| Konu: | (10/392) No.lu Adana'nın Aladağ İlçesinde Kız Öğrenci Yurdunda Meydana Gelen Elim Yangın Vakasının Araştırılması ve Benzer Acıların Bir Kez Daha Yaşanmaması ve Kamusal Eğitim ve Barınma Haklarının Tüm Öğrencilerimiz İçin Güvence Altına Alınıp Yaygınlaştırılması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergenin ön görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 30 |
| Tarih: | 01.12.2016 |
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, gerçekten, Aladağ'da yitirdiğimiz çocuklarımız, evlatlarımızla ilgili üç gündür -üçüncü gün oldu- burada bütün partilerden herkes bu yangının aslında bir yangın olmadığı, katliam gibi, âdeta bir katliam derecesinde çocuklarımızın canına, hayatına son verildiğini ve bununla ilgili denetim ne kadar yapıldı ve benzeri soruları her birlikte soruyoruz. Şu anda 4 partinin ortak, hem Aladağ hem de diğer, devlete bağlı olsun olmasın bütün yurtlarda, bütün barınma mekânlarında çocuklarımızın o yaşta gerçekten gerekli olanaklara sahip olup olmadıkları, can güvenliklerinin olup olmadığı ve devlet politikasının, Hükûmet politikasının bu konuda nelere mal olduğu meselesini araştırmak üzere aslında bu komisyonun kurulması olumlu ama bundan önceki komisyonlarda her ne kadar gerekli tedbirler yeterince alınmadıysa da temennimiz ve dileğimiz, bundan sonra artık bunun kesinlikle devam etmemesi gerektiğidir. Kanayan bir yara hâline dönen, yurtlarda, barınma merkezlerinde -tarikatlara, cemaatlere- "özel" adı altında bulunan yurtlarda istismar, tecavüz, yangın ve benzeri sebeplerle onlarca çocuğun yaşam hakkı sönüyor ve bu, çok büyük bir acı tabii ki, kahredici bir acı. Yani, burada, çocuğu olsun olmasın hepimizin anne olarak, baba olarak, kadın olarak, erkek olarak acı duyması çok normal. Ama, burada, bizim yaptığımız konuşmalarda ve tespitlerimizde acı duymak değil sadece -o, özel bir duygu tabii ki, hepimiz insanız- bunun olmaması için, gelecekte çocuklarımızın daha iyi koşullarda eğitim ve öğretim olanaklarından yararlanması için tedbirler nasıl alınır, sorumluluk nasıl yerine getirilir; bunları konuşmamız lazım. Başta iktidar partisi olmak üzere, hepimizin bu konuda sorumluluğu vardır ve bundan sonra bunu önlemek için öncelikle Meclis iradesinin, siyasi iradenin bunu ortaya koyması lazım.
Hâlâ Adana'da çocukların aileleri morgun önünde, hastanelerde ve bütün cenazelerin, o küçücük bedenlerin tek bir ambulansa konulduğu için teşhis edilemediği bir ortamda bu konuşmayı yapıyorum. Gerçekten, o ailelerin yaşadığı dramı, trajediyi, acıyı tarif edecek hiçbir dilde bir kelime yoktur, olamaz. Peki, bunun sebebi nedir? Daha önce Konya'da olan, geçen yıl Kulp'ta bir Kur'an kursunda meydana gelen yangındaki bu can kayıpları, çocukların kayıpları neden önlenemedi ve bugünlere kadar geldik? Tek bir açıklaması var arkadaşlar: Cemaat, özel yurt, tarikat vakıflarının teşvik edilmesi, buna göz yumulması, bunun kesinlikle soruşturulmaması, sorumluların cezalandırılmaması ve cezalandırmamak suretiyle bu teşvikin ve ödüllendirmenin devam ettirilmesidir.
Şimdi, Konya'da 18 çocuğumuzun yaşamına mal olan yangında failler bulunsaydı, ceza alsaydı, bugün Aladağ'da bu olay olacak mıydı? Hayır. Kulp'ta Kur'an kursunda 6 çocuk yangında can verirken eğer sorumlular bugün tutuklu olsaydı, ceza alsaydı diğer yurt işletenler bunun gereğini yapmazlar mıydı? Yaparlardı.
