| Konu: | Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 29 |
| Tarih: | 30.11.2016 |
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yirmi saniye değil, yirmi bin saat, yirmi milyon saat, demokrasi mücadelesi için bir hiçtir, önemli değil. Sonuçta, bu, bütün Türkiye'nin görmesi gereken bir manzara. Maalesef şu anda hiçbir şey usulüne uygun devam etmiyor.
Evet, değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığının yani günlerdir tartıştığımız bu Kanun Tasarısı'na ilişkin eğitimin bulunduğu aşama, şu anda yurtlardaki tabloyu, eğitim ve öğrenim alanındaki sıkıntıları, ana dil eğitiminin hâlâ yasaklı oluşunu, Türkiye'de özellikle öğrencilere, öğretmenlere yönelik uygulamaları, ihraçları, bunların hiçbirini aslında tartışmıyoruz fakat asıl gündem olması gereken bunlar. İktidar partisi -demin başka bir milletvekili arkadaşımın ifade ettiği gibi- gündemi kendisi tespit ediyor, kendisi tayin ediyor ve sonra o gündem doğrultusunda -isterseniz yüz binlerce bilimsel deneyle ispatlanmış olsun, tarihle ispatlanmış olsun- sunduğumuz öneriler burada parmak çoğunluğuyla reddediliyor.
Peki, gerçekten, demokrasi bu mu, demokrasinin gereklilikleri bu mu? Değil. Şu anda, biz, çoğunluğun aslında baskısı altında, diktası altında bu parlamenter faaliyeti yürütmeye çalışıyoruz. Hiç mi yok bizim doğru söylediğimiz bir şey? Gerçekten, biz hep gerçek dışı şeyler mi söylüyoruz? Yani, hayatı başka bir yerde mi yaşıyoruz? Türkiye'de yaşamıyor muyuz? Okuduklarımızdan farklı şeyler mi anlıyoruz? Şu anda cezaevlerindeki tutuklulukları, ekonomiyi, doları, Türkiye'nin dış politikasını konuşunca, biz eleştirince "Mutlak suretle haksızız." diye bir kabulden hareket edilebilir mi? Muhalefetin görevi tam da budur, denetim faaliyetini yapmak. İktidar çoğunluk olabilir fakat demokrasi, çoğunlukçu bir rejim değildir, çoğulcu bir rejimdir. Önemli olan, o çoğulculuğun Parlamentoya, yaşama, hayatın her alanına sirayet ederek gerçek bir demokrasiyi solumaktır ve bunu yaşama geçirmektir.
Şu anda Türkiye'de gündem nedir? Vallahi, sadece millî eğitim değil, değil yani vatandaşın gündemi bu değil. Şu anda vatandaş, mesela, AB-Türkiye ilişkilerini konuşuyor, Türkiye'yle ilişkiler donduruldu ama biz ne yapıyoruz? Avrupa Birliği üyeliğine aday bir ülke olarak bu ilişkilerin dondurulmasına tehditle "densiz", "terbiyesiz", "Bize karışamazsınız." diyerek politika belirliyoruz. Yok böyle bir şey. Biz 80 milyon insanın kaderini, yaşamını, standartlarını bu şekilde değerlendiremeyiz, böyle bir lüksü yoktur; ne Hükûmetin var ne herhangi bir siyasi iradenin böyle bir lüksü yoktur. Şu anda akademisyenler, gazeteciler, öğrenciler, esnaflar, bilumum kurum ve kuruluşlardaki insanlar tutuklanıyor. Hükûmetin en temel politikası; kendisini eleştiren, kendisine söz söyleyen, kabul etmeyen herkesi cezaevine atmakta buldu. Korkunç bir ülke. Türkiye şu anda yarı açık bir cezaevi. Cezaevinde olmayanlar da "Acaba ben ne zaman cezaevine girerim?" diye bir beklenti içinde, bir kaygı içinde ve neredeyse bu normalleştirildi. Gerçekten Hükûmet niye bunu yapıyor? Yani, bu çok tartışılabilir ama büyük bir korku yaşıyor, paranoyaklaştı -tırnak içinde söylüyorum- yani herkesten şüphelenir oldu, her kurumdan.
Bugün Adana'da, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı, oradaki kurumlarda 26 kişi alınmış. Bir açıyoruz, bakıyoruz: "Şu Emniyette 50 polis görevden alındı, tutuklandı." Bir açıyoruz: "Şu kadar öğrenci tutuklandı." Ya nasıl böyle bir şey olabilir? Her gün yüzlerce insanın gözaltına alındığı... Ha, suç? Gerçekten suç falan düşünmeyin ha; hırsızlık, cinayet, tecavüz, taciz tutuklamalarını bunun dışında tutuyorum. Şu anda Türkiye'de en büyük suç, AKP'yi eleştirmek, AKP'nin politikalarına karşı çıkmak; ya FETÖ'cü olursunuz ya PKK'li olursunuz ya DHKP-C'li olursunuz ya da başka bir şey olursunuz. Ama, demin milletvekili arkadaşlarla konuşuyorduk, bir milletvekili hakkında hem DHKP-C üyeliğinden hem FETÖ üyeliğinden hem de PKK üyeliğinden üç ayrı dava varmış. Akıl tutulması yaşanıyor, gerçekten "paranoyak" kelimesi bile bunu karşılamıyor artık.
