Konu: | Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 29 |
Tarih: | 30.11.2016 |
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün millî eğitim yasası üzerinden iki gündür konuşma yapıyoruz ama aslında ülkenin kanayan yaralarına, çözüm üzerinden görmezden gelinen, tartışılmaktan uzaklaşılan ve hatta mümkünse duymamaya gayret eden bir yerden bakıldığını görüyorum. Ancak, 1994'ü bir hatırlatmak istiyorum. 1994 yılında -yine bizim parti geleneğimiz olan- DEP'li milletvekili arkadaşlarımız tutuklandığında ve şimdiki mevcut iktidar, o dönemi tartıştığında veya anlattığında o dönemin çok ağır bir faturası olduğunu ve ekonomik krizin ve yaşamsal krizlerin o dönemden beri devam ettiğini söyleyip durdu. Hatta 2005 tarihinde, 2007 tarihinde şimdinin Cumhurbaşkanı, o dönemin Başbakanı olan Sayın Erdoğan "Kürt sorununu çözeceğim ve bu Kürt sorununun üzerinden de yeni politikalar geliştireceğim." dedi. Ancak, baktığınızda somut, pratik, yasal düzlemde hiçbir adım atılmadı -çözüme dair hiçbir adım atılmadığı gibi- sorun, kriz daha çok derinleşti. 1994'ten şimdiye kadarki baktığınız süreçte 70 bin insan yaşamını yitirmiş. Bu 70 bin insan... Eğer 1994 döneminde bu sorun, Kürt sorunu bir siyasal sorun olarak kabul edilmiş olsaydı -hakikat de budur- ve bu ülkenin demokratikleşmesinden kaynaklı bir sorun olduğunu görülmüş olsaydı bugün 70 bin insan belki de yaşayacaktı.
Şimdi de yine aynı dejavu, bakın, aradan yirmi altı yıl geçmiş, aynı zihniyet, aynı mantık, aynı yaklaşımlar. O dönemde de vatan bölünecek korkusu, o dönemde de Kürt sorununu terörizm olarak görmek; o dönemin de şimdiki yaklaşımlardan hiçbir farkı yok, hatta belki şimdiki o dönemden çok daha şiddetli gidiyor. O döneme baktığınızda ve bu dönemle kıyasladığınızda dünyanın dengesi bu kadar değişmişken, konjonktür bu kadar değişmişken hâlen yirmi altı yıl önceki ilkel zihniyet üzerindeki ısrarı anlamakta güçlük çekiyorum.
Bugün 10 arkadaşımızın tutuklanmış olması, hâlen kürdistanda çatışmaların devam etmesi, binlerce insanın tutuklanmasının Kürt sorununu çözeceğine inanıyor musunuz? Kürt sorununun bununla çözülecek olabileceğine inanmış olsaydınız devam etmezdi. Çözülmüş olsaydı eğer... Defalarca, bu askerî operasyonlarla, güvenlik politikalarıyla her şey yapıldı; köyler mi bombalanmadı, binlerce insan mı tutuklanmadı, köyler mi yakılmadı, insanlar diri diri mi yakılmadı, binlerce insan cezaevlerine mi girmedi, müebbet cezalar mı almadı, ağır işkencelere mi maruz kalmadı; her şey yapıldı, yapılabilecek insanlık suçlarının hepsi Kürt sorununun çözümünü Kürt sorunu olarak değil, bir terör sorunu olarak görüp güvenlik politikalarını çözmek adına yapıldı ve çözülmedi, çözülmedi, bakın. O dönemdeki sayımıza bakın, şimdiki sayımıza bakın. O dönemdeki seçmen sayımız 100 binlerken şimdi 6,5 milyona geldi.
Bugün 10 arkadaşımızın tutuklanmış olması, ülkenin ekonomik istikrarına kadar, bu siyasi krizin ekonomik istikrarsızlığa ve beraberinde ciddi bir ekonomik krize, bununla birlikte bir sürü can kayıplarına gittiğini artık kabul etmemiz gerekiyor. Burada istediğiniz kadar duymazdan gelin, istediğiniz kadar hiç kulaklarınızı sağır edin, bu gerçeği ne olursa olsun görmek zorundasınız. Defalarca, belki binlerce kez burada bu sorun söylenmiştir ama binlerce kez de aynı yaklaşım, aynı tarz. İnsan kendini biraz günceller, biraz der ki: "Ya, bu Kürt sorununu nasıl çözelim?" Bu Kürt sorunu, Türkiye'nin bir demokratik sorunudur. Gelin, bu işi demokratikleşerek, bu işi tartışarak, bu işi konuşarak çözelim. Ama gariptir, hiçbir şekilde, en ufak bir yaptırım, en ufak bir...
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Elinizde silah var.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Özellikle kadın milletvekilleri, bir kadın olarak, bir anne olarak, ölen herkes için burada refleks göstermeniz gerekir.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Bunu beklemeyin, elinizde silah varken bunu beklemeyin.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Ama gariptir, hemen, böyle şartlı bir refleks olmuş; "Kürt" dediğiniz an, terörizm; "Kürt" dediğiniz an, güvenlikçi. Bununla çözülmeyecek ve siz bunları yaptığınız için Lahey'de, her yerde yargılanacaksınız ve biz bunları söylemekten de asla ve asla vazgeçmeyeceğiz.
MEHMET METİNER (İstanbul) - Değişmeyen sizsiniz.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Sen sus Mehmet Metiner, senin bu hikâyedeki rolün bellidir, yerin bellidir, şansını zorlama.
MEHMET METİNER (İstanbul) - Her şeyin müsebbibi sizsiniz.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Arada Kandil'e de bir şey söyle.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Senin yerin belli bu hikâyede. Hayatın boyunca geçmişte ne bıraktığın bellidir.
MEHMET METİNER (İstanbul) - Her şeyin müsebbibi sizsiniz.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Hikâyede yerin belli.
BAŞKAN - Sayın Yiğitalp, Genel Kurula hitap edin.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Kandil'e de bir şey söyle.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Şansını zorlama.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Şansınızı zorlamayın, şansınızı zorlamayın.
MEHMET METİNER (İstanbul) - Her şeyin müsebbibi sizsiniz.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Ölümlerle konuşamazsınız.
MEHMET METİNER (İstanbul) - Değişmeyen sizsiniz.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Özellikle sen hiç konuşma Metiner.
MEHMET METİNER (İstanbul) - Hadi oradan, hadi oradan!
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Özellikle sen hiç konuşma, hiç konuşma, bu hikâyede senin yerin yok.
BAŞKAN - Sayın milletvekili...
MEHMET METİNER (İstanbul) - Kürtlerin adına konuşmayın.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - O yüzden, yerinde olsam şansımı zorlamam.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - Siz kimi tehdit ediyorsunuz?
MEHMET METİNER (İstanbul) - Haydi oradan, Kürtlerin adına konuşmayın.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - PKK'ya laf söyleyin. Kimi tehdit ediyorsunuz?
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Şansını zorlama. Tavsiye etmiyorum. Sen sus!
BAŞKAN - Sayın Yiğitalp...
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - Sen bana "sus" diyemezsin.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Sizinle konuşmuyorum.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - Ben milletvekiliyim, öyle konuşamazsın.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Ben burada fikrimi söylüyorum.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - PKK'ya laf söylemeye cesaretin yok.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Konuşuyorum, ölümleri durdurmaya çalışıyorum, sizler gibi siyaset üzerinden ölüme bakmıyorum.
BAŞKAN - Birleşime on dakika ara veriyorum.