GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:28
Tarih:29.11.2016

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 32'nci maddesiyle ilgili grubum adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, 1 Kasım 1981 tarihinden bu yana, her iktidarın geldiğinde ilk verdiği söz YÖK'ü kaldırmak, YÖK'ün despotik, merkezci yapısını ortadan kaldırmayı vaat etmekle geçti, ancak 2007 yılında, özellikle Cumhurbaşkanlığın AKP iktidarının eline geçmesiyle beraber, üniversiteler AKP'nin bir arpalığına dönüşmeye hızla sürüklendi. Özellikle rektörlerin hepsinin günümüzde Sayın Cumhurbaşkanı tarafından atanmasına ve üniversiteler neredeyse özerklikten, özgürlükten bahsedilemeyecek alanlar, suç merkezi alanlar olarak tarif edilmeye devam ediliyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün üzerinde konuştuğumuz tasarının bu maddesi, üniversitelerde disiplin yönetmeliğini düzenliyor, üniversitelerde disiplin yönetmeliğinin başına da, en tepesine YÖK Başkanı ve Yükseköğretim Denetleme Kurulunu koyuyor. YÖK Başkanını hem yargıç yapıyor hem süper savcı yapıyor, sıralı disiplin amirlik sistemi tamamen lağvediliyor. Yani Sayın Cumhurbaşkanı, üniversiteyi rektörler ve YÖK Başkanı aracılığıyla tamamen saraya bağlamaya çalışıyor.

Değerli arkadaşlar, üniversitelerin ortak yaşam alanları olduğu düşüncesinden hareketle, üniversite yaşamının kısıtlayıcı disiplin yönetmelikleriyle düzenlenmesine, biz HDP olarak kesinlikle karşıyız. Biz bunları söylerken, kamuoyunda bizi dinleyenlerin içinden şunun geçtiğini tahmin ediyorum: "Ya, neresi doğru kaldı ki, neresi düzgün kaldı ki?"

Hani deve misali. deveye sormuşlar: "Neren eğri?" Demiş ki: "Nerem doğru ki?" Tam da şu anda yaşadığımız hâl bu. Bugün bu ülkede demokrasi, insan hakları, eğitim, ekonomi tamamen çökmüş durumdadır. Hükûmet, mücadele edemediklerini elindeki gücü, asker ve polis gücünü kullanarak bertaraf etmeye çalışıyor.

Bugün, sevgili arkadaşım olan Sayın Tahir Elçi'nin kaybedilişinin üzerinden tam bir yıl geçti. Sevgili Tahir Elçi bir barış elçisiydi. Bugün diyoruz ki onun katline sebep olanları araştıralım, arkasındakileri ortaya çıkaralım ama reddediliyor.

Yine siyasi iktidar muhalif gördüklerini bir şekilde bu gücü kullanarak, yargı gücünü, polisiye gücünü kullanarak bertaraf ediyor.

Değerli arkadaşlar, bugün Halkların Demokratik Partisi Eş Başkanları ve Sevgili Grup Başkan Vekilimiz İdris Baluken ne yazık ki aramızda yok. Onlarla beraber 7 milletvekilinin burada yasama faaliyetine katılması, açık hükümlere rağmen, yerine getirilmiyor. Hatta, onu bırakın, değerli arkadaşlar, sayın eş genel başkanımızın bizlere gönderdiği mektuplar sansür ediliyor.

Peki, derdiniz nedir? Biz biliyoruz değerli arkadaşlar, acı çekiyorsunuz, size acı çektiriyoruz. Evet, bunda haklısınız. Biz, sizin bu ülkeyi böyle istediğiniz gibi, çiftlik gibi yönetmenize müsaade etmeyeceğiz. Evet, biz biliyoruz ki bu ülkeyi siz bir diktayla yönetmek istiyorsunuz. Buna izin vermeyeceğiz. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ olmasa bile, tek bir HDP'li kaldığı sürece, asla bu ülkeyi bir çiftlik gibi yönetemeyeceksiniz. Her gün rüyanıza karabasan olarak gireceğiz. Diktatörlüğünüzü engelleyeceğiz.

İdris Baluken'in bugün burada olmamasının en azından yüzünüzü kızartmasını beklerdim. İdris Baluken'in bu Mecliste nasıl bir grup başkan vekilliği yaptığı hepinizin bilgisi dâhilindedir. Ama, İdris Baluken'in yaptığını bugün her bir HDP'li arkadaşım daha fazla canla başla çalışarak yerine getirecektir, asla diktatörlüğünüze fırsat vermeyecektir. Sizin başkanlık ya da yüz yıllık çürümüş sisteminizden bir tercih yapmak zorunda değiliz. Biz öz yönetim, demokratik özerklik diyoruz, tam demokrasi diyoruz ve bunu sonuna kadar da savunacağız.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)