| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 2'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 07.12.2016 |
MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, bu vesileyle heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisi on dört yıldır istikrarlı, yüksek oranlı bir büyüme kaydedememiş, sağlıklı bir yatırım, üretim ve istihdam zinciri de kurulamamıştır. Tasarruflardaki yetersizlik, dış ticaret ve cari açıktaki seyir ekonomik dar boğazın temel bileşenleri olmuştur. Adaletsiz vergiler, genç işsizlik, kayıt dışılık ve sosyal hayata ilişkin çarpıklıklar toplumsal uzlaşma dinamiklerini tehdit etmektedir. Türkiye ekonomisi gün geçtikçe emsal ülkelerden negatif yönde ayrışmaya başlamıştır. Ekonomi politikasında rant temelli yaklaşım, üretimden uzaklaşma, işsizlik, enflasyon, artan borçluluk, yolsuzluklar, öngörülebilir bir hukuk ve adalet düzeninin olmaması ekonomik gelişmeleri olumsuz etkilemektedir. Bu anlayış yatırım çekememiştir. Büyümeyi tüketim, ithalat, kısa dönemli dış finansman ve uzun vadede rekabet şansımızın olmadığı düşük teknolojili sektörlere dayandırmıştır. AKP iktidarları döneminde arazi ve imar rantları had safhaya ulaşmış ve suni artı değerlerin oluşturduğu inşaat gibi sektörlerde yoğunlaşmalar devam etmiştir.
2017 bütçesi de iç ve dış borçlarda tehlike çanlarının çaldığı, borç faizi ödemelerinin arttığı, kamu istihdamında daralma, yatırımlarda azalmaların olduğu, eğitim ve sağlık gibi temel sosyal alanlarda yaşanan ticarileşme ve piyasalaştırma uygulamalarının yaşandığı, vergi adaletsizliğinin, gelir dağılımının daha da bozulduğu bir ortamda bu sorunlara çözüm üretmekten uzaktır. Kısacası, 2017 bütçesi Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarına çözüm getirecek bir yaklaşım içermemektedir. Kaynak ve harcama dengesini kuramayan, sağlıklı ve stratejik öncelikleri bulunmayan, bu nedenle üretken olmayan alanlara kaynak tahsis eden, sürdürülebilir, nitelikli büyümeyi teşvik etmeyen, istihdamı artırmayan, tasarruf oranını büyütemeyen bir bütçe niteliğindedir. Bu anlayışla mali disiplinin sağlanması ve kaynakların etkin kullanılması da mümkün görünmemektedir. Bölgemizde yaşanan olumsuz siyasi ve ekonomik gelişmeler de dikkate alındığında gerçekçi olmayan orta vadeli program ve bütçe hedeflerinin 2017 yılında gerçekleşmesi mümkün görünmemektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak yaptığımız eleştiriler Türkiye ekonomisinin sorunlarının çözümüne, toplumsal huzur ve refahın artırılmasına yöneliktir.
Değerli milletvekilleri, dünyanın her ülkesinde milyonlarca vatandaşımız yaşamaktadır. Bunun yanında sosyokültürel ve tarihî bağlarla yakın ilişki içerisinde olduğumuz geniş bir coğrafyada 300 milyona varan "soydaş ve akraba topluluklarımız" diye ifade ettiğimiz insanlarımız bulunmaktadır. Gerek başka ülkelerde yaşayan vatandaşlarımızın gerekse soydaş ve akraba topluluklarımızın yegâne dayanağı Türkiye Cumhuriyeti devletidir, yüzleri hep ülkemize dönüktür ve her zaman Türk devletinin desteğini arkalarında görmek istemektedirler. Konunun önemine binaen tüm hükûmetler yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız ve soydaşlarımızla ilgili konularda koordinasyon görevi yapmak üzere hemen her dönemde bir devlet bakanını görevlendirmişlerdir. Ancak vatandaşlarımızın ve soydaşlarımızın ihtiyaçlarının belirlenmesi ve bu hizmetlere yönelik politikaların oluşturulmasında bir koordinasyon eksikliği göze çarpmaktadır. Koordinasyon sorununun çözümü ve daha iyi hizmet üretilmesi için tek bir çatı altında toplanmış merkezî bir yapılanmanın olmayışı önemli bir eksiklikti.
