GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:29
Tarih:30.11.2016

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de üçüncü bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Evet, bugün 405 sıra sayılı Tasarı'da Millî Eğitim Bakanlığı uhdesindeki birtakım hizmetleri kolaylaştıracak bazı maddelerin üzerinde görüşlerimizi ifade ediyoruz ama bu maddelere geçmeden önce, malum, gündemimiz daha acı, daha sıkıntılı bir süreçle meşgul edilmektedir. Acılarımız vardır, kederlerimiz vardır. Daha henüz maden ocağındaki kardeşlerimizin acısı yüreğimizde soğumadan buna bir de Adana'daki felaket eklendi. Burada da çocuklarımızı kaybettik. Kederli ailelerimiz, kederli milletimiz söz konusu. İnşallah, yaralılarımızı bir an önce şifaya erdiririz.

Öte yandan, bizim hummalı bir terör mücadelemiz var. İnşallah, sonunda terör ve terörizm bütün kötü emel ve niyetleriyle yok olur, bu ülkenin üzerindeki karabulut olmaktan bir an önce kurtuluruz.

Efendim, buna bağlı olarak bir de Avrupa Birliği eksenli bir Türkiye'yi kıskaca alma politikaları var. Bu, son zamanlarda şiddetini artırdı biraz. Gerek bireysel olarak Avrupa ülkelerinden birtakım tanımlamalar ya da yaptırımlar noktasında uygulamalara rastlıyoruz ya da birlik adına birtakım olumsuz kararlarla karşı karşıyayız. Bundan şunu çıkarmalıyız: O zaman biz demek ki onların bunu bir fırsat bilip sanki... Türkiye'de bir taraftan terörle mücadele, bir taraftan yaşadığımız sıkıntılar, bunun bir de ekonomik sahneye yansıması yani doların fırlaması, işsizliğin artması, istihdamın azalması, doların fırlamasına bağlı olarak iç piyasadaki Türk lirasının değer kaybı...

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Yoksullaşma...

KAMİL AYDIN (Devamla) - Malum, bunun rakamsal ifadesi hakikaten ürkütücü. Yani "Yüzde 20'ler civarında şu ana kadarki, bir yıl içerisindeki TL'nin değer kaybı." diyor ekonomistler. Rakamsal ifade etmek gerekirse 216 milyar TL civarında bir kaybımız var, bir erime söz konusu.

Bütün bunları niye söyledim? Gündemin çok sıkıntılı olduğunu belirtmek için, ifade etmek için. O hâlde -kıssadan hisse sahibi olmamız açısından söylüyoruz- bundan bir ders çıkararak bizim siyasi irade olarak --burada biraz önce de dilek ve temenniler şeklinde ifade edildi- birbirimizi kırmadan, rencide etmeden, hakaret etmeden, gerçekten seviyeli bir şekilde, ilme, bilgiye, irfana dayanarak birtakım, ülkemizin menfaatlerine çözüm üretmemiz gerekir. Bu noktada, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, elimizden gelen bugüne kadar gösterdiğimiz gayreti, bugüne kadar gösterdiğimiz performansı göstermeye devam edeceğiz. Bunu yaparken, arkasında herhangi bir siyasi mülahaza, siyasi bir kazanım gibi Makyavelist bir tavrımız da söz konusu değildir.

Değerli milletvekilleri, sosyal bilimlerin tüm alanlarında olduğu gibi siyaset biliminin de sıklıkla refere ettiği çok önemli bir yöntem vardır: Söylem çözümleme. Bu söylem çözümlemede, temelinde Fransız dil bilimci Ferdinand de Saussure diye bir dil bilim uzmanı ve daha sonra onu takip eden, ta Chomsky'lere kadar bir süreçte gördüğümüz bir şey var: Dilin çok net bir tanımı var. Dil nedir? Bütün bu dil bilimcilerin, kafa yorarak, herkesin anlayabileceği bir dil tanımı yapmaktadırlar. Dil nedir? Dil, çok genel hatlarıyla, tanımı ve işleviyle, kısaca, ister adına toplumlar deyin, insanlar deyin, uluslar deyin ya da bütün canlıları kapsar bir şekilde bir iletişim vasıtasıdır. Dil, iletişim vasıtasıdır. Dolayısıyla, biz de bu iletişim vasıtasıyla, kutsal emir, kutsal buyruk gereği birbirimizle tanışıp anlaşalım, konuşalım diye ortaya konulan bir iletişim aracından hareketle, birbirimizle tanışmaya, birbirimizle anlaşmaya çalıştık.

Bu yüce Meclis bunun çok tipik bir örneği. Her ne kadar farklı düşüncelerimiz olsa da bu ortak dil sayesinde birbirimizi anlamaya, birbirimizle ilgili, efendim, birtakım düşünceleri algılamaya çalışıyoruz. Bu, modern toplumlarda da böyle. Yani, birbirimizin tasasını, sevincini, sıkıntısını, başarısını ve başarısızlığını anlamaya çalışırız.

