GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:30
Tarih:01.12.2016

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Rusya'yla bir anlaşma yapmışız; TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesi. Haberiniz var mı? (AK PARTİ sıralarından "Var, var." sesleri") Ne olduğunu biliyor musunuz? İçeriğini biliyor musunuz?

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Gel anlatayım sana bütün detaylarıyla.

GARO PAYLAN (Devamla) - Peki, Hükûmet böyle bir anlaşma yaptı, hangi bakanlıkları ilgilendirir? Önce Enerji Bakanlığını ilgilendirir, sonra Dışişleri Bakanlığını ilgilendirir. Hangi bakan var burada?

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Ne fark eder?

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Ne alakası var? Bakan Hükûmeti temsil ediyor.

GARO PAYLAN (Devamla) - Hangi bakanı ilgilendiriyor?

Baktığımızda, arkadaşlar, Komisyonda tartışılmış, Dışişleri Bakanlığı Komisyonunda tartışılmış.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Garo Bey, yirmi dakikayı böyle dolduramazsın!

HAMZA DAĞ (İzmir) - Sen enerjiden anlıyor musun ya?

GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, Dışişleri Bakanlığı Komisyonunda -okudum raporunu- şöyle yazıyor: "Dışişleri Bakanlığı..."

Sayın Başkan, böyle mi devam edeceğiz?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyelim. Cevap verilmesi gerekiyorsa kalkarsınız kürsüden cevap verirsiniz, hepinize söz veririm.

HAMZA DAĞ (İzmir) - Ne yapıyoruz? Aramızda sohbet ediyoruz.

BAŞKAN - Sayın Paylan, siz Genel Kurula hitap edin lütfen, karşılıklı konuşmayın.

Buyurun.

GARO PAYLAN (Devamla) - Dışişleri Bakanlığı Komisyonuna rapor göndermiş. Şöyle söylüyor Dışişleri Bakanlığı Komisyonu raporunda: "Enerji Bakanlığı yetkilileri geldi, bilgi verdi, biz de ikna olduk bu boru hat projesi iyidir diye bir rapor göndermişler." Oysa, bakın, bu tarihî bir anlaşma. Çok kritik bir dönemden geçiyoruz ve tarihî bir anlaşma. Yalnızca ekonomik, ticari bir anlaşma değil, stratejik, siyasi bir anlaşma. Türkiye'nin geleceğiyle ilgili pek çok noktada önemli parametreler içeren bir anlaşma. Bu anlaşma Dışişleri Bakanlığı Komisyonunda gerekiyorsa hem Dışişleri Bakanı hem de Enerji Bakanı tarafından sunulmalıydı. Ama maalesef Dışişleri Bakanlığı Komisyonunda böyle bir tartışma yürümeden geçirilmiş ve buraya gelmiş. Buraya geliyoruz... Bakın, tarihî bir anlaşma diyorum, burada mutlaka bize bir izahat verilmesi lazımdı arkadaşlar. Enerji Bakanımız gelip bu anlaşmanın gerekçelerini, ne olacağını, anlaşmanın parametrelerini bize anlatması gerekmez miydi? Neyin tepkisini veriyorsunuz? Bu konuda bir izahat alsaydık belki daha rahat ikna olurduk ve vereceğimiz "evet" ve "hayır" oylarını daha net belirleyebilirdik ama maalesef böyle bir izahatla karşı karşıya değiliz ve Sanayi Bakanımızın riyasetinde bu anlaşmayı görüşeceğiz.

Değerli arkadaşlar, Rusya'yla tarihî olarak hep inişli çıkışlı dönemlerimiz oldu, savaşılan dönemler oldu, barış dönemleri oldu ve Rusya'nın hep -ortaokul vatandaşlık bilgisi dersinden bahsedeyim- sıcak denizlere inme hayalleri vardı ve hep sorunlar yaşadığımız bir ülkeydi. Biz de buna karşı uluslararası dengelerde hep bir yere yaslanma, bir yerle iş birliği yapma, Rusya'nın bu hayallerine karşı belli dengelere göre, o dengeleri kurma çabası içinde olan bir ülke olduk Osmanlı Dönemi'nde de Türkiye döneminde de.

