GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:28
Tarih:29.11.2016

BESİME KONCA (Siirt) - Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ben de Adana Aladağ'daki ihmalden, sorumsuzluktan ve yanlış eğitim anlayışına kurban edilen çocuklarımızı saygıyla anıyorum, rahmet diliyorum ve ailelerine başsağlığı diliyorum.

Evet, burada, her seferinde tedbirleri dile getiriyoruz. Bütün bu tedbirler, hem eğitim anlayışı hem yaşama saygı hem hükûmetlerin insan yaşamına karşı sorumluluk duymaları Türkiye gerçekliği içerisinde zaman gerektiren bir şeydir, bir kültür anlayışıdır, bir düşünsel değişimi gerektiren, biraz vicdan anlayışıdır. Sadece hukuki olarak sonuçlarını yargılamanın Türkiye'de tedbir geliştirmeyeceğini de biliyoruz fakat adalet için, vicdan için, hak hukuk için bu yargılamaların da bir an önce yapılması gerekir.

Şimdi, ben, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yaptığı bir çalışmaya dair birkaç şey söylemek istiyorum. Basına yansıdığı kadarıyla şöyle deniyor: "Öte yandan, devlet koruması altında bulunan ve yurtlarda kalan çocukların ev ortamında büyümesini sağlamaya yönelik geçen yıllarda hayata geçirilen çocuk evleri sistemi de FETÖ'yle mücadele çalışmaları çerçevesinde mercek altına alındı. Bakanlık, çocuk evleri sistemi içerisinde geçmiş yıllarda sivil toplum kuruluşları ve gönüllülerle yapılan iş birliğine yönelik kapsamlı bir inceleme başlattı." Şimdi, bu, aile ve sosyal politikalardan sorumlu Bakanlığımızın FETÖ soruşturmaları dâhilinde başlattığı bir inceleme var ve habere göre, bu kurumlara verilen çocuk sayısı 5 bine yakınmış ve inceleme başlatılmış ve bu 5 bin çocuğa ulaşılacakmış. Büyük ihtimalle, tekrar bu çocukları almayı düşünecekler.

Şimdi, Hükûmetsiniz, devleti yönetiyorsunuz, devletin himayesine verilen çocukları Hükûmet olarak devletin imkânlarıyla himaye edemeyeceğinizi, koruyamayacağınızı, kollayamayacağınızı, eğitemeyeceğinizi, büyütemeyeceğinizi düşünüyorsunuz ve gönüllülerle, sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği yapıyorsunuz. Bu yazıda iş birliği yaptığı da resmî olarak geçiyor. Cemaatle iş birliği yapıyorsunuz ve çocukları cemaate teslim ediyorsunuz. Şimdi, cemaat terör örgütü olduktan sonra diyorsunuz ki: "Biz inceleme başlatacağız ve bu 5 bin çocuğa ne olduğunu öğrenmek için ve oradan kurtarmak için çalışma yapacağız." Bu çocukları hangi yıllarda verdiniz? Hangi ailelerde kaldı? Hangi kurumlarda bu çocuklar ne hâle geldi bugün? Hani, cemaat diyordu ya "Altın nesil yetiştireceğiz." diye, işte o altın nesilleri... Bugün onlara ulaşma ve onları kurtarma çalışması yapıyorsunuz. Devlete güvenmediğiniz kadar, Hükûmet olarak kendinize güvenmediğiniz kadar sivil toplum kuruluşlarına güveniyorsunuz, cemaatlere güveniyorsunuz, bilmem neye güveniyorsunuz. İşte, en büyük suç budur. Onun için bugün madenlerde cinayet olur, onun için bugün Adana'da da ahşaptan yapılmış yurtta yangın çıkar, merdiven olmaz, güvenlik görevlileri olmaz, tedbirler olmaz. "Çocuk oldukları için gece rahatsızlanır, başka bir şey olur, ambulans orada bulundurulması gerekiyor mu, gerekmiyor mu?" gibi bir sorumluluğu da almayız. Çünkü, birilerine teslim etmişiz. Kurda mı teslim ettik, kuşa mı teslim ettik; kurda mı yem olur, kuşa mı yem olur; Hükûmetin sorumluluğunda değil. Onun için, yarın bir gün bir müdür mü buluruz ya da Şirvan'daki gibi en alttan sorumlu olan bir şirket yetkilisini mi buluruz, onları mı yargılarız, onlara mı hapis cezası veririz... Bunlar, bu siyaseti, Türkiye'deki bu kadar cinayeti, bu kadar kazayı, bu kadar şiddeti, bu kadar tecavüzü temizleyecek bir anlayış değildir. Bugün, işte, tartıştığımız o eğitimi, demokratik, özgürlükçü, insan haklarına, toplumsal yaşama, sosyolojisi de, psikolojisi de, kültürel farklılıklarını da esas alan, ayakları üzerinde durmayı bilen, devletin çobanlık yapmayacağı, devletin yönetmeyeceği birey olma özgürlüğü temelinde bir sistem anlayışı, bir eğitim anlayışı oluşturursak o zaman sağlıklı çocuklar büyüyecek, o zaman sağlıklı siyasetçiler büyüyecek, o zaman o siyasetçiler de demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü ve büyüyen, özgürleşen bir ülke siyasetini geliştirecek. Aksi takdirde, sonuçlarıyla uğraşmak bu siyasetin geleneğidir, bu ülkeyi yönetmenin geleneğidir, bundan da sonuç çıkmayacak.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)