Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 32 |
Tarih: | 06.12.2016 |
HDP GRUBU ADINA NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken, şu anda tutuklu bulunan başta eş genel başkanlarım olmak üzere milletvekili arkadaşlarım ve belediye başkanlarımı da bu kürsüden selamlıyorum.
Şimdi, Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili sözlerime başlamadan önce bir beklentimi ve temennimi de dile getirmek istiyorum. Şu anda içeride bulunan arkadaşlarımız inşallah yakın zamanda çıkacak ve ellerinde de barış güvercininin bize sunduğu, takdim ettiği zeytin dalıyla bu Meclise yeniden teşrif edecek, her bir arkadaşımıza da o zeytin dalını, barış ümidini ifade ederek takdim edecekler.
Ben izninizle, tabii, dinin özüyle ilgili, mahiyetiyle ilgili bana ait olmayan, tabii, beni aşar fakat ulemanın tespitiyle ilgili bir hususu sizinle paylaşmak istiyorum. Nebevi tebliğde, nebevi davette Kur'an-ı Kerim'in inen ilk ayetikerimeleri, Hazreti Peygamber'e, ona peygamberlik görevinin verildiğini, yükünün ağır olduğunu ve güzel ahlak sahibi olduğunu tebliğ ederler fakat bundan dolayı Kureyş'ten bir ses seda yok ama Kureyş'i ayağa kaldıran başka bir neden var. Nedir o? Yine ilk ayetlerde, Mekke'de yani davetin gizli yapıldığı ilk üç yılda Kur'an-ı Kerim, önce azdıran zenginlik ile varlık içerisinde şımarmış sermaye, kapital sahipleriyle tekebbürde bulunan, ululuk gösteren, taslayan mütekebbir zorbaları yan yana koyar ve bu güç sahiplerini de o günün önderleri olarak tanımlar, bunların da yanına şirki koyar yani bir tarafta zenginlik içerisinde, varlık içerisinde şımartılmış bir grup, tekebbür, müstekbir, kibirli ve ululuk taslayan yöneticiler, bunların yanına da şirki koyar. İşte, Mekkelileri, Kureyşlileri ayaklandıran asıl sebep budur.
Bakınız, bu "kebair" kelimesini kullanırız büyük günahlarla ilgili. Büyük günahların başında da şirk gelir. İşte, bu "kebair" ile "kibir" yani tekebbürde bulunmak, ululuk taslamak aslında aynı köke dayanır. Bildiğiniz gibi, şirk, aslında inananın, müminin problemidir. Peki, bunların karşısına neyi koydu Kur'an-ı Kerim? Bunların karşısına da o sermayedarların ve ululuk taslayan egemen anlayış ve zümrenin karşısına haklarından mahrum bırakılmış, hürriyetlerinden mahrum bırakılmış, zayıf bırakılmış ve dolayısıyla da "ezilen" diye tabir ettiğimiz bir diğer sınıfı da onların karşısına koydu. Hazreti Peygamber'in yanında kölelerin yer almasının asıl temel dayanağı işte budur çünkü hürriyetlerinden mahrum kalmış o insanlar Hazreti Peygamber'le beraber hareket ettiler.
Mekke'deki bu manzara İslam dünyasında, bizim zihin dünyamızda, inanç dünyamızda veya diyanet hizmetini bugün sunan yapıda bu var mı? Var diyemeyiz. Peki, bu çok ağır diyelim, Medine'ye bakalım. Medine'ye hicret eder etmez "Sahife" diye meşhur olan ve Diyanetten gelen hocalarımın da çok iyi bildiği Medine Sözleşmesi, "Medine Vesikası" olarak bilinen hâlen mevcut olan bir belge var. O belgenin ilk maddesinin ilk cümlesi kimlikleri tanımakla ilgilidir. Oradaki inanç gruplarını, Yahudileri, diğer kabileleri inançlarıyla birlikte zikrederek orada o eşitliği belgeleyen o sahife var şu anda elimizde. Bununla ilgili bir tutum ve davranışınız var mı? Maalesef, bunu da söyleyemeyiz. Önümüzdeki dönemde Diyanet İşleri Başkanlığının bu Kutlu Doğum Haftası'yla ilgili her yıl temasını yenileyerek sürdürdüğü faaliyetler var. Ben sunuyorum kendilerine, teklif ediyorum: Bu yılki temanız o sahife olsun, o sahifenin maddeleri olsun. Bakınız, orada kimlikler nasıl tanınmış ve Medine'de savaş nasıl da haram kılınmış; onu hiç olmazsa toplumumuzla sizin aracılığınızla paylaşmış olalım.
Değerli arkadaşlar, bu da zor, bu da mümkün değil. Bir örnek vermek istiyorum: Bakınız, Beni İsrail, İsrailoğulları Arzı Mevud'a geldikleri zaman -bugün Eriha olarak bildiğimiz, Batı Şeria yakasında Ürdün Nehri kenarında eski bir kasaba var, bir şehir var- oraya geldiklerinde yüksek bir duvarla, erişilmez bir duvarla karşılaştılar. O duvarı -dikkat buyurunuz- ilahileriyle, ilahi okuyarak yani sesleriyle, yani sözleriyle, yani nasihatleriyle aştılar. Bugün biz Suriye ile Türkiye arasında şu anda örülen duvardan bahsetmiyoruz. Biz bugün bölgemizde sadece valilikler, kaymakamlıklar etrafında örülmüş güvenlik duvarlarından bahsetmiyoruz ve bu son zamanlarda ilave edilen, kayyum ataması sonucunda belediyelere uygulanan o güvenlik duvarından da bahsetmiyoruz çünkü biliyoruz ki her duvar örücü bir kaygıdan dolayı, tek kaygıdan dolayı o duvarı örer; onun adına "güvenlik" der ama aslında o bir korku duvarıdır. Ben bu duvarlardan da bu güvenlik duvarlarından da söz etmiyorum, diyorum ki: Diyanet İşleri Başkanlığı çıksın "Şu anda gönüllerde örülmüş, beyinlerde örülmüş, kafalarda örülmüş bu duvarları nasıl aşarım, nasıl yıkarım? Bu insanların manevi bağlarını ben yeniden, evet, yeniden, yeniden nasıl tesis ederim?" diye bir çaba içerisine girsin. Şu anda bulunduğumuz Mecliste, bakınız, görünmeyen demir parmaklıklar var ve yüzde 50'nin yüzde 50'ye düşman yapıldığı bir gerçek var.
Son olarak değerli arkadaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığı bu son darbe süreci, teşebbüs edilen ve başarılı olmayan darbe süreciyle ilgili kendi personelini ihraç etti. Teftiş Kurulu var, Teftiş Kuruluna hiç ihtiyaç duymadan bunu yaptı. Otuz beş yıl önce Kenan Evren anayasası oylanırken "hayır" veren bölgedeki görevlilerimiz bu zulme tabi tutulmadılar, yine Diyanet İşleri Başkanlığının Teftiş Kurulu teftiş neticesinde onların görev yerlerini değiştirdi.
Ben, bugün sorumlu sayın Hükûmet sözcümüzden ve Diyanet İşleri Başkanlığımızdan şunu talep ediyorum: Otuz beş yıl önceki Diyanet İşleri Başkanlığının bulunduğu yerde -lütfen- onu arıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdoğmuş.
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) - Bu görevli arkadaşlarımızın, görevden atılan, ihraç edilen arkadaşlarımızın sorgulamasını yapın, soruşturmasını yapın, incelemesini yapın, sonuca zaten razıyız diyorum.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)