Baktığımızda, geçen yıl bir uçak krizi yaşadık, bir uçak düşürüldü ve sonrasında boru hatları, Türk Akım Projesi iptal edildi diye bir anlaşma geldi, haber geldi Türk Akım Projesi iptal oldu diye, hatta ve hatta doğal gazın kesileceği tehditleri oldu, bu ihtimaller ortaya çıktı tam kış arifesinde, hatırlayın. Bir milletvekiliniz çıktı, "Gaz göndermezlerse tezek yakarız." diyebildi ve nihayetinde gaz kesilmedi ama bu riski yaşadık.

Ne dedik o günlerde? Dedik ki: Biz bu gaz tedarikiyle ilgili kaynağı çeşitlendirmeliyiz. Çünkü rakamlar var arkadaşlar. 4 boru hattından bize gaz geliyor. Bir: Rusya'yla batı hattından geliyor. Bu, Marmara'yı besleyen, en önemli hat bu, batı hattından geliyor Ukrayna ve Bulgaristan üzerinden. İkincisi: Mavi Akım. 2005'te açıldı Mavi Akım. Oradan ciddi bir 16 milyar metreküplük gaz geliyor. Batı hattından 15 milyar, İran üzerinden 10 milyar metreküp geliyor ve Azeri gazı da 6 milyar metreküp. Bunların kapasiteleri bunlar. Boru hatlarının kapasitesinin yüzde 64'ü Rusya'yla, yani üçte 2'si. Boru hatları, biliyorsunuz, sürekli bir tedarik içerir; geri kalanlar, tankerle gelenler sürekli bir tedarik içermez çünkü depolama imkânı da yoktur, boru hatları esastır. Boru hatlarının üçte 2'si Rusya üzerinden.

Şimdi, uçak krizi sonrası, bir yanda "Tezek yakarız." dendiğinde "Ya, bir dakika, biz bu kaynağı çeşitlendirelim." denmişti. Başbakan bunu söyledi, Müstafi Başbakan bunu söyledi, Sayın Davutoğlu. Enerji Bakanı Sayın Berat Albayrak "Biz bu kaynakları çeşitlendireceğiz. Böyle sürmez. Üçte 2'si bir yerden, bir tedarikçiden olamaz." dedi. Ancak, baktığımızda, ne hikmetse, buraya bu anlaşma imzalandı. Hangi parametrelerle imzalandı, hangi siyasi çerçeveyle imzalandı, bununla ilgili bir izahat yok ve siz tepki de vermiyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, doğal gazı depolamayla ilgili bazı çabalara girişildi, Tuz Gölü'nün altına, LNG hatlarıyla. Ama bu da yetmez. Siz eğer ki kaynaklarınızın hâlâ üçte 2'sini bir ülkeden sağlıyorsanız ve "O ülkeyle yeni bir boru hattı yapacağım." diyorsanız, bu, kaynakların, daha fazla, bir ülkeyle bağımlı hâle gelmesi demektir. Rusya da kendine bağımlı ettiği her ülkeden mutlaka bir şeyler ister. Kafkas politikasına baktığımızda, kendine bağımlı hâle getirdiği ülkelerle nasıl oynadığını çok iyi biliyoruz, Ukrayna'yı ne hâle getirdiğini çok iyi biliyoruz. Bu çerçevede, "Bağımlılığı bu kadar yüksek bir ülke olarak ülkemiz için bir kez daha, biraz daha bu bağımlılığı yükseltmek ne anlama gelir?" hepimizin bu soruyu sorgulaması gerekir.

Şöyle diyor anlaşma, bir iki ifade söyleyeceğim: "Deniz bölümü" diyor, deniz bölümünü Rusya inşa edecek, kara bölümünü ise biz inşa edeceğiz, Türkiye inşa edecek. Bu anlaşmada, bakın, kara bölümünde şu yok: Şimdi, kara bölümünden 2 hat geliyormuş, biri Türkiye'ye tedarik verecekmiş, biri transit olarak Batı Avrupa ülkelerine gidecekmiş. Bu anlaşmada, bu transit geçiş ücretiyle ilgili herhangi bir ibare yok. Hangi şartlarda anlaşıldığına dair bu geçiş ücretinin, herhangi bir ibare yok. Bunu merak etmiyor muyuz, etmiyor musunuz gerçekten? Bir ödeme yükümlülüğü konmamış. Neden yok, hangi şartlarla bu ödeme yükümlülüğü konmadı; ülkenin hazinesine ne getirecek, ne götürecek, bu anlaşmada yok ve bir izahat da yok.

