Konu: | Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 28 |
Tarih: | 29.11.2016 |
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ben son iki yıla bir baktım genel olarak Türkiye'de gidişat nedir, ne olmuş, bitmiş diye. Gerçekten bu son iki yıla baktığımda inanılmaz dehşete düşecek düzeyde korkunç katliamlar, iş kazaları diye nitelendirilen, kader ya da farklı şekillerde nitelendirilen ama iş cinayetlerinin son derece çok yüksek olduğu bir fotoğraf var. Soma'da büyük bir katliam oldu. Oradan geçiyoruz, iş cinayetlerinin sayısı çok yüksek. Sonra, 5 Haziranda Diyarbakır'da patlama oluyor, 20 Temmuzda Suruç'ta oluyor, 10 Ekimde oluyor. Ardından ablukalar başlıyor. Sonrasında 12'nci ayın 1'inde 2015'te Kulp'ta müftülüğe bağlı Kur'an kursunda 6 çocuk yanarak yaşamını yitiriyor. Sonrasında bakıyorsunuz, Ensar Vakfında 45 çocuk tecavüze uğruyor. Bir bakıyorsunuz, Adıyaman'da çocuklar tecavüze uğruyor. Bunun gibi, en son yurt dışına, Suriye'ye gönderilen asker ölümleri başlıyor ve böyle giden, silsilesi devam eden ölümler, iş kazaları, iş cinayetleri, bir şekilde savaş politikaları, güvenlik politikalarıyla bir dehşet ve ekonomik kriz. Ama sonuca baktığınızda çalışmaların hepsi sadece yeni anayasaya, başkanlığa kilitlenmiş; bunların hiçbiri görünmüyor, hiçbiri tartışılmıyor, hiçbiri için burada bir çözüm üzerinden bir tartışma yürütülmüyor. Eğer zamanında Kulp'taki yanan çocuklar burada ciddiye alınsa ve bunun üzerine bir çalışma yürütülmüş olsaydı belki bugün Adana'daki bu katliamı yaşamamış olacaktık. Yine, 5 Hazirandaki patlamaya karşı Hükûmet ve AKP'nin yargısı bunun üzerinde sağlam bir çalışma yürütmüş olsaydı 20 Temmuzdaki Suruç katliamı olmayacaktı. 20 Temmuzdaki Suruç katliamı üzerinde durulmuş olsaydı 10 Ekim olmayacaktı ve bunlar, bu süreç buraya kadar geldi, bir kaos sistemi üzerinden başkanlık, tek bir insanın iktidarı üzerinden 80 milyon insanın gelecekle ilgili bütün hayatı karartılıyor. Bugün baktığımızda, gelecek için bu çocuklara gelecek ne bırakacağız? Bu kadar yangının, bu kadar ölümlerin, savaşın, nefretin, herkesin birbirinden nefret ettiği, birbirini ötekileştirdiği, mezheplerin birbirine düşman olduğu, etnik kimliklerin birbirine karşı düşmanlaştırıldığı bir ülkede bu çocukların geleceğine ne bırakılabilir ya da millî eğitim olarak bu kadar öfke ve nefret duygusuyla yetiştirilen bir nesle, hangi çocuğa ne verebilir? Bununla birlikte, bu kadar ağır saldırılar varken, bu yetmediği gibi 15 Temmuz -tırnak içinde- "bir darbe" diye söyleniyor, gidişata bakıldığında -artık bunun da bir sahiciliği kalmadı- binlerce insan işinden olmuş, on binlerce insan evine ekmek götüremiyor, herkes birbirine karşı kuşkuyla bakıyor, sürekli birbirine karşı ya FETÖ'cüdür ya cemaatçidir ya da başka bir sebeptir diye birbirine karşı kaygılı, endişeli, güvensiz, aynı zamanda nefret duygusuyla yetiştirilen ve nefret duygusuyla yaşamını sürdürmeye çalışan bir ülke gerçekliği var. Bu ülke gerçekliğinin yanında, sonuç olarak bakıldığında bunun karşısında duran HDP'nin sürekli, barış, çözüm ve bunu bir araya getirebilmek için, konuşabilmek için yaratmış olduğu politikaya karşı da aynı nefret, öfke ve düşmanlıkla ilgili politikalar devam ediyor ve en son baktığınızda son yüz yılın en ayıbı, en utanç verici bir döneminden geçiyorsunuz. 46 belediye başkanı tutuklanıyor, 10 milletvekili tutuklanıyor, bu kadar ölümler oluyor; şimdi bu kadar alelacele yasaları geçirelim, kanun hükmünde kararnamelerle bu ülkeyi yönetelim ama ölenler ölsün, ekonomik kriz olursa da olsun, yoksullarla bizim işimiz yok, yeter ki bizim ekonomik seviyemize, refahımıza bir şey olmasın, benden sonrası tufan diyerek bu ülke yönetilemez. Bu ülke yönetilemiyor ve yönetilemediğini de hepimiz buradan görüyoruz.
Bugün Adana'da ölen çocuklara baktığımızda yangın merdivenlerinin önünde bu çocuklar yaşamını yitirmiş. Nedir? Yangın merdiveninin kapısı kapalı. Bir denetleme mekanizması olsaydı, buradaki sistem yerine getirilmiş olsaydı bu çocuklar belki de hayatta olacaklardı. Yine, bundan önceki Soma katliamıyla ilgili bir çözüm geliştirilmiş olsaydı, eğer sorumluları yargılanmış olsaydı Şirvan'da hâlen cenazeler toprağın altında kalmamış olacaktı.
Bu ülkenin işçileri toprağın altındayken, çocukları yanarak ölürken, bu ülkede her tarafta kan akarken, ülke bir çatışma zemini içindeyken -bizim öncelikle oturup konuşmamız gereken- "Burada bir Kürt sorunu var, siyasal olarak çözülmesi gerekir. Bu işin ekonomik maliyeti de çok yüksektir, her gün cenaze gelmesini istemiyoruz, ölen yoksul çocuklardır." denip aklıselim bir şekilde tartışma yürütülmesi ve bir araya gelinmesi gerekir.
Her geçen zaman ölümleri artırmak demektir, her geçen zaman ekonomik krizi derinleştiriyor. Bunun, ekonomik krizin de, ölümlerin de sorumlususunuz ve birebir bedelini de sizler ödeyeceksiniz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)