Bu çerçevede yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızla ilgili çalışmalar yapmak ve sorunlarına çözüm üretmek, soydaş ve akraba topluluklarla sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerin bir plan dâhilinde geliştirilmesi ve ülkemize eğitim amacıyla gelen öğrencilerin ülkemizdeki eğitim süreçlerinin başarılı bir şekilde sonuçlandırılması için her türlü esası belirleyerek ilgili kurumlar arasında koordinasyonu sağlamak amacıyla Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı kurulmuştur.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak yıllardır dış Türkler bakanlığının kurulması gerektiğini hem seçim beyannamelerimizde hem de konuşmalarımızda defalarca ifade ettik. Bu kapsamda devlet teşkilatımıza yeni giren Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının kurulmasını olumlu ancak yetersiz buluyoruz. Bu kurum daha evvel başka kurumlar tarafından ifa edilen bazı hizmetler ile yeni bazı görevleri yerine getirmek üzere kurulmuştur. Yürüttüğü hizmetleri dört ana başlık altında toplamak mümkündür: Yurt dışındaki vatandaşlarımıza yönelik faaliyetler, soydaş ve akraba topluluklara yönelik faaliyetler, sivil toplum kuruluşlarına yönelik ve kurumsal iş birlikleri kapsamında yürütülen faaliyetler ile uluslararası öğrencilere yönelik faaliyetlerdir. Bu ana faaliyet alanlarına yönelik olarak hem yapılan işlerde yetersizlik hem de hiç yapılmayan birtakım işler ve hizmetler bulunmaktadır. Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu ile Kültürel ve Sosyal İlişkiler Eşgüdüm Değerlendirme Kuruluna daha fazla işlerlik kazandırılması, sivil toplum destekleri koordinasyon kurulunun oluşturulması veya güçlendirilmesi yerinde olacaktır. Başkanlığın yurt içi ve yurt dışı temsilcilikleriyle ilgili aksaklıklarının ve teşkilatlanma sorununun giderilmesi gerekmektedir.
Bu dönemde Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı önemli projeler üretmiştir. Mesela, Kırım sözlü tarih çalışması gibi benzeri faaliyetlerin artarak devam ettirilmesi ve diğer yadigârlarımıza uygulanması da gerekmektedir. Benzer çalışmaların, Türkmenler, Ahıska ve Uygur Türkleri için de yapılması yerinde olacaktır.
Bu kurumun kurulmasıyla birlikte atılan en önemli adımlardan biri de uluslararası öğrencilere verilen devlet burslarının tek bir çatı altında birleştirilerek, merkezî ve dinamik bir burs sistemi hâline dönüştürülmüş olmasıdır. Bu çalışmalarla Türkiye, uluslararası öğrencilerin eğitim görmek istedikleri, sosyal ve kültürel faaliyetlerin yoğun bir şekilde gerçekleştirildiği bir cazibe merkezi hâline gelmelidir. Ancak getirilen öğrencilere yönelik çalışmaların yetersiz olduğunu düşünüyoruz. Bu kadar fazla sayıda getirilen öğrencilerin takibi nasıl yapılmaktadır? Bunların FETÖ gibi zararlı yapıların eline düşmesini nasıl engelleyeceğiz ve bunların ülkemizle gerçek gönül köprüleri oluşturmasını nasıl sağlayacağız? Diğer taraftan, kanaatimizce nicelikten çok niteliğe önem verilmesi yerinde olacaktır. Yani daha az sayıda öğrenci ancak daha fazla imkân, daha fazla ilgi ve takip faydalı olacaktır. Tabii ki, sadece okurken değil mezun olduktan sonra da bu takip devam ettirilmelidir.
Soydaş ve akraba coğrafyaya yönelik yapılan çalışmalarda bir koordinasyon sorunu olduğu bilinmektedir. İlgili kurumlarımızın zaman zaman kendi alanlarına yönelik mükerrer işler yaptığını görmekteyiz. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'da bu alana yönelik koordinasyonun kurumun başkanlığında olduğu yazılıyken maalesef bu koordinasyonun tam anlamıyla gerçekleştiğini söyleyemeyiz.