Modern toplumlarda da yerel, kültürel zenginlik ve aidiyetleri ortak millî değer hâline getirerek bu millî değerlerin de uluslararası boyuta taşınmasına aracı olan resmî ortak eğitim dilimizdir, bunun adı da Türkçedir. İyi ki bir ortak resmî eğitim dilimiz var. Niye? Çünkü, biz, gerçekten birbirimizle ancak böyle anlaşır, böyle hasbihâl ederiz. Bu ortak dil büyük bir gereksinimdir, bundan kaçmanın bir anlamı yok ama son günlerde, bu yüce Meclis çatısı altında, 100'üncü yılına ramak kalmış genç cumhuriyetimiz başta olmak üzere, efendim, onun kurucu iradesi olan Türk milletine ve birlik beraberlik harcımızın sesli tezahürü olan güzel Türkçemize akıl dışı, böyle mesnetsiz birtakım sataşmalara, birtakım hakaretlere tanıklık ediyoruz. Aslında gerek yok. Bu millet kurucu iradesini ortaya koymuş, aynen Anayasa'da milletimizi, devletimizi, bayrağımızın şekli, ölçüsü ve biçimini teminat altına aldığı gibi ortak dilimizi de teminat altına almıştır.

İşte, şimdi anlayabiliyor musunuz Milliyetçi Hareket Partisinin niye bu 4 madde hassasiyeti var? Çünkü, gerçekten, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat Kanunu görüşülürken bizi bekleyen bir sürü sorunlar var. Bugüne kadar çeşitli konuşmacı arkadaşlar ifade ettiler nezih bir şekilde: "Ya, biz bu sorunlara odaklanalım." Mevcut asgari müştereklerimizi, Anayasa'da teminat altına alınmış bu değerlerimizi, tekrar, sürekli, her türlü fırsatı ganimet bilerek dile getirmenin bir anlam ve önemi yoktur; bunlar teminat altındadır. Bunlarla ilgili eğer bir spekülasyon, efendim, bir değişim, dönüşüm gibi niyetler varsa, bu, direkt Anayasa değişikliğine ya da Anayasa'nın sağladığı teminatı bozmaya götürür; bunun dışında söylenenler lafügüzaftır.

Milletleşme sürecine... Mütemadiyen söylüyoruz bunları, hepiniz de biliyorsunuz, affınıza sığınarak ifade etmek istiyorum çünkü gerçekten hafızalarımızı taze tutarsak birbirimize daha fazla yardımcı olur, birbirimizi daha iyi anlarız. Bazen dil de yetmiyor, birazcık bilgi dağarcığımızı da canlı tutmak ve paylaşmak zorundayız.

Değerli milletvekilleri, bakın, Amerika Birleşik Devletleri, inanın, uluslar göçüne tanıklık etmiş bir devlettir. Bakın, etnisiteler demiyorum, topluluklar demiyorum, halklar demiyorum, daha ileri aşaması olan bir milletler göçüne ev sahipliği etmiş bir coğrafyadır. Yani, 1620'lerde İngilizlerle başlayan göç süreci ta 1776'ya kadar, Amerika'nın bağımsızlığına kadar bir İngiliz sömürgeciliği süreci yaşamış ama ondan sonra da Avrupa'nın bütün milletlerinden göç almıştır. Bakın, millet diyorum; İspanyol'u gitmiştir, Alman'ı gitmiştir, Fransız'ı gitmiştir, İtalyan'ı gitmiştir ve gerçekten, kendi kültürlerini de beraber götürmüşlerdir ama orada tek bir payda üzerine yoğunlaşılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri'nde, İngiliz kolonisi olması hasebiyle ve daha sonra İngilizceyi de bir ana dil kabul etmesiyle eğitim ve ortak dil İngilizce olmuştur. Artık, hangi milletten göç ederse etsinler, oradaki ortak dili kabul edip onu kullanmak zorunda kalmışlardır çünkü birbirlerini anlamak, bir Amerika Birleşik Devletleri nosyonuna sahip olmak için olmazsa olmaz şey ortak bir iletişim vasıtasıdır. İşte, dil bilimcilerin tanım ettiği, söylediği şekliyle iletişim vasıtası. O da neydi? ABD için İngilizceydi, Fransa için Fransızca oldu, Almanya için Almanca oldu; yerel birtakım lehçelere, hatta yerel birtakım dillere rağmen.