Rusya, geçen yıl, anlaşmadan önce -Sayın Davutoğlu defalarca dillendirdi- bir indirim yapacağını söyledi. Bu anlaşmada biz herhangi bir indirim de görmedik. Hangi şartlarla anlaşıldı, hangi indirim yapılacak? Bizim tüketicimize yansıma... Hani "İndirim yapılacak." diye Enerji Bakanı söylemişti -gerçi dolar artık 3,5 oldu, böyle bir ihtimal olduğunu düşünmüyorum ama- bu indirimi sağlayabildik mi, sağlayamadık mı; anlaşmada herhangi bir şey yok.

Ben bir İstanbul Milletvekiliyim. Bu boru hatları İstanbul'a gelecek, "Karadeniz Kıyısı" dediği şey -okuyalım- "Kıyıköy" diye geçiyor. Kıyıköy'den sivil toplum örgütleri aradılar beni ve diyorlar ki "Bizim Kıyıköy'ümüz..." Kıyıköy'ü bilenler bilir; ben çocukluğumda, gençliğimde çok gittim, her yıl da giderim son yıllarda; İstanbul'un yeşil kalmış yerlerinden birisidir. Üçüncü köprüyle beraber kuzey ormanlarının ortasından yardık ve kuzey ormanları ciddi bir tehdit altında ve şimdi de biz boru hatlarını Kıyıköy'e sokacağız ve sonra o boru hatları Yunanistan'a doğru devam edecek. Nereden devam edecek? Ormanların içinden devam edecek arkadaşlar. Bir kez daha ormanlar yarılacak, kuzey ormanları.

Kanal İstanbul'u da konuşuyorsunuz, o da doğayı tarumar edebilecek bir şey. Eğer ki biz demokrasiden bahsediyorsak İstanbul halkının bu anlaşmadan haberi olması lazım. İstanbul'a ne getiriyor, ne götürüyor -İstanbul vekilleri burada, 88 vekiliz- herkesin bunu sorgulaması lazım. Kıyıköy halkına da İstanbul halkına da bunun hesabını vermemiz gerekir arkadaşlar.

24 Kasım 2015'te Rus uçağı düşürüldü ve gaz akım projesi de durdu. Bakın, 24 Kasım 2015 bir milat ve biz 24 Kasımdan sonra Rusya'yla ciddi bir kriz yaşadık. 24 Kasımdan sonra Rusya'ya hasmane konuşmalar oldu ve daha sonra bizler Sayın Cumhurbaşkanının konuşmalarında, Başbakanın konuşmalarında, milletvekillerinin konuşmalarında Rusya'yla ciddi bir kriz yaşadığımızı düşünüyorduk. Suriye politikasıyla ilgiliydi bu konuşma. Çünkü Suriye'de, bizler, stratejik derinlik çerçevesinde -ben "stratejik sığlık" diyorum- Rusya'yı devre dışı bırakıp, Suriye'deki Esad'ı devre dışı bırakıp -hâlâ bugün aynı şeyler söyleniyor- mezhepçi bir anlayışla bir birlik sağlayacağımızı düşündük. Bu anlayışla Suriye'deki yangına benzin döktük. Esad rejiminin "Terörist." dediği unsurlara silahlar gönderdik.

Bayır Bucak Türkmenlerini hatırlıyor musunuz? İki yıl boyunca bunu dillendirdiniz. Önemliydi elbette, gadre uğrayan bir toplum ama bugün adlarını anan yok. Ben bir yıldır veya altı aydır, üç aydır Bayır Bucak Türkmen'inin adını duyuranı burada duymadım, hiç dillendirmiyorsunuz.

