GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 2'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:33
Tarih:07.12.2016

HDP GRUBU ADINA İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

4 Kasımdan bu yana, her biri on binlerce oy almış, Eş Genel Başkanımız dâhil olmak üzere, 10 parlamenter arkadaşımız Anayasa ve yasalara aykırı bir şekilde cezaevinde tutuklu bulunmaktadır. Bu hukuksuzluğa bir an önce söz verilmeli ve parlamenter arkadaşlarımız derhâl serbest bırakılmalıdır. Türkiye'de sivil, demokratik, barışçıl siyaset yoluyla Kürt sorununu Parlamentoda gündeme taşımak isteyen ve çözümü konusunda uğraş veren Kürt siyasetçilerine karşı sergilenen bu tavırdan bir an önce vazgeçilmelidir. Parlamentoda Kürt siyasetçiler dışlanmamalı, seçimle iş başına gelen Kürt illerinin belediye eş başkanları, başta Ahmet Türk olmak üzere, bir an önce cezaevinden çıkarılıp görevine iade edilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP ve MHP ittifakıyla gerçekleşmesi beklenen yeni anayasa üzerine bugünlerde Meclise bir önerge verilecek diye kamuoyunda tartışılıyor. Verilecek mi, verilmeyecek mi, o çok net, belli değil çünkü bu tür durumlarda çoğu zaman gelmemiş olan bu tür yasalar da çok mevcuttur. Türkiye'de sistem değişikliğine yol açacak olan, parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçilecek bir değişik önergesinden bahsediliyor ama içeriğini, kaç madde olduğunu, hatta gelecek sistemin adının ne olacağını bile bilmiyoruz. Oysa, yeni demokratik bir anayasa Türkiye'nin en acil ve temel meselelerinden biridir. Bugün yaşanan ekonomik ve siyasal krizlerin temeli demokratik bir anayasanın yokluğundan kaynaklanmaktadır. Anayasa meselesi yıllarca, on yıllarca tartışıldı, toplumun her kesiminin büyük bir beklentisi olarak Meclisin gündeminden düşmüyor. 2011 seçimleri öncesi ve özellikle sonrası Parlamento bileşiminin değişiklik konusunda hamleleri oldu. Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu; toplumda, akademik kurumlarda, sivil toplum örgütlerinde, medyada geniş tartışmalar yapıldı. Başta AKP olmak üzere, farklı partilerin görevlendirdiği Anayasa uzmanları anayasal taslaklar hazırladılar. Anayasa Komisyonu dört partinin uzlaşmasıyla 60'ı aşkın madde değişikliğini de ortaya koydu.

Bütün bu çaba ve ilerlemeler bir yana atılarak, sadece AKP ve MHP'nin iş birliğiyle Anayasa değişiklikleri yapılmak istenmektedir. En büyük yanlışlık da burada başlıyor. Toplumun büyük kesimleri, onların oy verdikleri partiler dışlanarak Anayasa değişikliğine gidiliyor. Belli ki toplumun önemli kesimlerinin; Kürtlerin, Alevilerin, farklı etnik, dinî, mezhebî kesimlerin büyük ihtiyaçlarına cevap olacak değişiklikler değil, sadece AKP Hükûmetinin ve Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önümüze koydukları dayatmalardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin herhangi bir anayasaya değil, demokratik bir anayasaya ihtiyacı vardır. Demokratik anayasa demek, bir ülkenin toplum kesimlerinin tümünün değişik düzeydeki temsilcileriyle, bilim insanları, aydınları ve hukukçularıyla katıldığı açık diyalog ve tartışma ortamında, tüm kesimlerin konsensüsüyle biçimlenen bir anayasa demektir.

Demokratik bir anayasa, ne Meclisin salt ya da mutlak çoğunluğuyla ne de halkın yüzde 50-60 oranında "evet" diyeceği bir referandumla olur. Demokratik anayasanın en belirgin özelliği, onun tüm toplum kesimlerinin konsensüsüyle oluşmuş toplumsal bir sözleşme olmasıdır. Bu açıdan, diğer yasalara benzemez. Bir ticaret şirketinin ortaklarının tümünün onayıyla oluşan şirket kuruluş sözleşmesi gibidir.

Demokratik bir anayasa için, ülkenin tüm sahiplerinin, Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Lazların, Çerkezlerin, Sünnilerin, Alevilerin, Müslimlerin, gayrimüslimlerin tümünün "evet" demesi, üzerinde ikna olması gerekir. Böylesi bir konsensüs iradesini ortaya çıkaracak bir süreç ortaya konmadan demokratik bir anayasa yapılamaz.

