| Konu: | Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 27 |
| Tarih: | 25.11.2016 |
AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, Sayın Bakan, tam güne geçilmesiyle ilgili konuşmayı onayladı, galiba bu konuda netler ama ben dün de Sayın Müsteşarın ders sayısının azaltılmasıyla ilgili açıklamasını okudum. Bu, tabii, ikisi birlikte mümkün, dünyada böyle eğitim modelleri de var fakat bizde, pratikte bu nasıl uygulanacak, doğrusu ben çok çözebilmiş değilim. Umarım, daha somut biçimde net bir projeye dönüşür, biz de öğreniriz.
Ben bugün göreve dönen öğretmenlerle ilgili bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Elbette 6 bin civarında öğretmenin daha fazla gecikmeden tekrar görevine dönmüş olması sevindirici ama eylüldeki bir kararnameyle 11.200 civarında öğretmen görevden alındı ve şimdi, onların yarısına yakını geri döndü. O zaman, 11 bini neye göre belirlemişlerdi, nasıl tespit edilmişti? Bu süre zarfında bu 6 bin neye göre seçildi? Doğrusu, bu tablo şunu çok net gösteriyor: Âdeta, insanlar, öğretmenlerimiz suçsuzluklarını ispat etmek zorundalar. Bu, hukukun en temel kaidelerine aykırı bir durum. Yani, siz bir kararnameyle görevden alacaksınız, sonra o kişiler, iddia edilen pozisyonda olmadıklarını ispatlamak için çaba sarf edecekler ve eğer şanslılarsa geri dönmeyi başaracaklar. Bu yaklaşımın kendisi, zaten baştan sona bir hak ihlalidir. Eğer bu bir psikolojik harp yöntemi tekniği olarak uygulanıyorsa bunu öğretmenlere bari yapmayalım. Belki güvenlik birimleri için bir anlamı olabilir ama hiç olmazsa öğretmenlere yapmayalım.
Değerli milletvekilleri, burada yapılan tartışmalar bazen bana 28 Şubat dönemini çok hatırlatıyor. Bir yakın arkadaşım, 28 Şubatta Silahlı Kuvvetlerden atıldı ve atılma gerekçesinde, kendisine tebliğ edilen yazıda aynen şu ifadeler geçiyordu: "Hizbullah'ın Adıyaman Menzil tarikatına mensuptur." Bu, resmî yazı. Yani, bir subayı görevden alıyorsunuz, tebliğ ettiğiniz yazıda "Hizbullah'ın Adıyaman Menzil tarikatına mensuptur." yazıyordu.
Şimdi, biraz önce bu kürsüde -resmî kayıtlara giriyor, tutanaklara giriyor- Grup Yorum, MLKP'yle ilişkilendirildi. Yani, daha fazlasını söylemeyeyim ama lütfen bu konuda hiç olmazsa 28 Şubat dönemindeki vahim hataları başkaları için siz tekrarlamayın.
Son derece tutarsız bir tabloyla karşı karşıyayız. Bakın, birkaç saat önce Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Kolombiya Hükûmeti ile FARC gerillaları arasında imzalanan barış anlaşmasını memnuniyetle karşıladığını ilan etti arkadaşlar. Elbette doğru olan bu ama FARC gerillaları ile Kolombiya Hükûmetinin arasında imzalanan anlaşmayı memnuniyetle karşılayan bir hükûmetin, kendi sorunlarıyla ilgili de buna benzer bir yaklaşımının olması gerekmiyor mu?
Sayın Cumhurbaşkanı, Pakistan'a gitti "Keşmir sorunu Keşmirlilerin, Keşmir halkının iradesi doğrultusunda çözülsün." dedi; doğru bir ifade bu. Elbette böyle olması gerekiyor ama Keşmir, Hindistan açısından bölücülüktür arkadaşlar, çok açık ayrılıkçılıktır; bunun başka hiçbir izahı yoktur. "Keşmir halkının iradesiyle çözülsün." demenin eğer bir standart kabulü varsa bunun dünyanın her yerinde bütün halklar için bir şey ifade etmesi gerekir.
Filipinler ile Moro arasındaki sorunda Türkiye arabuluculuk yaptı uzun bir süre. Sivil toplum örgütleri gitti; Sayın Davutoğlu, bir önceki Başbakan yoğun bir çalışma sarf etti. Çok önemli, elli yıllık bir sorunun barışçı çözülmesi elbette çok değerli bir girişimdir ama sonuç itibarıyla Moro İslami Hareketi, Filipinler devleti açısından ayrılıkçı bir harekettir.
Değerli milletvekilleri, burada "Kürt illeri" ifadesi, kültürel, sosyolojik, tarihî anlamda bile kullanıldığında tepki veriyoruz. Daha Neçirvan Barzani buradan gideli yirmi dört saat olmadı, Mesut Barzani'nin basına açıklamaları düştü: "Bağımsız Kürdistan kimse tarafından engellenemez, hiçbir güç bunu engelleyemez."
Değerli milletvekilleri, eğer bir şeyi başkasına tavsiye ediyorsanız kendiniz de uyacaksınız, kendiniz için istiyorsanız başkası için de isteyeceksiniz. Bu, siyasetin tutarlı olmasının gereğidir. Bir politika yanlış olabilir, doğru olabilir; test edersiniz, yanılırsınız, düzeltirsiniz, eksiğinizi giderirsiniz ama tutarlı değilse yanlışlığını, doğruluğunu test etmeye bile imkân bulamazsınız.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)