GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:30
Tarih:01.12.2016

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye halkları defalarca darbe ve darbe girişimlerine tanıklık etmiştir. Ülkenin demokratikleşmesi ve özgürleşmesi amacıyla yürüttüğümüz mücadelemizde Halkların Demokratik Partisi olarak her türlü darbeye karşı olduğumuzu her yerde belirttik.

15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişiminin, darbeye zemin hazırlayan siyasi atmosferin ve ülkedeki savaş hâlinin hâlen iyi anlaşılmadığını ve üzerinde sağlıklı tartışma yürütülmediğini görmekteyiz. Özellikle 7 Hazirandan bu yana kaosa ve çözümsüzlüğe götürülmek istendiği açıktır. 7 Haziran seçim sonuçlarıyla birlikte halk iradesini kabul etmeyerek ülkeyi tekrardan seçime sürükleyenler bugünün zeminini hazırlayanlardır.

Bugün paralel yapı tarafından kurgulanarak yapıldığı tartışılan Ceylanpınar'daki 2 polisin hayatını kaybetmesinin ardından bu olay gerekçe gösterilerek ülkedeki müzakere ve diyalog tamamen kapatılmıştır. Diyalog ve müzakere yollarının kapanmasıyla birlikte ülke 1990'lı yılları aratmayacak bir sürece girmiştir. Yine bugün çözüm sürecinin paralel yapı tarafından bitirildiğini tartışanlar, bir türlü çözümü ve müzakereyi hâlâ konuşamamaktadırlar.

Bir yılı aşkın süredir Kürt illerinde yaşanan katliam ve yıkımları bu kürsüden size anlatmaya çalıştık. Sokağa çıkma yasakları adı altında insanların evinin yıkıldığını, yaşam alanlarının yok edildiğini, doğanın tahrip edildiğini ve yüzlerce insanın yaşamını kaybettiğini bizzat tanık olduğumuz olaylarla sizlere anlatmaya çalıştık. Bu savaş politikalarının devam etmesi hâlinde ülkede halklar arasında kopmanın ve duygusal anlamda ayrışmanın yaşanacağını izah etmeye çalıştık. Fakat tüm ısrarlarımıza rağmen bu durum Hükûmet ve muhalefet partileri tarafından anlaşılmadı ve netice itibarıyla ülke, siyasetin ve çözümün konuşulmadığı, barış ortamının inşa edilmediği bir noktada ne yazık ki darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı.

Darbe girişiminin sebeplerini ele alırken en önemli sebeplerden birinin ülkedeki Kürt sorunu olduğu gerçeğini unutmamak gerekir ve ülkede bu sorunun kalıcı çözüm yolları konuşulmadığı sürece ülke her an yeni darbelere gebedir.

Vurgulamak istediğimiz diğer bir konu ise tüm bu yıllar içerisinde tüm bu savaş ve katliamları yapan komutanların paralel yapıyla bağlantılı olması gerekçesiyle tutuklanmasıdır. Fakat bu komutanları tutuklayanlar hâlen aynı politikalarla, aynı zulümle devam ediyorsa o zaman bugün "Asli sorumlular kimdir?" diye sormak isteriz.

Bugün konuşulması gereken halkların birlikte yaşama umudu ve radikal demokrasiyken, meydanlarda milliyetçilik ve tekçi söylemleriyle bunu fırsata çevirmek isteyenler asla demokrasiden bahsedemez.

Darbe girişimi sonrasında çözümü yine darbe pratiği olan OHAL uygulamasıyla arayan Hükûmet, bu kararı paralel cemaat yapılanmasıyla mücadele etmek amacıyla aldığını, hatta Genel Kurulda konuşma yapan bakanların OHAL kararını bizzat kendileri için aldıklarını belirtmişlerdir. Fakat bugünkü uygulamalar "paralel yapılanmayla mücadele" adı altında bu kararın keyfî ve hukuksuz olarak muhalif olan her kesime uygulandığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Çözümü ve müzakereyi konuşmak yerine demokratik siyasetin kanallarını tıkamak ve Parlamentonun 3'üncü büyük partisi olan Halkların Demokratik Partisinin eş genel başkanları ve milletvekillerini rehin almak kaosta ve çözümsüzlükte ısrar etmektir. Halkların Demokratik Partisi Türkiye için, Türkiye halkları için bir fırsattır. Biz başladığımız noktadayız, barış ve demokraside ısrarcıyız. Ancak şu bilinmelidir ki: 4 Kasım Türkiye siyasi hayatı için bir kara leke ve halkların birlikte yaşama umuduna, barış umuduna vurulan açık bir darbedir. Bu kürsüden defaatle Halkların Demokratik Partisinin milletvekillerinin cezaevlerinde görüş hakkının keyfî bir şekilde ellerinden alındığını, yapılan başvurulara cevap dahi verilmediğini dile getirdik. Bugün karşılaştığımız tablonun ise hiçbir hukuk devletinde izahatı yoktur. Siyasi bir kararla rehin alınan eş genel başkanlarımız ve milletvekillerimizle görüşmemizin engellenmesi hangi hukuk ile anlatılabilmektedir? Bu çok açık tecrittir. Tecrit ise açık bir insanlık suçudur. Hem Türkiye hem Orta Doğu hem de dünya ekseninde var olabilmeniz ve söz sahibi olabilmenizin yegâne yolu Kürt halkıyla barışmaktan geçiyor ancak bugünkü politikalar, Hükûmetin bu gerçeklikten çok uzakta olduğunu ortaya koymaktadır. Kırk yıldır sürdürülen devlet politikalarının Kürt sorununda gerçekçi ve şeffaf bir yaklaşımın olmadığını da açığa çıkarmaktadır.

Arkadaşlar, yapılması gereken, daha fazla geç olmadan, daha fazla yara almadan Kürt sorununun kalıcı çözümü için adım atmaktır.

Herkese teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)