| Konu: | Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 29 |
| Tarih: | 30.11.2016 |
ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde temel sorunların çözümüne yönelik ortak bir sözleşme olan Anayasa'da bütün bu meseleler, eğitim de dâhil olmak üzere eşit temelde ele alınmadığı için ister istemez diğer alanlarda olduğu gibi bu alanda da yapılan düzenlemelerin hiçbir tanesi gerçek anlamda bir çözüm ortaya çıkarmamaktadır. Anayasa'da eşitsizliklerin olduğu, ana dilde eğitimin hâlâ önemli oranda yasaklı olduğu, inançlara yönelik ayrımcılığın devam ettiği, toplumsal zenginliklerin bu ülkenin zenginliği olarak görülmediği, görüldüğü biçiminde söylenen ifadelerin de aslında sadece bu meseleyi geçiştirmek üzerine ele alındığı görülüyor. Bugün de yine Anayasa'nın tekrardan yapılması üzerine bir tartışma süreci yaşanıyor, yeniden bu süreç ele alınmış durumda. Ama maalesef yine aynı anlayış, aynı zihniyet, aynı yaklaşımla bu meseleler çözülmeye çalışılıyor.
Dikkat edilirse, bizim ülkemizde her on yılda bir bir darbe ve yeni anayasa yapma süreci gündeme getiriliyor. Bunun bir nedeninin olması lazım. Yani ya hukukçular bu meseleyi böyle geçici, günlük olarak ele alıyor ya da bilmiyoruz... Yani böyle bir problem var. Ama ben inanıyorum ki uluslararası alanda, tekniğin bu kadar gelişmiş olduğu bu koşullarda, dünya üzerinde hukukla ilgili temel kavramlarda, insan haklarına yönelik bütün bu kavramların tümünde oralarda ne tartışılıyorsa -dünyanın tümünde- bizim ülkemizde de aynı şeyler tartışılıyor. On binlerce hukukçu bu meselenin bilincinde, buradaki siyasetçiler de bu meseleyi biliyor ama her ne hikmetse, her on yılda bir, 1960'ta, 1970'te, 1980'de, 1990'da e-muhtıralar, olağanüstü hâller, darbe girişimleriyle sürekli "Yeni anayasa yapacağız." biçiminde bu meseleler gündeme getirilmesine rağmen, maalesef, aynı zihniyetle, doksan küsur yıldır aynı zihniyetle bu ülkenin inançları birbirine düşürülüyor, bu ülkenin dilleri arasında ayrımlar yapılıyor, bu ülkede siyasetçilere, muhalefete yönelik yoğun saldırılar gerçekleştiriliyor ve bugün gelinen aşamada da muhalefetin sindirilmesi üzerine yine aynı politika gündeme alınmış durumda. Dikkat edin, 1960'ta, 1970'te, 1980'de bütün bu anayasayı yapma üzerine hangi yöntemler, hangi anlayış, hangi fikriyat, hangi felsefe hâkimse bugün de aynı. Köşe yazarları, bir sürü aydınlar tartışma yürütüyor: "Yeni anayasada acaba ne var?" Ne olsun, aynısı işte, bugün ne varsa aynısı var. Çünkü, ne olacak yani, şöyle bir şey tartışılıyor mu: "Bu ülkedeki bütün diller bu coğrafyanın zenginliğidir, herkes bunu korumakla yükümlüdür." diye bir madde geçiyor mu? Yok. Genel anlayış bellidir, yaklaşımlar aynı, aynı ayrımcı 12 Eylül Anayasasının, faşist anayasasının bir biçimde başkanlıkla yeniden düzenlenmiş hâli devreye girmiş oluyor. Eğer içeriği değiştirilmezse, ister parlamenter biçimde olsun ister başkanlık isterse dünyanın değişik yerlerinde hangi biçimde uygulanıyorsa uygulansın, bu biçimlerin hiçbir tanesi çözüm getirmez.
Bakın, bugün de aynı yöntemler. Demokratik siyasette bu ülkede bir kesimi temsil eden, bu ülkede eşitliği, özgürlüğü isteyen insanlar içeri atıldı, gazeteler susturuldu, aydınlara cezalar açıldı, muhalefetin tümü sindirilmeye çalışılıyor ve bunun üzerinden yine aynı biçimde bir anayasa yapılmaya çalışılıyor. İşte 1960 yaptı, 1970 yaptı, 1980 yaptı, OHAL'lerle 1990'lar, 2000'ler, bunların hepsi denendi yani buradaki insanların hepsi bu meseleyi tartışıp bu yöntemin çöktüğünü ifade etmesine rağmen, yine aynı yöntemle, yine aynı yaklaşımla bu mesele gündeme getiriliyor. Belli ki toplumun çatışmasından, bu ülkedeki hakların bir şekilde gasbedilmesi üzerine sürdürülen bu siyasetten geçinenler var ve bu geçinme siyaseti bugün de halkların başına bela durumdadır. Ama 1960'lar, 1970'ler, 1980'ler, ondan sonraki süreçlerde -daha önceki de dâhil olmak üzere- bütün o anayasalar nasıl çöktüyse, nasıl biz şimdi onların artık işlemez hâle geldiğini söylüyorsak -partilerin tümü söylüyor- bu da çok daha erken çökecektir çünkü çözüm, ancak uluslararası alanda kabul edilmiş olan o insan hakları bildirgeleriyle oluşmuş olan temel haklarda tam hak eşitliğine dayalı bir anayasa yapmaktır.
MHP'den sayın vekil konuşurken şey diyor: "Amerika'da resmî dil yok." ve benzeri.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERDAL ATAŞ (Devamla) ¬- Dünyada, Birleşmiş Milletlerin üye kabul ettiği 113 tane ülkede çok dilli bir şey var. Resmî işlemleri yapmak için elbette bir dil kullanılabilir ama bütün dillerin tümüne sahip çıkmanız lazım. Muhataplarıyla bu meseleyi çözmek için adım atmazsak bir sene sonra bu meseleyi tartışmaya devam edeceğiz.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Ataş.