GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:30
Tarih:01.12.2016

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şu anda üzerinde konuşmuş olduğumuz mevcut madde özellikle bir kura sistemini getirmekte, sınav konusunda ortaya çıkabilecek bir durumda kura sistemiyle o denetimin yapılabileceğini söylüyor. Fakat üniversitenin kendisine baktığımızda, üniversitenin kendisinin yönetilmesi... Tamamen antidemokratik ve tekçi bir zihniyetle üniversiteler yönetiliyor. Geçmişten bugüne kadar üniversiteler, sürekli, toplum üzerinde bir baskı ve kambur olmaktan öte bir işlev görmedi. 12 Eylülde kurulan YÖK sistemi, şu anda iktidar olan AKP iktidarı tarafından iktidara gelmeden önce defalarca kaldırılacağı söylenmesine rağmen, alabildiğine 12 Eylül YÖK mantığının da daha ilerisinde bir yapılanmayla, daha ilerisinde bir yönetimle yönetilmeye ve oradaki mevcut faaliyetler o bapta gerçekleştirilmeye çalışıldı. Bunlar, oldukça, üniversitenin yapısına, ruhuna, işleyişine aykırı uygulamalardır.

Üniversiteler, özgür düşüncenin ve bilimin tartışıldığı, konuşulduğu, öğrenildiği mekânlardır. Tarihten bugüne kadar üniversitelerin mevcut rolü ve işlevini göz önünde bulundurduğumuzda bu yönüyle üniversiteler hep yönetilmiş ve var olmuşlardır. Bakın, iki bin beş yüz yıl önce ilk üniversitelerin tohumları Antik Yunan'da atılmıştır. Platon ve Aristo, hiçbir politik baskı olmadan, kendi öğrencileriyle felsefi tartışmaları bağımsız bir şekilde yürütebilmek amacıyla üniversitelerin ilk tohumlarını Atina'da atmıştır ve bu ilk tohumlarla günümüze kadar -Orta Çağ'da Avrupa'da ve Osmanlı'dan Türkiye'ye kadar- hep bu mantıkla gelişen kurumlar olmuştur. Ama Türkiye gerçekliğine baktığımız zaman üniversiteler, tekçi, sorgulamayan, biat eden insanların tutulduğu mekânlar ve kurumlar olarak kullanılmıştır. Yani eğer üniversitelerde siz özgür düşünceyi savunmayacaksanız, özgür düşünceyi tartışmayacaksanız, bu üniversitelerin topluma sunabileceği her hangi bir şey olmayacaktır.

Değerli arkadaşlar, üniversitelerden beklenen şey biat etmekse, sorgulamayan insanları orada yetiştirmekse bu üniversite değildir, bunun adı kışladır, bunun adı statükonun üretildiği eğitim merkezleri ve öğretim merkezleridir. Dolayısıyla, eğitim sistemimizdeki bu çarpıklığı demokratik ve bilimsel eğitim ve öğrenimi esas alan bir çerçevede değiştirmemiz gerekiyor. Şu anda YÖK'ün mevcut işleyişine baktığımız zaman, üniversitelerdeki yönetim anlayışına baktığımız zaman kesinlikle antidemokratiktir. Yani son yapılan düzenlemeyle, kanun hükmündeki kararnameyle daha önceden çok sınırlı da olsa demokrasinin işletildiği üniversitelerde o sınırlı demokrasi uygulaması da rafa kaldırılmış, askıya alınmış ve tek yetki Cumhurbaşkanının eline verilmiştir. Yani üniversitedeki akademisyenler kendi rektörlerini seçemez, öğrenciler üniversitedeki mevcut uygulamaya demokratik bir şekilde katılamaz bir duruma gelmiştir. Tüm bunlar ezberci eğitimi, biat eden eğitimi ve tekçi eğitimi sağlayan ve onu ileri götüren uygulamalardır. Dolayısıyla, Einstein'ın bir sözü aklıma geliyor. Einstein diyor ki: "Cehalet ne kadar güzel bir şey. O kadar çok şey biliyorum ki." Yani üniversiteler bugün cehalet üretim merkezleri hâline getirilmiştir, "Benim gibi düşüneceksin.", "Benim gibi hareket edeceksin." ve "Benim gibi konuşacaksın." denilmektedir. Bu üniversiteleri artık bizim kesinlikle kabul etmemiz mümkün değildir.

Toplumsal sorunlarımızın en büyük nedeni de üniversitelerdeki eğitim sistemimizin yanlışlıklardır. Bugün Kürt sorunu gibi devasa bir sorun eğer Türkiye'yi ciddi bir şekilde etkiliyorsa, savaş ve şiddet ortamından Türkiye bir türlü kurtulamıyorsa bunun en temel nedenlerinden biri de eğitim sistemindeki, üniversitelerdeki antidemokratik, yasakçı ve tekçi uygulamalardır ve biz bu sistemi değiştirmek durumundayız. Demokrasiyi, özgürlükleri bu ülkeye öncelikle eğitim sisteminden başlayarak getirmek durumundayız, yoksa farklılıkları hem etnik hem inançsal farklılıkları gidermemiz ve demokrasiyi Türkiye'de inşa etmemiz de mümkün değildir. Şu andaki uygulamalar ne yazık ki bunu göstermiyor ve bundan sonra da bu mevcut zihniyet ve uygulamalarla hareket edildiği takdirde bunlar da gerçekleşmeyecektir.

Saygılar sunuyorum.(HDP sıralarından alkışlar)