Sonuç olarak, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının yaptığı çalışmalar, şu ana kadarki ihmal edilmişliği kısa bir sürede telafi etme yönündedir. Ancak, soydaş ve akraba coğrafyaya yönelik çalışmaların beklenenin altında olduğu görülmektedir. Hâlâ çok temel meselelerde bile ortak dil, ortak anlayış ve yardımlaşmanın gerçekleşmediğini görüyoruz. Örnek vermek gerekirse, FETÖ darbe girişiminde Batı'yla birlikte soydaş ve akraba coğrafyasında bile kendimizi tam olarak anlatamadığımızı gördük. Çok açık bir darbe girişimini bile soydaş ve akraba coğrafyası bizim baktığımız noktadan okuyamamış ve ne yazık ki tahlil edememiştir. Burada ilgili kurumlarımızın kendilerini gözden geçirmesi ve çalışmalarını topluma ve kamuoyuna yönelik yürütmesi gerekmektedir. Bunun için de bizi biz yapan ve aynı kökte buluşturan değerlerimizi karşılıklı tanımamızda ve ilişkilerimizi bunlar üzerinden yeniden geliştirmemizde fayda olacağı kanaatindeyim.
Uluslararası öğrencilere yönelik çalışmaların yeniden ele alınması ve projelerin değerlendirilmesiyle ilgili esasların nesnel kurallara bağlanması gerekmektedir. Bir örnek vermek gerekirse, Almanya'da sözde soykırımla ilgili yasa tasarısının oylanmasında Türk kökenli milletvekillerinin tamamının yasa tasarısına destek vermesi ve tasarının kabul edilmiş olması yurt dışındaki vatandaşlar anlamında çalışmaların etkin sonuç doğuracak seviyelerde olmadığının güncel bir göstergesidir. 3 milyonun üzerinde vatandaşımızın bulunduğu Almanya'da siyasi etki gücümüzün ve sivil toplumu harekete geçirme kabiliyetimizin bu kadar düşük düzeyde kalması, yurt dışındaki vatandaşlara yönelik çalışmalarımızın yetersiz kaldığını veya olmadığını göstermektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, TİKA, Doğu Bloku ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra ortaya çıkan ihtiyaçlar kapsamında 480 Sayılı Kararname'yle 1992 yılında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı adıyla Dışişleri Bakanlığına bağlı bir teknik yardım kuruluşu olarak kurulmuştur. TİKA, kurulduğu 1992 yılından bu yana Türk Cumhuriyetlerinin kalkınma çabasına destek olmak üzere önemli projeler hayata geçirmiştir.
Bu bağlamda, 2014 yılında TİKA'nın yapmış olduğu yardımların bölgesel dağılımına bakıldığında, 53 milyon dolarla Güney ve Orta Asya ilk sırada yer almaktadır. Bu coğrafyada TİKA'nın faaliyetlerinden en çok faydalanan ülkeler Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan ve Türkmenistan olmuştur. Ancak, 2015 yılı faaliyet raporu incelendiğinde ilk sıraya Afrika'nın yerleştiği gözlemlenmektedir. Afrika'ya yönelik yardımların toplam yardımların neredeyse yüzde 50'sine tekabül ettiği görülmektedir. Bu, açıkça TİKA'nın kuruluş amaçları ve hedefleriyle çelişen bir durumu ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca, görülmektedir ki TİKA'nın Afrika'dan Avrupa'ya, Asya'ya pek çok ülkede koordinasyon ofisleri olmasına rağmen Yunanistan'da ve Bulgaristan'da ofisi bulunmamaktadır. Bunun sebebi neyse Sayın Başbakan Yardımcımızdan öğrenmek isteriz. Cibuti'de, Çad'da koordinasyon ofisleri bulunmakta ancak milyonlarca Müslüman'ın, Müslüman Türk'ün yaşadığı Çin'de ya da Rusya'da bir irtibat ofisi bile bulunmamaktadır. Gelişen ilişkiler çerçevesinde Şanghay İşbirliği Örgütüne dâhil olmanın konuşulduğu bugünlerde, bu konularda ilerleme kaydedileceğini ümit etmekteyiz.
Gazze'den Afganistan'a, Nijerya'dan Pakistan'a kadar her yere yardım yapan Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansının hemen sınırlarımızın ötesinde birçok zorluk yaşayan Türkmen kardeşlerimize kayıtsız kaldığını görmek son derece üzüntü vericidir. Bölgede ülkü ocakları ve ülkücü sivil toplum kuruluşlarının hizmetleri gerçekten takdire şayandır. Temennimiz, devletimizin burada yaşayan soydaşlarımızın sorunlarına acilen eğilmesi ve sahip çıkmasıdır.
Önceki senelerde TİKA'nın özellikle Afrika'daki bazı temsilciliklerine ve çalışmalarına yönelik saldırılar gerçekleştirilmişti. Güvenlik sıkıntısının olduğu ülkelerde çalışan personelin güvenliğini artırmak için gerekli tedbirlerin alınmış olduğunu umut ediyoruz.