Halep'te mücadele eden insanlara -hani Esad rejimi onlara "Terörist." diyor, bu anlamda büyük bir paradokstur hepimiz için- bizler özgürlük savaşçısı, direnişçi, cihatçı diyebiliyoruz. Bugünlerde orada siviller ölüyor. Geçen yıl Rusya'yla kriz yaşarken her gün bütün televizyonlar Halep'teki o gadre uğrayan insanlarla ilgili, sivillerle ilgili haberler yaparken bugün onların adlarını bile ananlar yok arkadaşlar.

Niçin buralara savrulduk peki biz? Çünkü AB kriterlerinden, bakın, Avrupa Birliği kriterlerinden biz Şangay kriterlerine doğru savruluyoruz, Şangay'a doğru savruluyoruz. Şangay kriterleri nedir, sizlere söyleyeyim. Şangay kriterlerinde kadın yoktur, Şangay'ın fotoğrafına bakın. Şangay'ın kriterlerinde özgürlük yoktur, eşitlik yoktur. Onların gücü doğal gazdır, petroldür, silahtır ve diktatörlüktür, tek adamlıktır. Oysa AKP'nin kuruluş yıllarına bakalım, iddianız demokrasiydi, özgürlüktü, eşitlikti, statükoya karşı mücadeleydi. Statükoyu devirmeyi önerdiniz. Sizlere karşı darbe girişimlerinde bulunuldu, buna rağmen hâlâ değişim önerdiniz ve Batı bu sayede buraya ciddi yatırımlar yaptı. Avrupa Birliği kriterlerini öne aldık. İlk üç yılda yalnızca 100 milyar dolarlık yatırımla karşılaştık. Şimdi baktığımızda, dışarıdan Türkiye'ye bakıldığında, oradan buraya doğru bakıldığında maalesef görülen diktatörlüğe doğru savrulan, Şanghay Beşlisi'ne göre savrulan bir ülke.

Bakın, ortaokul vatandaşlık dersinden bahsetmiştim. Orada şunu anlatırdı vatandaşlık dersi hocamız: Türkiye'nin stratejik önemi. Çok anahtar bir cümledir. "Türkiye, stratejik olarak çok önemli bir noktadadır." derdi öğretmenimiz. Kenan Evren'in yıllarıydı o benim ortaokul yıllarım. Kenan Evren'i havalimanında karşılamaya giderdik, yolda saatlerce bekletilirdik. Orada Pakistan Cumhurbaşkanı geldi diye saatlerce yolda beklerdik, onları karşılamaya. O yıllarda anlatılırdı bunlar. Ve Şanghay Beşlisi'nin değerlerine savrulduğumuz bu yıllarda, o yıllara doğru baktığımda tekrar stratejik önemden bahsediliyor bu anlaşmada. Ama stratejik önem dediğiniz şey, maalesef, başkaları için boru hatlarıyken bizler için hayat meselesi.

Bakın, Rusya veya başka ülkeler, burada boru hatlarını geçirirken şuna bakarlar: Bu ülkede bir istikrar var mı, bir güven var mı, bir yönetim var mı? Evet var, şimdi de var, on yıl önce de vardı, demokrasi yolunda yürüyen bir AKP vardı; şimdi diktatörlük yolunda yürüyen bir AKP var. Yine, bakın, boru hatlarını buradan geçirmeyi düşünüyorlar, Ruslar düşünüyorlar. Neden? Çünkü bir yönetim var. Ama Rusya'nın kriterleri şunlar değildir: "İfadeler özgür mü? Demokrasi var mı? Basın özgür mü? Milletvekilleri tutuklu mu?" diye kriterleri yoktur. Çünkü onlarda da demokrasi yok. Putin de aynı şekilde vekilleri tutukluyor, gazeteler üzerinde baskı yapıyor. Boru hatlarının geçmesinde böyle kriterler yok ama içeride barışını, özgürlüğünü, eşitliğini sağlayamamış bir ülke olarak maalesef, böyle ülkelerle iş birliğine girersek varacağımız akıbet, öyle karanlık bir ülke olmaktır, dünyada da böyle algılanmaktır.

ŞAHİN TİN (Denizli) - Demirtaş niye gitti oraya o zaman?