Dolar almış başını gidiyor, neredeyse iktidar partisi dışarıda bir duaya çıkacak. Twitter'da, sosyal medyada espriler gırla gidiyor. İşte "Dolarlarınızı yakın.", "300'er dolar bozun.", "Bankalardaki dolarlarınızı çekin, ekonomiyi düzeltmemiz lazım." Böyle bir şey olabilir mi? İnsanlar bu ekonomik darboğazda, bu sarsıntıda karınlarını doyuramıyorlar, iş insanları büyük bir tehlike altında. Böyle bir ortamda diyoruz ki her şey güllük gülistanlık, iktidara her söz söyleyen gerçek dışı söylüyor, düşmanlık yapıyor.
Diğeri, şu anda Türkiye'de -elimde tuttuğum- halkın iradesinin cezaevinde oluşu. Sakın ha böyle bakmayın. Biz arkadaşlarımız bu sıralarda oturuncaya kadar, gelip temsil ettikleri seçmenlerinin, halkının görüşlerini burada temsil etme hakkını tekrar elde edinceye kadar bunu söylemekten vazgeçmeyeceğiz. Biz geçen gün grup toplantısında da anlattık. Sayın Demirtaş bildiğiniz gibi Edirne Cezaevinde. Edirne Cezaevinde biliyor musunuz ne yaşanıyor? 1960 döneminde Menderes'e uygulanan sansür. Abartısız söylüyorum, yanımda değil ama yarın getireceğim, ilk ve son satır kalmış, sansürlenmiş. Menderes'e ne yapılıyordu, Sayın Menderes'e? Orada 50 kelimeden fazla olursa -yaptığım araştırmada- fazlalık ya makasla kesiliyordu ya da karalanıyordu. Çoğunun fotokopileri alınıp başka bir işleme tabi tutuluyordu. Sansürün boyutu -tarih kitaplarından öğreniyoruz- öyle bir boyuta geliyordu ki sadece hitap ve imza kısmı kalabiliyordu -1960'lı yıllardan söz ediyorum- ve bu şekilde, boş kısmı gizli mesaj içerebilir kuşkusuyla kesilip alındıktan sonra sahibine iade ediliyordu; iyi haberler verilmiyordu, kötü haberler veriliyordu. Bunu uzatabilirim.
Peki, Eş Genel Başkanımıza ne yapıldı? Grup toplantısında sunmamız için bize birkaç sayfadan ibaret bir yazı gönderdi. Bize gelmedi o yazı. Şu anda dokunulmazlığı olan, milletvekili olan, bir partinin lideri olan, eş liderleri olan, mutlak surette yargılandığı dosyalar dışında dokunulmazlığı ve sorumsuzluğu olan bir eş genel başkanın mektubu, bize yönelik, gruba yönelik mektubu -yarın getireceğim, size göstereceğim- başta 3 satır kalmış, sonda 1 satır kalmış, her sayfada başka bir sansür. Biz buna ne diyeceğiz? Sayın Demirtaş bize grupta okunmak üzere gönderdiği şeyde ne talimat verebilir? Ayrıca, Sayın Demirtaş bizim Eş Genel Başkanımız olarak bize talimat verebilir, bize görüşlerini iletebilir, oradan halka hitaben düşüncelerini ifade edebilir. Zaten orada olması bir hukuk garabetidir. Şu anda onun oyuyla ya da diğer milletvekili arkadaşların oyuyla Anayasa değişikliği ya geçebilir ya engellenebilir, bir kanun teklifinde bir madde oylamasında oyların sonucu değişebilir. Onların cezaevinde tutulması açıkça Anayasa'nın 83'üncü maddesine ve Anayasa 90'a, AİHS'e aykırı olduğu hâlde gözümüzün içine bakıla bakıla orada hem tecritte hem mektupları verilmiyor hem görüşçüleri engelleniyor hem bizim milletvekilleri olarak gidip arkadaşlarımızı ziyaret etmemiz engelleniyor.
Şimdi, bunu böyle anlatırken belki bazı arkadaşlara, hani, hayal dünyası falan gelebilir. Hayır arkadaşlar. 2016 Türkiyesi'nde, "demokrasi" denilen rejimde, hukuk devleti olduğumuz iddiası olan bir dönemde biz antidemokratik, hukuk dışı, Anayasa dışı, taraf olduğumuz sözleşmelere aykırı, tümüyle çoğunluğun gücüne dayanarak siyasetten dışarı atılmaya çalışılıyoruz ve bunu asla başaramayacaksınız. Son sözü biz söyleyeceğiz ve mutlaka kazanacağız. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Beştaş.