Ülkemiz 15 Temmuzda büyük bir badire atlatmıştır. Allah böyle zamanları bir daha göstermesin. Türk devletini yöneten ve yönetmeye talip olanların uyanık olması, kolayca kandırılmaması, aldatılmaması gerekmektedir. Büyük devlet olmanın gereği budur. Büyük devlet, dış ilişkilerini, teknik yardım faaliyetlerini bir cemaatin, tarikatın ya da herhangi bir sivil toplum örgütünün uhdesine bırakamaz, bırakmamalıdır. 2013 yılına kadar Türk yetkililer değişik ülkelere yaptıkları ziyaretlerde bu "cemaat" adı verilen örgütün okullarının desteklenmesi için girişimde bulunuyorlardı. Ağırlıklı olarak "yurt dışındaki Türk okulları" olarak adlandırılan bu okullar Türk kültürünün teşvik edildiği eğitim kurumları olarak görülüyor ve destekleniyordu. Devletin en üst düzey temsilcileri bu okulların resmî açılış törenlerine katılıyorlardı. Tüm bu unutulmuşlukla özellikle Türk Cumhuriyetlerinde büyükelçilikler ve Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansının ofislerinin âdeta FETÖ yapılanmasının ofisleri gibi kullanıldığına dair ciddi emareler mevcuttur. Bu hatalara tekrar düşülmemesi en içten temennimizdir.
Değerli milletvekilleri, vakıflar, Türk milletinin yüzlerce yıllık medeniyet mücadelesinden, tasavvurundan süzülüp gelmiş ve büyük bir coğrafyada etkisini hâlen sürdüren güçlü ve köklü kurumlardır. Vakıflar, Türk hayırseverliğinin en güzel numuneleridir. Dünyada yardımlaşmayı, iyilik yapmayı, paylaşmayı, adalet ve hakkaniyet gibi her toplum tarafından kabul gören evrensel değerleri temsil eden değerler Müslüman Türk medeniyeti üzerinde yükselmektedir. Suriye'den gelen milyonlarca göçmene kucak açan Türk milleti bunu bir kez daha dünyaya göstermiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü idare ve temsil ettiği vakıflara ait vakıf kültür varlıklarını muhafaza ve imar etmek, günün şartlarına göre ekonomik bir şekilde yatırıma dönüştürmek ve işletmek için restorasyon veya onarım yaptırmak ve gerektiğinde kiraya da vermek sorumluluğunu taşımaktadır.
Bugün başta İstanbul olmak üzere, Anadolu'nun hangi şehrine giderseniz bir restorasyon çalışmasıyla karşılaşmak mümkündür. İhmal edilmiş tarihî eserlere sahip çıkılması elbette takdirle karşılanmalıdır. Ancak, bu işlerin aceleye getirilmemesi, ehil insanlara verilmesi ve rant merkezli yapılmasının önüne geçilmesi ecdadımıza karşı sorumluluğumuzdur. Restorasyonlarda hatalar yapıldığına, özellikle nakışların tahrip edildiğine, "Tarihimize sahip çıkıyoruz." anlayışıyla tarihî eserlere bilinçsizce tahribatlar yapıldığına dair hemen her gün yeni bir haberle karşılaşmaktayız. Sayın Genel Müdür de bu konuda yanlışlar yapıldığını ifade etmiştir, mesela, "Sivas Gök Medrese'de yanlış uygulamalar yapıldı." dediği gibi. Bu hususlarda daha dikkatli olunmalı, yapılan hatalarla ilgili sorumlular mutlaka ikaz edilmelidir.
Bazı vakıflarda karşılaşılan olaylar ne yazık ki vatandaşımızın zihnini vakıflarla ilgili bulandırmakta, bu kurumlara yönelik ilgi ve muhabbetin eksilmesine sebebiyet vermektedir. Son yıllarda eğitim işleriyle ilgilenen bazı vakıflarda karşılaşılan taciz vakaları ne yazık ki son derece vahimdir. Bu tarz vakaların üzerine kararlılıkla gidilmesi önemlidir, gereklidir; aksi bir yaklaşım bilinmelidir ki kamuoyu vicdanında ciddi şekilde rahatsızlığa sebebiyet vermektedir. Bu hatalardan ders çıkarıldığını ve artık tekrarlanmayacağını umut ediyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu duygular içerisinde sözlerime son verirken 2017 bütçesinin aziz milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, heyetinizi en derin muhabbetlerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Büyükataman.