sıralamasında, sanayide vergiler dâhil, 29 ülke içerisinde 3'üncü sıradadır.
AB ülkeleri doğal gaz fiyatları sıralamasında, konutta vergiler dâhil, 29 ülke içerisinde 2'nci sıradadır.
Yine, Avrupa Birliği ülkeleri doğal gaz fiyatları sıralamasında, sanayide vergiler dâhil, 29 ülke içerisinde 2'nci sıradadır. Ancak Avrupa Birliği ülkelerindeki kişi başına düşen millî gelir düşünüldüğünde bu sıralamalar bir başarı göstergesi de sayılamayacaktır. Başarı diye gösterilen bu sıralamaların hiçbir manası yoktur.
2015 yılında elektrik üretim ve tüketim artışımız 2014 yılı üretim ve tüketim artışının gerisinde kalmıştır. Madencilik ihracatımız 2014 yılında 4,1 milyar dolar iken 2015 yılında 3,75 milyar dolara kadar düşmüştür. 2016 Eylül sonu itibarıyla maden ihracatımız 2,27 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Olağanüstü bir gelişme olmadığı sürece maden ihracatımız 2015 yılı ihracatımızın da altında kalacaktır, gelişmeler şimdiden buna işaret etmektedir.
2002-2016 Eylül dönemi arasındaki süreçte, hem yerli kaynaklardan hem yabancı kaynaklardan sağlanan kurulu güç miktarı artmıştır. Ancak bu miktarların toplam kurulu güce olan değerlerinde dikkate değer bir değişim söz konusu olmamıştır. Kurulu güç miktarının yaklaşık yüzde 44 gibi yüksek orandaki kısmının ithal kaynaklardan sağlandığı bilinmektedir.
2016 yılı Eylül ayı sonu itibarıyla kaynak bazında ülkemiz elektrik enerjisi üretiminin yüzde 32,44'lük kısmı kömürden, yüzde 32,4'lük kısmı doğal gaz ve LNG'den, yüzde 26,2'lik kısmı hidrolikten, yüzde 5,56'lık kısmı ise rüzgârdan sağlanmıştır. Burada ithalat yoluyla karşıladığımız doğal gazın elektrik üretimindeki payının çok yüksek olduğunu yıllardır söylemekteyiz, bu konuyla ilgili uyarılarımızı da sürekli dile getirmekteyiz. Ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin enerji politikaları bu sorunu yıllardır çözememiştir; anlaşılan, çözmeye de pek niyeti yoktur. Bu konuda Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin başarısızlığı bir kez daha tescillenmiştir.
Ülkemizde 11 bin megavatlık rüzgâr enerjisi lisansı mevcut iken 3 binlik kısmı çalışmaktadır, 8 bin megavatlık kısmı hâlâ boşluktadır ve çalışmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, Sayın Enerji Bakanı bildiğiniz üzere 1 Ekimden itibaren konutta ve sanayide doğal gaz fiyatlarında yüzde 10 indirim yapılacağını açıklamıştı. Ülkemizde elektrikteki üretim maliyetinin yaklaşık yüzde 50'sini doğal gaz oluşturmaktadır. Doğal gazda yapılan indirimle birlikte, basit bir hesapla, en az yüzde 5'lik bir indirimin elektrikte de yapılması, elektrik fiyatlarında, faturalarında da yapılması vatandaşlarımızın haklı beklentisidir. Bu müjdeyi de Sayın Bakandan vatandaşlarımız, milletimiz bütün yüreğiyle, içtenliğiyle beklemektedir.
Sözlerime burada son verirken hepinizi bir kez daha saygılarımla selamlıyorum, hayırlı ve başarılı bir bütçe süreci diliyorum. 2017 yılı bütçesinin milletimize, devletimize hayırlar getirmesini ve yeni umutlar sağlamasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)