GARO PAYLAN (Devamla) - Oysa, bizler demokrasimizle, birliğimizle, hepimizin birbirine saygısıyla dünyada parlayan bir yıldız olma hayalindeydik, yakın zamana kadar da bu hayali taşıyorduk. Barış süreciyle bu hayali taşıyorduk. Oysa şimdi savrulduğumuz yere bakın arkadaşlar, şimdi öyle mi algılanıyoruz? Hayır. Yalnızca TANAP Boru Hattı buradan geçsin, Azeri gazı buraya taşınsın, Rusya Boru Hattı şuradan geçsin ama içeride barışını sağlamış mı, eşitliğini sağlamış mı, demokratik bir ülke olarak mı algılanıyor, bununla kimse ilgilenmiyor.

Bakın, burada Suriye fezlekesi geçti. Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, AKP milletvekilleri el kaldırdınız, dediniz ki: "Terörle mücadele edilecek, o açıdan oraya giriyoruz." Sayın Cumhurbaşkanı iki gün önce bir konuşma yaptı: "Devlet terörü estiren zalim Esed'in hükümranlığına son vermek için Suriye'ye girdik." diyebildi. Bu bir savaş ilanıdır arkadaşlar, bir kez daha bir savaş ilanıdır ama bir telefon geldi Putin'den, hemen çark edildi çünkü buradan boru hatları geçecek arkadaşlar. Yani ben yanlış buluyorum elbette Sayın Cumhurbaşkanının söylemini ama bir telefonla çark ettirebildi Putin. 4 milyon turisti bir emriyle göndermedi ve 7 milyar dolarlık zararımız var. Bakın, Laleli kan ağlıyor, Rusya'yla 6 milyar dolarlık bavul ticareti 1 milyar dolara düştü, mal ihracatı yarı yarıya düştü.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Gazete okumuyor musun?

GARO PAYLAN (Devamla) - Putin hâlâ adım atmıyor çünkü daha taviz alacak çünkü biz "Batı'dan kopacağız." dedik, blöf yaptık, Avrupa Birliğine "Sen kim oluyorsun?" dedik, sırtımızı Putin'e dayadık. Putin de "Gel buraya, bana daha fazla taviz vermelisin, bu yetmez. Ben turist göndereceğim ama daha fazla taviz vereceksin. Boru hatları buradan geçecek." dedi. Bak burada anlaşma geçiriyoruz, hangi şartla geçirdiğimizi bilmiyoruz. Ne paralar döndü, ne oldu bilmiyoruz arkadaşlar. Oysaki bu Meclis bunu derinlemesine tartışmalıydı. Sırtımızı bu kadar Putin'e yaslamalı mıydık? Tartışmalıydık. Avrupa değerlerinden çıpasını çekmiş bir Türkiye'nin artık nereye, hangi karanlık noktaya savrulacağını bilemeyiz.

"Şanghay Beşlisi" dediğiniz şey, maalesef Rusya'nın güdümünde, Çin'in güdümünde bir 5'lidir, 2 tane güçlü dominant ülkesi vardır ve 2'si de demokrasi değil ve oranın kriterleri bizi karanlıklara sürükler arkadaşlar.

SAİT YÜCE (Isparta) - Her şey güzel olacak, merak etme.

GARO PAYLAN (Devamla) - O açıdan, dengeleri gözetmemiz lazım ve yüzümüzü -Avrupa Birliğinin o küstah tavrını ben de eleştiriyorum ama- o değerlere doğru çevirmeliyiz. Oradaki sağ siyasetin o küstah tavrını eleştiriyorum ama orada evrensel insan hakları değerlerini savunan sol partiler var, sosyalist partiler var, Yeşiller Partisi var ve hepsi insan haklarını, evrensel değerleri sonuna kadar savunuyorlar.

ŞAHİN TİN (Denizli) - Teröristlere destek veriyorlar.

GARO PAYLAN (Devamla) - Çıpayı oradan çekersek o çıpanın nereye kadar tarayacağını bilemeyiz arkadaşlar.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Sen şimdi kimin adına konuştun?

GARO PAYLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sizlere tekrar çağrım var: Bu anlaşmanın görüşmelerini durduralım, buraya Enerji Bakanımız gelsin, izahat versin, ona göre görüşmeleri tekrar yapalım. Önce komisyonda görüşülsün, sonra Genel Kurulda görüşülsün. Neye el kaldırdığınızı bilerek el kaldırın arkadaşlar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)