İngiltere ayrı, tipik bir örnektir: Roma Dönemi geçirmiştir ama bugün Roma dili yoktur, Latince yoktur; Norman Dönemi geçirmiştir ama bugün Fransızca yoktur ama Cermen Dönemi geçirmiştir, baskın kültür, egemen kültür rengini, tonunu vererek diğerlerini de etrafında toplamış ve İngilizceyi ana dil, ortak eğitim dili kabul etmiştir. Hatta öyle olmuştur ki bırakın ikinci bir resmî dil, ikinci bir eğitim dili, eğitim öğretim amaçlı gidenlerin bile uymak zorunda kaldığı bir şart hâline gelmiştir. Yani, ABD'ye gidiyorsanız, Almanya'ya gidiyorsanız, İngiltere'ye gidiyorsanız eğitim dili olarak o ulusun resmî eğitim dilini kabul edip bu şartlarla kabul ediliyorsunuz.

Şimdi, buradan nereye gelmek isteyeceğiz? Elbette ki bizim Türkçemizin de eğitim ve ortak dil olmasının esbabımucibesi, nedeni böyle bir süreçten geçmesindendir. Bu millet büyük bir azim ve kararlılık ortaya koymuştur. Bütün etnik unsurlarıyla, bütün yerel güçleriyle bir irade koymuş ve bu iradesini bir millete dönüştürmüş, bunu cumhuriyetle taçlandırmış ve ortak bir dil olarak da eğitim dili Türkçeyi seçmiştir. Ama, bu demek değildir ki bizim, efendim, yerel dillerimiz yoktur, aksanlarımız yoktur, şivelerimiz yoktur. Olmaz mı? Vardır tabii ki. Zaten ortak bir dile odaklanmamızın nedeni de anlaşmaktır, kendi kendimizi birbirimize anlatmaktır.

Benim annem ile Karadenizli bir arkadaşımın annesi konuşurken hakikaten ben çok mutlu olurum, öyle tatlı bir sempati kanalı kurarlar ki. Çünkü biri "bibi" derken biri "hala" der, biri "eze" derken biri "teyze" der. Bu kadar zengin bir kültürden geliyoruz. Ama, bunların her birini bir farklılık, bir ayrıştırma unsuru gibi görüp her birini bir eğitim dili şekline dönüştürme iddiaları sakıncalıdır. Bu ancak birliği değil, vahdeti değil, ayrımcılığı, ayrışmayı, efendim, birilerinin ifadesiyle teklik değil, birliği bozmayı gerektirir.

Şimdi, yine hassaten bir dilbilimci olmam hasebiyle söyleyeyim. Bunu utanarak söylüyorum, Mehmet Bey biraz kızıyor bu tür şeylere "Profesörler falan çok şey söylüyorlar." diyor ama şimdi... Bir latife etmeye çalıştım, sataşma yok.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Yok yok, canın sağ olsun ya.

KAMİL AYDIN (Devamla) - Şimdi, bakın, sadece İngiltere'nin başkenti Londra'da 300'ün üzerinde şive var, ağız var. Gerçekten birbirleriyle konuşurken zor anlaşırlar ama bunların hepsi İngilizcenin zenginliğidir.

Bizim Türkçemiz de çok zengin bir dildir. İnanın, sadece benim bölgemde, Erzurum'da 20'nin, 30'un üzerinde farklı şive vardır, ağız vardır. Güneye indiğimiz zaman farklı, Ege'ye çıktığımız zaman farklı, Karadeniz yine farklı. Bunlar bizim zenginliğimizdir. Niye, bunlar neyin ifadesidir? Bunlar -gerçekten çok net bir şekilde söylüyorum- bu milletin kanlarını karıp karıştırarak kandaş olmasının ifadesidir; bunlar, bu milletin canlarını karıp karıştırarak candaş olmasının ifadesidir. Bunun ötesi yoktur.

Ben, Öğretmenler Günü dolayısıyla bir arkadaşımla olan ortak hatıramı paylaşmıştım ve benim o arkadaşım, şehit edilen o arkadaşım Elâzığlı ve Zaza kökenli bir kardeşimdi ama benim bu dünyada da ahirette de kardeşimdir, kardeşim olarak kalacaktır.

Şimdi, bizim gerçekten, ayrışmaya değil bütünleşmeye, bütün bu içerdeki ve dışarıdaki nifaklara karşı durma noktasında tek vücut olmamıza gerek vardır. Burada ortak paydalarımız üzerinde yoğunlaşalım, ortak değerlerimizden vazgeçmeyelim çünkü gerçekten, biz bir millet olmuşuz, biz büyük bir medeniyetin devamıyız. Her türlü zenginliğimizle, kültürel ya da dilsel, bütün zenginliklerimizi bir ortak değer hâline dönüştürüp bunu da kuşaktan kuşağa aktarmanın ve evrensele taşımanın yollarını aramak zorundayız.

Değerli milletvekilleri, onun için, gerçekten bazen birbirimizi kırma, incitme noktasında toleransımız yüksek olabilir; olur, yaparız, bağışlarız, bağışlanmamızı isteriz ama ne olur, değerlerimiz üzerinden bu incitmeye, bu kırmaya, bu yozlaşmaya götürücü, ayrışmaya götürücü ifadelerden uzak duralım diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aydın.