GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:29
Tarih:30.11.2016

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, bir yerde çocuklar ölüyorsa en önemli gündem çocuklar olmalı. Adana Aladağ'daki yangında diri diri yanarak hayatını kaybeden çocuklar gerçekten hepimizin canını yaktı, duygusal olarak derinden sarsıldık hepimiz. Derin üzüntü duyduğumuzu, sarsıldığımızı, olayın çok can yakıcı olduğunu söylememiz elbette ki yanlış değil; bunu hepimiz hissettik.

Bu denli yoğun üzüntünün bir nedeni de benzer olayların sonuçlarından hareketle aslında biraz da öfke hissidir, güvensizlik hissidir, adaletin sağlanmayacağı, sorumluların cezasız kalacağı duygusudur. Hepimiz de iyi biliriz ki acı karşısında insanı teselli eden duygu adalet ve güven duygusudur; bir daha asla olmayacağına inanma, bu inancı özümseme duygusudur. O acılı ailelerin evlatlarının bu denli feci bir ölüm karşısında acılarını belki hiçbir şey telafi edemeyecek ancak gerçek bir sorumluluk alma, samimi bir özür dileme, bir benzerinin yaşanmayacağına dair herkesin vicdanını rahatlatacak adımlar atma, politika üretme belki bu duyguyu geliştirebilir. Siyasetin de esas görevi, öncelikli görevi bu politikaları üretmektir, Hükûmetin de sorumluluk almasıdır.

Olayın detaylarını öğrendikçe insanı öfkelendiren birçok veri var ve bizlerin de soruları, kaygıları gittikçe artıyor. Belediye başkanı açıklama yapıyor ve "Yangın merdiveni kapısı kilitliydi." diyor, Başbakan Yardımcısı ise "Hayır, değildi." diyor. Öğreniyoruz ki faciadan kurtulan bir çocuk diyor ki: "Kapının kolu yoktu." Çocukların bir kısmı pencereden atlayarak kurtulabilmiş. Olayın detayları ortaya çıktıkça öğrendik ki birbirine sarılı hâlde yanmış olan çocukların cenazesi 3'üncü kattaki yangın merdiveni kapısının önünde bulunmuş.

Neredeyse her gün böyle kâbuslara uyanıyoruz, her gün taciz ve tecavüz ve istismar olayları duymaya başladık.

İktidar partisi 2013 yılında YİBO'ları kapatma kararı almıştı. YİBO'lar birden kapanınca ortada kalan binlerce çocuğun eğitim, barınma sorunu çözülmeden, âdeta taşeron mantığıyla, ortada kalan çocuklar bu gecekondu yurt gibi yüzlerce yurtlara yerleştirilmişti. Ne bir sivil denetim yapılmış ne de mevzuata uyulmuş. Dünkü faciada konuşan bütün aileler aynı şeyi söyledi, "YİBO'lar kapandı. Köyde okul yok, öğretmen yok. Bu yurda yerleştirmekten başka çaremiz kalmadı." dediler. Bir baba dedi ki: "Eleştirme şansımız da yoktu, başka seçeneğimiz de." Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği'ne göre, ortaöğretim çağındaki çocuklarla ilgili özel yurt açılamaz. Bu hususu dikkatlerden kaçırmamak gerekir. Devlet, yapması gereken denetimi yapmadığı gibi, sivil toplumun da bu yurtlarda inceleme yapmasına kesinlikle izin vermemiştir; bunu zaten hepimiz çok iyi biliyoruz.

Taziye iletmek, bakanların gidip olay yerinde olması, bilgi alması yetmez, "Olayda ihmali olanlar cezalandırılacaktır." demek yetmez, "14 kişiyi gözaltına aldık. Tutuklama kararı çıktı." demek yetmez. Olaya dair "Önlem alınmış mıydı, denetim yaptınız mı?" diye soran gazeteciye "Kendinizi çok zeki sanıyorsunuz." diye cevap vermek." Daha ilk andan itibaren aslında merdiven boşluğu açıktı." diye mazeret üretmek, sorumluluğu üzerinden atmaya çabalamak kesinlikle öncelikle siyasi ayıptır ve asla halkın, toplumun beklediği davranışlar değildir.

Değerli milletvekilleri, olaya dair teyit edilen bilgilere göre, çocukların yaş aralığı 11-14'tür ve bu çocuklar diri diri yanarak acılar içinde hayatını kaybetti. Geçen yıl Kulp'ta da Kur'an kursunda 6 çocuk bu şekilde yanarak hayatını kaybetmişti. Daha önce, sekiz yıl önce Konya'da da benzer bir olay yaşanmıştı. Kulp'taki olayda da, Konya'daki olayda da ne davalar sonuçlanabildi ne tek bir tutuklu var dosyalarda. Böyle olunca, birilerinin ya da bazı cemaatlerin korunduğu fikri öncelikle aklımıza gelen durumdu.

Dünkü faciaya dair, daha ne olduğunu, kaç çocuğumuzu kaybettiğimizi anlamadan sulh ceza hâkimleri yayın yasağı getirdiler. Bu da kabul edilemez bir hâldir. Yayın yasağı getirmek başlı başına bir kaygı konusu; yayın yasağı varsa herkesin genel kanısı "Bu olay da örtbas edilecek." şeklindedir. Halkın haber alma hakkı engelleniyor. Ayrıca, yayın yasağı getirmek 11 çocuğun yanarak öldüğü gerçeğini değiştirmez. Yayın yasağı getirmek yerine ilk elden hemen yapılması gereken, bütün sürecin ve sorunların açığa çıkması adına bu olayın üzerine üzerine gidilmesini sağlamaktı.

Özür dilemek bu kadar zor olmamalıdır. Beklerdik ki Hükûmet adına bir yetkili, çocuklarımızın yanarak ölmesiyle sonuçlanan dünkü facia nedeniyle hayatını kaybeden çocuklardan, ailelerden ve kamuoyundan özür dilesin. Ama o özrü AKP Hükûmeti değil, OHAL kanun hükmünde kararnamesiyle kapatılan ve İçişleri Bakanının "Vurduk kapılarına kilidi. Hadi bakalım..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - "...açın da görelim." dediği Gündem Çocuk Derneği yapmıştır.

Değerli milletvekilleri, hiçbir çocuğun ölümü normal değildir, doğal değildir. Çocuğun yaşam hakkı yaşamın gerçeğidir ve vazgeçilmezdir. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Özgökçe Ertan.