Konu: | Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 27 |
Tarih: | 25.11.2016 |
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ve 25 Kasım 1960 yılında, Dominik Cumhuriyeti'nde Trujillo diktatörlüğüne karşı direniş sergileyen Mirabal Kardeşlerin, cezaevinde bulunan eşlerini ziyaret ettikten sonra tecavüze uğraması ve öldürülmesinden dolayı bu tarih "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" olarak bütün dünya ülkelerinde bu şekilde anılıyor. Bugün de kadınlara yönelik şiddete karşı herkes, neredeyse Türkiye'nin bütün illerinde... Sadece kürdistan illerinde ne yazık ki yok. OHAL'de çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerden dolayı her türlü eylem ve etkinliklerin yasaklanmış olduğunu, tabii, buradan söylemek istiyorum.
Konuşmama başlamadan önce bizleri kadın olmanın onuruyla tanıştıran, iradeleştiren, kadın özgürlük şehitlerimizi minnet ve saygıyla anıyorum. Katledilen direnişçi Mirabal Kardeşlerden Minerva'nın sözleriyle konuşmama başlamak istiyorum. "Bunca acıyla dolu ülkemiz için yapılacak her bir şeyi yapmak bir mutluluk kaynağı ancak kollarını kavuşturup oturmak ise çok üzücü." Mirabal Kardeşlerin ölümünün üzerinden yarım yüzyıl geçti ancak hâlâ dünyanın her yerinde kadınlar baskı ve şiddete maruz kalıyor, tecavüze uğruyor ve katlediliyor; kadınların rengi, dili, inancı, ülkesi değişiyor ama uğradıkları şiddetin kaynağı değişmiyor ve bu şiddet, ev içi şiddetten kamusal alana varana kadar farklı şiddet türleriyle kendini yenileyerek katbekat artıyor. Nitekim ülkemizde kadına yönelik şiddetin hangi boyuta ulaştığını birkaç örnekle size sunmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaşamın her alanında varlık mücadelesi veren, rengini ortaya koymak için mücadele eden, gerek ev içinde gerek kamusal alanda ve gerekse de siyasette "Ben varım." diyen direnişçi kadına tahammülü olmayan erk hükûmetinin kadına yaklaşımının en vahşi şeklini görmekteyiz. Öyle ki 15 Temmuzdan sonraki KHK'larla kadın seçilmişlerimize ve kadına yönelik şiddetle mücadele eden kurumlarımıza yapılan baskılar, bu Hükûmetin kadın politikasını çok net bir şekilde göstermiştir. Nitekim gasbedilen belediyelerimizde gaspçı kayyumların ilk icraatları kadın merkezlerini kapatmak, kadın mücadelesi veren çalışanların işlerine son vermek olmuştur. Aynı şekilde, kadını ötekileştiren, tahakküm altına almak isteyen, direnişçi kadına tahammül edemeyen bu Hükûmet sadece belediyelere bağlı kadın merkezlerini kapatmakla kalmamış, bu mücadeleyi veren kadın derneklerini, kadın emeğini ortaya çıkarmaya dönük faaliyet yürüten merkezleri de çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle kapatmıştır. Yine bu gaspçı kayyumlar, sadece bulundukları yerlerde değil, her yerde, çay içerken bile son derece kaygılı; yaptıklarının farkında oldukları için, halkın iradesini gasp ettikleri için son derece huzursuz bir şekilde çalışma faaliyeti yürütmeye çalışıyorlar.
Yine, bunların yanında, demokratik tutum almak ve demokratik mücadelesini yürütmek isteyen Sebahat Tuncel arkadaşımız -onlarca yıl burada mücadele yürütmüş bir arkadaşımızdı- ve Ayla Akat arkadaşımız kolluk kuvvetlerinin en vahşi şekilde saldırısına maruz kalarak gözaltına alındılar ve tutuklandılar. Onlara da bu şekilde şiddet uygulayan güvenlik, kolluk güçlerini de şiddetle kınıyorum buradan.
Kadınların şiddet gördüğü, öldürüldüğü, ayrımcılığa ve kötü muameleye maruz kaldığı bu coğrafyada, kadınlar için eşitlik mekanizmalarına, şiddetten uzakta hayat kurma yollarına erişmede kadın örgütleri hayati önemdedir. Fakat, şu iyi bilinmelidir ki her kadının şiddetten uzaklaşma mücadelesi bütün OHAL kararlarını geçersiz kılacak meşruiyete sahiptir. Tüm bu uygulamalar bize gösteriyor ki erkek adaleti yok etmeden gerçek adalete ulaşamayacağız.
Biz kadınlar olarak doğamız gereği hiçbir zaman savaş ve şiddetten yana olmadık. Tüm sorunların demokratik normlar çerçevesinde çözüleceğine olan inancımız hâlen taptaze durmaktadır. Hep hatırlayalım ki örgütlü kadın direnen kadındır, direnen kadın özgürleşir, özgürleşen kadın güzelleşir.
Sözlerime şiddetin her türlüsüne maruz kalan; tacize, tecavüze uğrayan, katledilen her kadın isyanımızdır diyerek son veriyorum...(*) (HDP sıralarından alkışlar)