İşte bu, tam da bir devlet politikası olarak karşımızda duruyor arkadaşlar. Ensar Vakfında da tartıştık, daha birçok meselede de tartıştık. Öyle bir hâle geldi ki, geçenlerde bir taksiye bindiğimde taksi şoförünün bana şöyle bir beyanı oldu, çok etkilendiğim için aklımdan hiç çıkmadı -Ensar Vakfı dönemiydi, o tecavüz olayları- dedi ki: "Benim 10 yaşında bir kız çocuğum var, annesine demişim ki 'Sakın ha başka bir işle uğraşma -bunu taksi şoförü söylüyor- sen çocuk neredeyse yanında olacaksın.' çünkü çok kötü olaylar oluyor, çocuğumun başına bir şey gelmesinden ödüm kopuyor.'" Vatandaş böyle bir psikolojide, böyle bir ruh hâlinde. Yurda gönderiyor, neden gönderiyor? İşte Aladağ'daki veliler bunu söylüyorlar basına, kamuoyuna "Başka bir seçeneğim yoktu, parasızdı, yatılıydı, ben oraya gönderdim." diyor. Sayın Millî Eğitim Bakanı dün dedi ki: "Ev ev dolaşıp kayıt yapmışlar." Bu açıklama çok talihsiz bir açıklamadır. Neden talihsizdir? Millî Eğitim Bakanlığı yönetmeliğine göre, ilkokul, ortaokul çağındaki çocuklar özel yurtlarda kalamaz. Bunu bildiği hâlde Millî Eğitim Bakanlığı önlememişse birinci dereceden zaten sorumlu makamda oturuyor. Böyle bir açıklamanın, ne suçu hafifletici ne de ortadan kaldırıcı hiçbir etkisi yoktur ve gerçekten, şu anda Türkiye'nin her tarafında çocukları yurtlarda olan ve başka seçeneği olmayan aileler büyük bir kaygı yaşıyorlar, derinden büyük bir endişe yaşıyorlar. O küçücük bedenleri teslim ediyorlar ama sağ gelip gelmeyecekleri endişesiyle yaşıyorlar. Aladağ'a ilişkin ihmaller: Denetimsizlik, yangın merdiveninin olmaması, ahşap kapılar, halıların halıfleks olması ve benzeri. Bunların hepsi bu kürsüden anlatıldı, hepsine katılıyorum. Orada bugün bilirkişi raporu da çıktı. Bilirkişi raporunda da çok açıkça zaten tespit edilmiş değerli arkadaşlar. Peki, bu bilirkişi raporu ne işe yarayacak? Gerçekten önümüzdeki günlerde sorumlular cezalandırılacak mı? Bunun takipçisi olacağız. Bilirkişi raporuna göre, yangın merdiveninin kapı kolları bile yok değerli arkadaşlar ve PVC şeklinde yani kapının bu şekilde olduğu, yangın merdiveninin kapısının plastik yapıya sahip olduğu ve bunun yangını tetiklediği, ölümleri artırdığı etkisi de burada not edilmiş.
Peki, bu konuda daha önce, mesela dün gece bir İnternet sitesinde "Kaç saat oldu?" diye bir soru sorulmuş. Binlerce aile yurtların bu koşullarda olmadığı yönünde cevaplar vermiş. Bu cevapları okumanızı öneririm. Şu anda tehlike çok büyük. Yüzlerce yurtta binlerce çocuğumuz o denetimsiz, her an yangın ve benzeri bir felakete yol açabilecek koşullarda tutuluyor. Bu, ideolojik bir yaklaşımdır. Yurtları cemaatlere, tarikatlara, vakıflara, özel yurtlara terk etmek tesadüfi bir şey değildir. Bu, bir devlet, daha doğrusu, hükûmet politikasıdır ve bunun, zaten kız çocuklarının okumasından, kadınların kariyer sahibi olmasından çok haz etmeyen iktidar, işte bu şekilde, önlem alınmadan... Birçok sorumluluk da ortaya çıkıyor. Evet, suçlu kimdir? Gerçekten bu çocuklarımızı bu yurtlara mahkûm eden siyasi iradedir. Gerçekten bu siyasi iradenin bundan sonra bu konularda kesinlikle bu yaklaşımını değiştirmesi çok çok ivedidir ve bizim de bu konunun sonuna kadar takipçisi olacağımızı ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Parlamentonun tek kadın Genel Başkanı Sayın Figen Yüksekdağ şu anda Kandıra Cezaevinde rehin olarak tutuluyor. Figen Hanım'ın Adanalı olduğunu da bir kez daha paylaşmak isterim. Figen Yüksekdağ Adanalı ve şu anda Adana'da bu yaşanan katliamdan sonra, bu büyük acıdan sonra çok büyük bir acı yaşadığını ve orada olması sebebiyle bunun katlandığını da biliyoruz, hissediyoruz. Asıl meselemiz, bu çocukları o yurtlara mahkûm eden savaş politikasıdır. Eğer bugün bir barış ortamı olsaydı, savaşa ayrılan, silahlara ayrılan bütçe eğitime, öğretime harcanıyor olsaydı bugün çocuklarımız, yoksul ailelerin çocukları o yurtlara mahkûm olmayacaktı. İşte biz esas meseleyi ıskaladığımız müddetçe, esas meseleyi konuşmadığımız ve çözümün yol haritasını çıkarmadığımız müddetçe maalesef bu olaylar yaşanmaya devam ediyor diyorum ve hep birlikte, hepimizin üzülmek dışında, kahrolmak dışında sorumluluğunun, başta Hükûmet olmak üzere hepimizin bunları önleme iradesi göstermesi gerektiğini önemle ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)