Demokratik bir anayasa tek bir etnik, dinî ya da mezhebî topluluğa dayandırılamaz; ülkenin bütün etnik -Türk, Kürt, Arap, Laz- dinî -Müslim, gayrimüslim- mezhebî -Alevi, Sünni, Şafii, Hanefi- ve farklı cinsel eğilimleri gözeten çoğulcu bir anayasa olmak zorundadır. Ya "Türk milleti" kavramı Anayasa'dan çıkarılıp anayasal vatandaşlık esasına dayanan ve bireysel olarak her vatandaşı eşit muhatap kabul eden bir anayasa olmalıdır... Ama bu durumda ülkenin bütün etnik, dinî, mezhebî ve cinsel eğilimlerinin varlığını, onların eşit hak ve özgürlüklerini tanıyan yasalar da çıkarılmalıdır. Eğer Anayasa'da "Türk milleti"ne yer verilecekse Türkiye'de yaşayan -20 milyondan fazla- Kürt milletine ve diğer ulusal, etnik toplulukların adlarına da yer verilmelidir.

Bir ülkenin vatandaşı olmak için anayasa herhangi bir ideolojiye bağlı kalmayı dayatamaz. Bu nedenle belli prensiplere bağlılık Anayasa'dan çıkarılmalıdır. Ama kendisini başka bir görüşün temsil etmesini doya doya yaşamak isteyenleri de demokratik anayasa güvence altına almalıdır.

Demokratik anayasa, Türkiye'nin çok resmî dilli olmasının önünde bir engel olmamalıdır. Dünyanın birçok ülkesi kendi vatandaşlarının dillerinin farklılığı sonucu birden fazla resmî dil benimsemiştir. ABD'de İngilizce -Amerikan İngilizcesi- ve İspanyolca; İsviçre'de Almanca, Fransızca, İtalyanca; Rusya'da, Hindistan'da, Güney Afrika'da ve daha pek çok ülkede birden fazla resmî dil bulunmaktadır. Irak'ta dahi iki resmî dil vardır; biri Arapça, öbürü Kürtçe.

Bu ülkelerin çeşitli bölgelerinde ulusal azınlıkların, yöresel toplulukların dilleri eğitim alanında kabul görmekte, hatta bizzat devlet tarafından varlığı korunup geliştirilmektedir. Türkiye'de de bugün olmasa bile yakın zamanda birinci resmî dilin Türkçe, ikinci resmî dilin de Kürtçe olması kaçınılamazdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başkanlık sistemi de tartışılabilir ama başkanlık sistemi sadece merkezde cumhurbaşkanı ve hükûmeti esas alan bir sınırlandırmanın adı değildir. Başkanlık sistemi, ademimerkeziyetçilik, eyalet sistemleri, yerelden yönetim, özerk idarelerin oluşmasıyla yukarıdan aşağıya doğru bir değişimin adıdır. Osmanlı Devleti'nin en güçlü yılları olan yükselme devirlerinde sultanların ülkeyi eyalet sistemiyle yönettiği unutulmamalıdır. Çoğulcu bir yapıya, ademimerkeziyete, eyalet ve yerel yönetim sistemlerine dayanmayan bir başkanlık sistemi tam monopolist, tekçi, despotik bir devlet yapısını getirir. Böylesi bir sistemde, farklı topluluk kesimleri, katılımcı bir anlayışla ülke idaresinde söz ve karar sahibi olma, kendilerini temsil ve idare etme olanaklarından yoksun kalırlar, devletten dışlanırlar, devletin eliyle ezilen mağdurlara dönüşürler. Toplumdaki krizlerin derinleşmesine, Türkiye'nin kendi kendisiyle uğraşmasına ve enerjisini iç kavgalarla tüketmesine devam edilmiş olur.

Demokratik anayasa, vatandaşların hak ve yetki olanaklarını paylaşmada güç, çoğunluk, ulus, din ya da mezhepten olma konumunda değil, bütün vatandaşları eşit ve özgür birey olarak muhatap alma prensibiyle yaklaşmak zorundadır. Bu temelde, Anayasa'da üzerinde mutabık kalınacak esaslara etnik, dinî ve mezhebi olarak "Ben ne kadar çoğum, ben ne kadar eskiyim, ben ne kadar güçlüyüm ve dolayısıyla bana daha fazla hak tanınmalıdır." konumundan yaklaşılamaz. Evrensel hukuk değerleri, uluslararası anlaşmalar, insan, çocuk, kadın, azınlık, engelli, doğa, çevre ve benzeri tüm kategorilerdeki evrensel değerler göz önünde bulundurularak bir konsensüse varılmalıdır. Bu çerçevede, bütün yurttaşların bireysel ve kolektif hak ve özgürlüklerinin tam olarak sağlanıp güvence altına alınması ve sürekli iyiye doğru iyileştirmelerin yapılması gibi değer ve bakış açıları, asıl konsensüsün üzerinde yükseleceği platformdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İMAM TAŞÇIER (Devamla) - Anayasa'da Türklerin olduğu gibi, Kürtlerin, Arapların, Lazların, Çerkezlerin ve tüm etnik grupların; Sünni dindarların, Alevilerin, gayrimüslimlerin her türlü kolektif hakları tanınmalıdır. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Taşçıer.